SENSİZLİĞİMİN SENLİKLERİ
Sevgili Eşime
Koca şehir uykuda, saat henüz dokuz. Günlerden Cuma. Zift kokan kaldırım taşlarının arasında, harç gibi kar var. Kaslı gökdelenlerin gölgesindeki, yırtık pırtık kolsuz bir bebek gibi ağaçlar yorgun sefaletiyle selamlıyor beni. Buralarda toprak tehditkâr. Koynumda bir votka şişesinin terlemeleri ile kar kokusunun beyaz parfümü paltomda. Soğuktan havuç rengi olan ellerimdeki hayal kırıklığına, bir ceset gibi uzanmış boş sokakların asfaltı. Ve kaldırımların etrafında kümelenmiş mazgallar, gökyüzünün suyunu emiyordu.
Ezilmiş bir kaplumbağa kiriyle, ben yorgun ve biraz dağınıktım. Gökteki bulutlar şişkindi, düştüğüm bu kışta. İğne deliğinden geçirdim dün, öpüp gönderdiğin mektubunun sabahlığını.
Cebimde tek kalan solgun sigarama ateş kalmamış. Yıldız tozuna daldırdığım aşk gıcırtısı şiirlerimin yığınlarını çırıl çıplak boynuzluyordu. Sevdiğimin buğday rengi tenine bu yaz kavuşacağım için günbatımını umut dolu aşılamakta, beyaz ışıklı tüm bulutlar. Lakin, özlem ovalarının direncini dün gece bir deprem tetikledi. Türlü korkuluklar doldurdu yine; huzursuz uyku başlıkları ile dilimlenmiş saniyeler beynimi. Masamdan taşan kahve köpüğüne inat. Sigaramdan taşardı kül tepeleri, ellerime. Odamdaki kâğıt çöplüğünde, nice kırılmış kalemim var. Bükülmüş yapraklar ile tıkanmış, kusmaktan mısralar.
2006