Bircan ve Hikayesi
Mutfakta yeni yıl için akşama hazırlık yapıyor bir taraftan da radyo dinliyordu. Yenişehir de bulunan
hastahanelerden birinde yatan kanamalı bir hasta için acil ( Rh -) kana ihtiyaç olduğu anonsunu duydu.
İçinden bir ses yılın son gününde bu saatlerde kim kan vermeyi düşünür, haydi git o hastaya kan ver bir işe
yara diyordu. Hayırlı bir iş yapmanın sevinciyle evden çıktı.
Dedeefendi sokak alt başında taksiye bindi, kısa sürede hastanedeydi. Danışma memuresine heyecanla durumu anlattı.
Memure zemin kat koridorunu takip etmesini, hemşire odasında görevli hemşireye sormasını söyledi. Hemşire odasında
görevli hemşirenin
yönlendirdiği doktorun kapısını çaldı, doktor masasında çalışıyordu.
Heyecanla yirmi dakika önce kanamalı bir hasta için acilen kan lazım olduğu radyodan anons edildi, aranan kana kanım
tuttuğu için geldiğim dedi. Doktorun galiba haberi yoktu.
Çevirmeli dahili telefonla kan merkezini aradı, telefonun ucunda bulunan görevlinin, acil kan bekleyen hastanın
olmadığını, mutat anons olabileceğini söylediğini söyledi..
Doktor uzun uzun gözlerine bakarak, illa ki kan vermek istiyorsan dışarıda bekle, bakarsın kan lazım olur verirsin, ilgin
için teşekkürler evlat dedi. Ne demek istediğini o an anlamamış öylesine söylediğini sanmıştı. İyi günler dileyerek çıkış
kapısına doğru yürüdü. Giriş kapısının önünde hastahane görevlilerinin bir genci itip kakış oradan uzaklaştırmaya
çalıştıklarını gördü. İstemeyerek olayın içinde buldu kendini. Anladığı, yılın son günü akşamında o gencin de kendisi gibi
radyo anonsu üzere kan vermeye geldiğini, ısrarla içeri girmek istemesi üzerine, görevlilerin de girmesine engel
olduklarını gördü. Boğuşmaktan nefes nefese kalan görevliler, bunun gibiler kanlarını satmak için buralarda
bekliyor, kan ihtiyacı olan hasta sahiplerinin zaafından faydalanarak yüklü paralar istiyorlar bıktık vallahi bunlardan
birader diyordu.
Genç çaresiz homurdanarak oradan uzaklaşırken, Sıhhiye köprüsünü geçene kadar onu takip etti. köprüyü
geçer geçmez, hey birader biraz yavaşla diye seslendi. Beraber pazar yerine (Şimdi ki çok katlı oto park yeri) kadar
yürüdüler. İsmini sordu genç, adının Bircan olduğunu söyledi genç.
- Görevlilerin senin hakkında söyledikleri doğrumu diye sordu.
- Maalesef doğru ağabey dedi.
- Neden kan veriyorsun ihtiyacın mı var !
Başını öne eğdi, mecburum sanatım olmadığı için iş bulamıyorum. Memlekete dönemem dönsem ne değişecek ki !
dedi.
Üzerinde sadece yazlık pantolon, kısa kol mavi çizgili gömleği altında tir tir titriyordu. Konuşa konuşa Mahmut Esad
Caddesinden evinin olduğu yokuşlu sokağa gelmişlerdi bile. Eve davet etse gelmeyeceğini düşündüğü için onu
konuşmayla oyalayıp evine getirmişti. Niyeti belliydi ama Bircan’ın tedirgin olduğu her halinden belliydi, ama hayır da
dememişti.
Ona mükellef sofra hazırlandı, Bircan yemeğini yerken, giyinme odasında gardırobundan kışlık bir takım ile
giyinmediği nubuk kabanını, yün gömleğini, sıfır yaka kazağını çıkardı, yemekten sonra giyinmesi için küçük odada
etajerin üzerine koydu. Yemekten sonra onu giyinmesi için küçük odaya aldı, o giyinirken
ayakkabılıktan bir çift yeni ayakkabı çıkardı.
Üzerinden çıkan giysileri de gazete kağıdına sarıp ayakkabılığın üzerine koydu. İhtiyacını gidersin diye bir miktar
parayı vermeyi düşündüğü nubuk deri kabanın cebine koydu. Bircan yemekten sonra gitmek için müsaade istedi.
Geçici de olsa açlığı, soğuğu yenmenin mutluluğu onu gözyaşlarına boğmuştu. Genç aileye teşekkür ederek çıkıp gitti.
Bircan kimdi, nereliydi diye sormadı bile, gözden kaybolmasına rağmen bir müddet kapı önünde dondu kaldı.
Aklına altmış dokuz yılında tahsil için geldiği bu şehirdeki zor günleri geldi, gözleri doldu. Kapıyı kapatırken kendi kendine
mırıldandı, o da içimizden biriydi dedi.
İşe yaramayan negatif kanlarımız işe yaramasa da, radyo anonsu, her ikimizin de yeni yıla mutlu
girmemize sebep oldu dedi. 201020 mcicek