- 1379 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
KANATLANIP GELİR MİSİN?
KANATLANIP GELİR MİSİN?
Penceremi açsam, kanatlanıp gelir misin? Ötelerde atan kalbin, duyar mı beni?
“Keşke; yağmurları içime yağdırabilsem, çıkıp, arzularını tek tek sayabilir miydin?”
Sarı sıcak zamanlarda...
Kanadı her yerim, parmaklarım üşüdü; yüreğim küle dönüştü, ayaklarım “katiyen” yere basmaz oldu, tüylerim ürperdi, durmadan ağlar oldum.
Hayatın ağır izlerini taşıyan, geçmişime ağladım, darmadağın oldum!
Sana söz veriyorum, hayatta olmak için, “üstün çaba” harcayacağım, umut dallarına asılarak, hayata sımsıkı sarılacağım! Nasıl anlatsam sana içimdeki çığlıkları, derin fırtınaları, aşk dokulu geceleri.
Farkında mısın?
“Ben sana çok benzedim!..”
Mesela, en sevdiğin renge sahip oldum; yedi veren mutluluğa seninle kavuşup, ümitsiz yarınlara, ebedi perde çekip, seninle beraber bir ömür diledim.
Sen, en büyük armağandın bana; karlı, kışlı zamanlarda, ben, hep seni izledim, içimdeki sevgini, “her anımda” yaşattım, bilesin!
Bir yer var, benim hiç bilmediğim, gönüllerin ferman dinlemediği; “asinin tersten aktığı,” hep sevgiden bahsedildiği, yüreklerin birleştiği, uzunca bir yolun, aşk mevsiminde, tutunduğum ellerinden yoksun kalırsam, işte o vakit, “ölüm fermanım” okunmuş olsun.
Söylenen her söz, bana ağır bir tokat! Ritmi bozuk bir şarkının düşü gibi soğuk, havanın grili rengi gibi boğuk vakitlerde; ne anlatsam, ne haykırsam, “fayda” etmiyor!
Artık utanarak söylüyorum, bu muammalı yaşamın kanatları kırık; bu kısır döngünün her evresinde, yüzler sarkık, sağ duyusu bozuk düzenin, sesi kısık, zamanın gönlü kırık, yüzü asık, yaraların bedenlerde “kabuk tuttuğu” zamanda, kanatlanıp gelir misin?
Beyin hücrelerim ağır yaralı!..
Çıkmaz bir yolun ıssız köşesinde, “asaletli, adaletli” bir annenin bakışlarında yaşarım seni. Anlatacak çok şeyim varken, gözlerimin içine yapışık kalıyordu matemler...
Uzun bir yolun, adı konmamış köprüsünde; kaybolmuştu sevginin ana dili, bir bulut gibi ağlamaklıydı gece, sana bağlanmıştım yürekçe. Söz dinlemez, kervan geçmez, bağlarda, ovalarda, aradım durdum seni...
Sana doğru ışıklar yayılmış, minicik ebruli bir esintide güneş varlığınla doğmuşken, “düşlü sabahıma” kanatlanıp gelir misin?
Bu gece, hece hece haykırdım seni içime; adını nakış nakış işledim benliğime, “ağıtlı türküler yaktım” sancılı geçmişime, gönül bağım oldun dertli nefesime.
Sen, tek hayalim; tek sevdam, mutluluk fenerim, tüm zamanlarımın “gerçek varisi” olmuşken, acılarımla geldim sana.
Biliyorum!..
Hep korktun benden, acılı zamanın “harlı havalarında yürüdük,” çekine çekine tek nefes olduk...
Sen, yüreğime nefes; bedenime ruh, ömrüme güneş gibi doğarak, gecemin, gündüzümün tek hayali, “pembe düşlerimin” sahibi oldun.
“İçimdeki yerin, yürek dilin, can evinle, evimin sihirli toprağı oldun!..”
Hederli bir hayatın içinde kavrulan, acının dert ocağında yanan, eylülün sancılı esintisinde üşüyen, baharın denizinde sevdalanan, gönlümün dili oldun!
Biliyorum!..
Yaşanan hataları hiç bıkmadan, usanmadan; “siyahlıklara” anlattın, hakiki doğrularınla geldin, bana hayat verdin, önüme aşkı serdin, gözlerimin içinde doğarak, bana âdeta varlığınla hayat verdin!.
İçimdeki ruh, seni sayıklıyor; yamaçlardan süzen “suların sesi” geliyor, yüksek duvarların arasından adını söylerken dudaklarım, sana gönül bağım dedim, titrek yüreğim çağırdı ruhumun senli sesini, daima sana özlemle baktı gözlerim, nasıl anlatmalıyım içimdeki seni, artık sana aşkımı haykırmak istiyorum.
Sana sevgimi mürekkepleyip demledim, seni ömürlük aşkım seçtim; doğuşundan bugünü bekledim, tarihe sığınarak hep kendime kızdım, dertli ömrüme, “tek nefes olup,” kanatlanıp gelir misin?
Mehmet Öksüz
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.