- 544 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
Malakas Haldun Yorgo'nun Meyhanesinde
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Aylin ile artık sevgili değildi ancak yinede özlüyordu onu zira tenine, zerafetine, asaletine ve onun o keyifli, tatlı sohbetine çok alışmıştı. Uzun zamandır ilişkileri tıkanmış olmasına rağmen o kimseyi suçlamıyordu onun kalbi o güzel kadını gördükten sonra bir başka çarpmaya başlamış, heyecanlanmış ve içi kıpır kıpır olmuştu, onunla buluşmak için akşamın olmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Tuhaf birşeydi bu ama aynı zamanda güzel bir duygu, beyni ve kalbinin yenilendiğini düşünüyordu ki yaşlı adamın tarif ettiği yere çoktan gelmişti ancak bir an mekânı bulamayınca tedirgin oldu daha ilk günden geç kalıp sevgilisi olacak Besra’yı önemsememek olmazdı, bu racona tersti. Giydiği koyu lacivert gömlek, kararlı duruşu ve güzel bakışlarıyla gizemli bir havası vardı Haldun’un. Etrafında küçük iskemleleri olan, dış cephesi ahşap, pencereleri yerden başlayan, binanın kirişlerine küçük minyatürlerle bezenmiş salaş bir meyhanenin önündeydi, durup etrafına bakındı, ‘Yorgo’nu meyhanesi’ mekânın adı tahta bir levhan üzerine işlemeli bir yazıyla giriş kapısının üstünde duruyordu. Yaşlı adamın tarif ettiği yer burası olmalıydı, bir rum meyhanesi, daha önce bu mekâna hiç gelmemişti. İçeriye şöyle bir göz attıktan sonra geri dönüp dışarıya çıkmak istediği anda Besra kapıda dikilmişti. ‘Beğenmediyseniz başka bir yere gidelim Haldun Bey.’
Haldun tek kelime söyleyememişti, şaşkın bir ifadeyle ‘yok hayır burayı çok beğendim, daha önce buraya hiç gelmemiştim, değişik bir yer’ çünkü başı dönmüştü Besra’yı görünce; saçlarını topuz yapmış, boynundan omuzlarına kadar yeşil zeytin rengindeki gece kıyafeti onu çok çekici hale getirmişti üstelik abartılı bir makyajı da yoktu. Boynunu saran kısa inci kolyesi muhteşemdi adeta masallardaki prenseslere benziyordu. Başındaki rengârenk çiçeklerden yapılmış taç ona ayrı bir hava vermişti, rüzgârı farklıydı hele o büyüleyici kokusu, tacı çevreleyen çiçeklerden geliyor olmalıydı. Haldun kısa süren bu rüyadan uyanıp yaşlı adamı sordu Besra’ya
-Babam depodaki işleri bitince gelecek biz şimdi şurada ki masaya oturalım ve yemeğe başlayalım.
Haldun masanın yanına kadar kısa adımlarla serenat yapar gibi Besra’ya eşlik etti sonra onun sandalyesini kibarca geriye çekti ‘lütfen oturun’ dedikten sonra o oturana kadar yanında bekledi sonra çok çabuk ve yine kısa adımlarla kendi yerine geçti. Besra’nın babasının gelmemesini pek önemsememisti önce ama hala şaşkındı gözlerindeki gülümseme onun bu durumdan memnun olduğunu gösteriyordu. Klasik hizmetçi kılığındaki sevimli kadın bir garson kavun ve peynir tabağını ve birkaç zeytinyağlı mezeyi kimseye hiç bir şey sormadan getirmiş ve masaya koymuştu. Haldun bu duruma çok sevinmişti. Sevimli garson kadın yine hiçbir şey sormadan masaya zarif desenli beyaz bir cam şişe getirmişti Besra kendi elleriyle küçük shut bardaklarına doldurduğu yunan rakısını bir nefeste Haldun’la birlikte fondiplemişlerdi onun ince uzun ve bakımlı parmakları ne kadar öpülesiydi. Haldun Besra’yı süzüyor onu hayranlıkla izliyordu. Kısacası keyfin fevkindeydi. Besra’nın gülüşündeki o gamzelerine içki doldurup oradan içki içmeyi aklından geçirmişti, ona içi akmıştı adeta sonra derin bir nefes alarak bakışlarını onun üzerinde tutmaya devam etti. Tam bu sırada birisi buzukinin tellerine dokunmuştu ve Haldun’un enerjisi daha da artmıştı. Küçük salaş bu rum meyhanesinde canlı buzuki sesi inanılmazdı, loş ışığın altında buzukiyi çalan çalgıcı görünmüyordu. Buzuki sesini duyduğunda Besra hemen dansa kalktı Haldun’ da ona eşlik etmek için kalktığında bir çalgı sesi daha duyuldu bu bir mandolin sesi, hayır bu bir ukuleleydi ve geleneklsel bir rum çalgısıydı. Bu inanılmazdı ukuleleyi çalan Besra’nın babası o yaşlı adamdı. Besra ve Haldun sırtaki dansında birbirlerine gülümseyen gözlerle kaçamak bakışmaları görülmeye değerdi, bu bir aşk havasıydı. Daha sonra yaşlı adamda dansa katıldı. Yaşlı adam muhteşem dans ediyordu adımları ve hareketleri çok zarifti, dans anında kızının ve Haldun’un gözlerinin içine bakıyordu daha sonra dans bittikten sonra hep birlikte masaya geçtiler. Haldun Besra’nın babası olan bu yaşlı adamın adını bile bilmiyordu. Yaşlı adam siyah kadife bir gömlek giymişti, gözleri çok derin bakıyordu. İçki bardaklarına yunan rakısını sek koyup havaya kaldırdığında ‘yamas’ demişti yaşlı adam. Meyhanenin bir köşesinde ince bir keman sesi yükseldiğinde Besra Yaşlı adama döndü;
- Yorgo bu ne kadar etkileyici bir keman sesi bu kemancıyı yeni görüyorum. Böylece Haldun yaşlı adamın adını öğrenmiş oldu üstelik bu meyhanenin de sahibiydi Yorgo, el işaretiyle kemancıyı masaya davet ettiğinde Haldun’un kulağına birşeyler fısıldıyordu;
-evlat kadınlar üç şeyden çok hoşlanır, para, para, para hep birlikte gülüştüler sonra devam etti yaşlı adam;
-ama asıl bir kadını elinde tutmak istiyorsan şefkat, şehvet ve ilgiyi asla eksik etmeyeceksin. Kendine güven evlat. Haldun yaşlı adamın söylediklerini önemsemişti ama o kendini masanın yanındaki kemanın sesine vermişti.
İnce keman sesi mahzunlaştırmıştı onu lakin yaşlı Yorgo bir bilgeydi kısa süre içinde Haldun’a önemli bir tiyo vermişti ve şimdi sıra ondaydı. Hazır kemancı da masadayken Haldun fırsatı kaçırmamıştı fısıldayarak kemancıya ‘kırık çal’ diye işaret etti;
Kemancı masanın yanına diz çöktü ve vurdu kemanının teline Haldun başını öne düşürmüş, ayaktaydı Besra’nın gözlerine içine bakarken şehvet dolu mısralar dökülmeye başlamıştı dudaklarından;
Soğuk rüzgarın uğultusunda düşlerim ellerinden daha sıcak
Ve sözlerin
Issız Gecenin ortasında kapı gıcırtısı aşk sözlerine aşina
Ve karanlık
cesaretime boyun eğmiş
fırtınamın önünde diz çöküyor
Ve
yine yeniden demir alıyor bu gemi,
rüzgârların ötesine yeni ufuklara doğru yelken açıyor
deniz kokulu kadın
bana şimdi uçurumdan daha yakın
Beni Boynumdan öpüp kokluyor
Tıpkı Düşlediğim gibi..
Ufuk Akalın