- 543 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
603 - DÜNYALAR GÜZELİ
Onur BİLGE
“Dünyalar Güzeli,
O menhus akşamüstü, dostluk ve vefayı sonbahar yaprakları gibi ezerek, arkana bile bakmadan rüzgâr gibi çekip gittin ve ben bende bittim! Donup kaldım, olduğum gibi öylece, bir süre ağlayamadım bile. Gün batımında sağanak şeklinde yağan yağmurun sesiyle rahatlamaya çalışırken atamadım kendimi sokaklara, damlalara karışamadı gözlerimdeki sulusepken. Son sözün kulaklarımda yankılanıyordu. Acısı yüreğime oturmuştu. Anlamı ruhumu darmadağın etmiş, benliğim aldığı en büyük darbenin şokuyla sarhoş olmuştu.
“O kocaman burnunu her işime sokmaktan vazgeç!” dedin, bebeğini kaptığın gibi çekip gittin. Gidiş o gidiş…
Yağmuru seyretmenin tadına doyamazdım. Damlaların cama vururken çıkardıkları seslerin melodisini dinlemek o kadar hoşuma giderdi ki! Hele yağmur altında yürümek, iliklerime kadar ıslanmak… Ceketin yakasını kaldırıp, ellerim ceplerimde, ıslık çalarak yürümek… Omuzlarını kaldırıp kamburlarını çıkararak koşanlara alaycı bir gözle yan yan bakarak… Hele yeni ıslanmışsa, toprak kokusunu teneffüs ederek aheste aheste yürürken seni düşünmek…
Çaresiz ve yalnız bırakıp gitmiştin beni, boynu bükük. Gururumdan bir şey dememiştim sana. Uzun süre kendime gelememiştim. Hiçbir şey avutmuyordu beni. İnandıramamıştım kendimi hayatımdan temelli çıkıp gittiğine ve sonsuza kadar yalnızlığa mahkûm ettiğine. Her akşamüstü o olayı tekrar tekrar yaşadım ve o çirkin sözü hatırladım: “O kocaman burnunu her işime sokmaktan vazgeç!..”
Temelli yalnızlığa çarptırılmanın bu kadar zor olacağını hiç tahmin edememiştim. Issızlıkla terk edilmenin acısının içine aşağılanma ve alay da karışmıştı. Ne de güzel tanımlamıştın beni! Koca bir burundan başka bir şey değildim senin için. Kocaman burnumla yenik ve acınacak vaziyette kalakalmıştım.
Artık kim arayacaktı beni? Kim anlatacaktı günlük olayları? Kim akıl danışacaktı? Kim şakıyacaktı bülbüller gibi? Her sabah kimin telefonunu beklemeye başlayacaktım keyifle? Hayata tekrar nasıl tutunacaktım tek elle? Kolumun birini omzumdan kesmiştin çirkin gidişinle. Hele o son sözünü, ömrüm boyunca unutmayacağım! “O kocaman burnunu…” Öyle mi!..
Şimdi düşünüyorum da ben seni bu kadar çok ve sık hatırlamaya devam ederken ben senin aklının kenarından geçiyor muyum acaba? Sen benim beynimi böylesine işgal ederken senin aklın fikrin kiminle meşgul?
Yalnızlığını paylaşmak istemiştim senin, en bunalımlı günlerinde. Kimsesizliğinde arka çıkmak, dayanak olmak… Bir omuz olabilmek istemiştim. Bir ağlama duvarı…
O son sözün aklıma geldikçe, Karadenizli koca burnumdan da senden de nefret ediyorum! Silmek istiyorum seni, en küçük bir iz kalmamacasına senden. Boşaltmak istiyorum hafızamı, senli hatıraları birer birer çıkarıp atarak.
Ağlayacak bir omuz, tutacak sıcak bir dost eli aradığında beni bulamayacaksın bir daha elinin altında. Telefonun öbür ucunda bekliyor olmayacağım. Hasretini çekeceksin sağlam ve babacan bir dostluğun. Seni kimse benim gibi ve benim kadar sevemeyecek. Kendini kimsesiz ve çaresiz hissettiğinde hatırlayacaksın, şiddetle arayacaksın beni. Bu günlerde değil. Bunlar cicim günleri… Balayınız bile olamayacak tam anlamıyla. Birkaç gün içinde çıkacak kuzeninin foyası. Elini cebine attığı anda başlayacak kavgaya… Cep delik, cepken delik olduktan sonra sıkıntılar yakında…
Her şey para değil muhakkak ama parasız olan ne var dünyada! Baksana, sen bile paraya gittin, kesime giden kuzu gibi ilk evliliğinde. Liseyi henüz bitirmiştin. Dal gibiydin! Çiçek gibiydin! Dünyalar güzeli…
Kaptan yetişti benim imdadıma. Bana beni fark ettirdi. Bendeki seni birazcık gölgeleyebildiysem onun sayesindedir. Ne güzel bir insandır o! Ne muhteşem bir kişiliktir! Bana Gerçek Güzel’i gösterdi. Çok az görebildim ama görebildiğim kadarı bile beni sarhoş etmeye yetti.
“Bırak sen o güzeli, Necmettin! Unutmaya çalış!” dedi Kaptan bana. “Seni öyle bir Güzel’le tanıştıracağım ki güzelin hakiki manasının ne olduğunu anlayacaksın! O Güzel ki güzelliği sınırsız… O güzel ki vefası sonsuz… Dostluğu devamlı, sevgisi baki… Hakiki sevgi ve aşk, O’ndan başkasında bulunmaz! O’na duyulan öyle bir aşktır ki sonunda pişmanlık olmaz! O’nu ne kadar seversen seni en az onun on misli sevecek!”
“Aman Kaptan! O nasıl güzelmiş öyle? Benim gibi garibanın birine hangi güzel başını çevirir de bakar ki!”
“O daha çok garibanlara bakar. Adresini sormuşlar. “Kırık gönüllerdeyim!” demiş.”
“Benim de gönlüm kırık. Hem de öyle böyle değil!”
“O seni görüyor. Her an, kesintisiz seyrediyor. Gönlünün ne halde olduğunu da biliyor, aklından geçenleri de…”
“Yani… Sen Allah’ı mı kastediyorsun?”
“Başka kimim var ki benim! Gayet tabii O’ndan bahsediyorum.” diye bir anlatmaya başladı, ağzım bir karış açık kaldı! Dinledim dinledim… Ona imrendim. Demek ki onun için kendi halinde, tespih elinde hiç şikâyetsiz yaşayıp gidiyormuş. Ballar balını bulmuş!
Ben de heveslendim. O’na nasıl ulaşılacağını sordum. “Zikirle ve fikirle…” dedi kısa ve öz. “Öncelikle emirlere riayet, yasakları terk gerekir.”
Verdiği kitapları okudum. Bir elimde Osmanlıca Türkçe sözlük… Yarım yamalak anlaya anlaya… Onları bastırdım, tuz diye kanayan yarama. Yeni yeni kabuk bağmaya başladı. Necmettin, yeni yeni Allah için ağlamaya başladı.
Peygamber Efendimizin hayatından başladım, Sahabe hayatlarından, İslam Tarihinden Evliyalar Tarihine kadar… Gittikçe ağırlaşıyor dili verdiği kitapların. Bir solukta okuyup iade edemiyorum. Öyle kolay değil! Üstelik verdiği kalın deftere önemi yerleri not ediyorum. Aklıma gelen soruları da defterin arka tarafına yazıyor, ilk karşılaşmamızda ona soruyorum.
O da bana sorular soruyor. Cevaplamam için istediğim kadar zaman veriyor. İlk sorusu şu oldu: “Akıllı kimdir?” Ne bileyim kimdir! Akıllar pazara çıkarılmış, herkes gidip kendi aklını beğenip almış. Demek ki herkes kendi aklının en âlâ olduğunu sanıyor. O zaman herkes kendisine göre akıllı. Yani o kadar akıllı var ki kimsenin, kimsenin aklına ihtiyacı yok!
Artık benim aklıma ihtiyacın yokmuş. Bir daha hiçbir işine koca burnumu sokmam ama benim Kaptan’ın aklına ihtiyacım var. Bana göre o akıllı. Herkesin huzur ve mutluluğu arayıp durduğu dünyada o bulmuş. Daha ne kadar akıllı olsun ki!
Cevabı o değilmiş. Bir gün izin istedim düşünmek için.
Koca Burun”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 603
YORUMLAR
Maşallah bu ne enerji?
Ben okumaktan yorulmam, lakin değerli yazarımızın hızına erişmem mümkün değil...
Kaleminiz daim olsun, yer ki siz yazın ben okuma fırsatını bulurum.
Allah yardımcınız olsun.
Mehmet Burhan AKIN tarafından 10/24/2020 1:44:50 PM zamanında düzenlenmiştir.
Onur BİLGE
Ağır bir kahvaltı oldu benim için. Girizgah biraz uzun tutulduğu için olsa gerek yazı tam başladığı yerde bitmiş. "Kaptan" ne güzel dost. Ki,iç sesiniz olduğunu düşünüyorum.
Yazıdaki akış ve insicam hiç bozulmadan ilerliyor, bu da kalemi elinize alınca cümlelerin ardı arkası kesilmiyor muhtemelen kalem siz oluyorsunuz. Allah kolaylık versin yoruluyor olmalısınız ama okuru yormuyorsunuz.
Allah hayırlı ömür versin. :)
çok güzel bir anlatım
tebrik ediyorum çok sevdim yazınızı
“O daha çok garibanlara bakar. Adresini sormuşlar. “Kırık gönüllerdeyim!” demiş.”
Ben de sizi kırık gönüllerde olana emanet ediyorum Onur Hanım...
Onur BİLGE
İki cihanda mutluluklar... Sevgiler... :)