- 568 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KIRIK KIRMIZI OTOMOBİL
KIRIK KIRMIZI OTOMOBİL
Dördüncü danışanımın sorunları o kadar yordu ki beni, elime bir fincan kahve alıp balkona çıktım. Sezen Aksu’nun Ben de Yoluma Giderim adlı şarkısını kulaklıkla dinlerken, boş boş yoldan geçenlere bakmaya başladım. Bir minibüs şoförü ile bir otomobil sürücüsü tartıştı bir süre. Yolcular inip araya girmeseler olay daha da büyüyecekti. Sonra bir ambülans geçti acı acı siren sesleri kulağımdaki şarkıyı bastırdı adeta. Daha sonra bir belediye otobüsü bir engelliyi almadı durakta. Engelli çaresizlik içinde bakakaldı giden otobüsün arkasından. Ve telefonum çaldı. Arayan belediye başkanı. İş yerimde olup olmadığımı sordu. Yazlıktan komşum. Seçimlerde oy vermediğim halde ve üstelik bunu ona söylediğim halde aramız fena değil. ’Sokaklarda kalan, kimsesiz bir delikanlıyı göndersem dinleyebilir misiniz?’ diye sordu. ’Olur bakarım,’ dedim ve ’Görüşürüz, iyi günler,’ dedikten sonra telefonu kapattık.
Beş dakika geçmeden iki kişiyle birlikte evsiz olduğu anlaşılan uzun boylu, düz saçlı, geniş omuzlu, hafif çekik gözlü kirli sakallı -oldukça kirli sakallı- otur-otuz beş yaşlarında bir genci kapıda karşıladım. Yasemin’e bilgilerini almasını söyledim. ’Balkonda biraz konuşalım mı, ne dersin?’ dedim. ’Ne konuşacağız?’ diye soruma soruyla karşılık verdi. ’Havadan, sudan,’ dedim. ’Olur, siz nasıl isterseniz,’ dedi çekingen ve ürkek bir tavırla. Balkondaki tabureye, tam karşıma oturdu. ’Bugün hava fena değil,’ dedim. ’Fark etmiyor benim için;’ dedi. ’Fark etmiyor, derken?’ diye sordum. ’Sokakta, yatan, çöplerden beslenen insan için ne fark eder Abla? İnsan için dedim ya biraz yanlış oldu sanki, insan denirse bizim gibilere,’ diye karşılık verdi ve içimi kıydı adeta. İçim kıyıldı evet, ağlamaklı oldum hatta ama mesleğim gereği güçlü olmam ve bunu belli etmemem gerektiği için ’Olur mu öyle şey? Birbirimizden ne farkımız var? İnsan yaşam şartları ne olursa olsun insandır,’ dedim. Başını hafifçe kaldırdı, gözlerini gözlerime dikti, ’Doğru mu söylüyorsun Abla?’ ’Tabi doğru söylüyorum, benim yalancıya benzer bir halim mi var?’ dedim. ’Ne bileyim yıllardır hep o muamele layık görüldü bana. Sokak köpekleriyle arkadaş oldum ben de. Onlarla geçiyor günüm, gecem. En azından beni aşağılamıyorlar, en azından bana suç makinesiymişim gibi bakmıyorlar. Bulursak bir şeyler karınlarımızı doyuruyoruz, bulamazsak aç yatıyoruz,’ dedi ve içimi iyice kan revan etti. ’Nereye kadar devam edecek böyle?’ diye sordum. ’Çöpteki kırık kırmızı otomobilimi bulana kadar,’ diye karşılık verdi. ’Çöpte kırık kırmızı otomobil mi var?’ diye bir daha sordum. ’Evet,’ dedi ve ağlamaya başladı. Kalktım bir kağıt mendil verdim, ’Al şunu sil gözlerindeki yaşları,’ dedim. Aldı kapkara eliyle, sildi yanağındaki berrak yaşları. Sustu. Sustuk bir süre. ’Anlatmayacak mısın?’ dedim. ’Anlatacak ne var Abla?’ dedi. ’Şu çöpteki kırık kırmızı otomobili merak ettim de,’ dedim. Yüzünü buruşturdu, ’Boş ver Abla, uzun hikaye,’ dedi. ’Uzun olsun, dinlemek istiyorum,’ dedim ’tabi anlatmak istersen,’ diye ekledim. ^Anlattıktan sonra sen de bana deli dersen Abla,’ dedi. ’Yok canım, neden deli diyeyim, sadece merak işte benimkisi,’ dedim. Biraz rahatladı sanki. ’Annem ben çok küçükken melek olmuş. Babam Reyhan Ablamla evlenmiş. Reyhan Ablam beni pek sevmedi. En ufak hatamda ceza verirdi. Bazen hortumla da vururdu banyoda. Soyundururdu. Soğuk suyu başımdan aşağı dökerdi. Ağlardım. Ağladıkça cezanın dozunu artırırdı. Babama söylersem daha büyük cezalar alacağımı söylerdi. Korkudan tek kelime edemezdim. Babam aslında fark ederdi ama geçim olsun diye sesini çıkarmazdı. Doğum günümde babam bana en sevdiğim oyuncağı almıştı. O kadar mutlu olmuştum, anlatamam. Hayatımda o günkü kadar mutlu olmadım. Mutlu olacağımı da sanmıyorum. Ancak onu bulursam belki. Belki demeyeyim. Dünyalar benim olur. Neyse yanaklarımdan öpüp, sıkıca sarılarak hediyemi verince babam Reyhan Ablamın cinleri tepesine çıktı. ’Ver onu bana,’ dedi büyük bir sinirle. Sarıldım sıkıca, tam kalbimin üstünde tuttum. Elimden bir hışımla çekti aldı ve aynı sinirle karşı ki duvara attı. Sanki kalbimi attı. Kırmızı otomobilim ikiye bölündü, oysa bir kere bile oynayamamışken. Sanki kalbim orta yerinden ikiye bölündü. Parçalanmış olan kırmızı otomobilimi almak için hamle yaptım. Ama ne çare benden önce aldı, balkona çıktı ve yolun kenarındaki çöp konteynerine fırlattı. Hemen dış kapıya koştum. Ayakkabılarımı bile tam giyemeden koştum, çıktım apartmandan dışarı. Bir de ne göreyim? Çöp arabası konteyneri boşalttı ve sokağı dönüp gözden kayboldu. Kalktım arkasından koştum, bir türlü yetişemedim. Gece boyunca çöplerde aradım bulamadım. Bir daha eve gitmedim. O gün, bugündür kırık kırmızı otomobilimi arıyorum çöplerde. Bulamadım. Ama ümidimi yitirmedim. Bir gün bulacağım onu,’ dedi hıçkırıklarla. Ben de tutamadım kendimi kir pasak içindeki delikanlının boynuna sarıldım. Ağladık bir süre. Gözlerini ellerimle sildim. ’Sen de benim deli olduğumu düşünüyor musun Abla?’ diye sordu kan çanağı olmuş gözleriyle gözlerimin içine bakarak. Asıl deli olan senin Reyhan Abla dediğin kadınmış. Ve acı ama seni ondan korumayan babanmış,’ dedim.
Ve kendimi ilk kez o gün zayıf hissettim. Gün boyu ağladım. Delikanlıyı bir daha bırakmadım sokağa. Tedavisi yaklaşık altı ay sürdü. Rica ettim Belediye iş buldu başkan. Haftada bir gün uğruyor. ’Abla müsaitsen balkonda biraz sohbet edelim,’ diyor. Sohbetimizi ediyoruz. Çaylar, kahveler, kahkahalar havada uçuşuyor. ’Bir ihtiyacın, bir emrin var mı?’ diye soruyor. Sarılıyor sıkı sıkı. ’Bana bir tek sen sarıldın abla sıkı sıkı, ben de hayata bu yüzden sarıldım sıkı sıkı’ diyor. Dış kapıya kadar yolcu ediyorum onu.
İSMAİL MALATYA 13/10/2020-SALI- İST.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.