Büyük ve Buruk Aşk
Annem ve babam eski zamanların birinde samimiyetleri fazla olmasa bile merhabaları olan; biri on yedi, diğeri yirmi yaşında iki genç insan... Annemin adı Ebru, babamın ise Orhan..
Babam İstanbul Yedikule’de bir firmada çalışmakta. Oturduğu ev, iş yerine çok uzak olduğu için o dönem teyzesinin evinde kalmakta. Hafta sonları kendi evine gitmekte. Babamın teyzesiyle, annemlerin evleri yanyana bulunmakta kapı girişleri farklı, bahçeleri ortak kullanım.
Sabah annem okula giderken, babam da aşağı yukarı aynı saatlerde işine gitmekte ve ara sıra bahçede karşılaştıklarında selamlaşmaktadırlar. Ancak ne annem babamın nerde çalıştığını bilir, ne de babam annemin hangi okula gittiğini...
Bir gün mahallenin sevilen çocuklarından Ali’nin sünnet düğünü davetiyesi gönderilir her iki aileyede.. Düğün cumartesi günüdür. Babam her hafta cuma akşamından kendi evine gittiği için düğüne gelmeyeceğini söyler teyzesine. Ancak o gün bir aksilik olur ve babam teyzesinde kalmak zorundadır.
Annem mahallenin en güzel kızlarından biridir. Düğün için biraz da süslenince bütün bakışlar üzerine çevrilmiştir. Babam da o zamanların Alein Delon’u.. ( Laf aramızda halen de öyledir)
Mahallenin gençlerinden biri annemi dansa kaldırmak ister, annem utangaç bir kızdır reddeder onu.. Babamın teyzesi ısrarla:
-Orhan, Ebru’yu dansa kaldırsana..Sıkılıyor kızcağız. Düğüne mi geldik kös kös oturmaya mı?
Babam da reddedilme korkusu, annemin utangaçlıkları derken, babamın teyzesi en son dayanamayıp bu çifti piste atar. Bizimkiler onca insanın içinde ortada kalınca ellerini birleştirip dans etmeye başlarlar. Babamın anlattığına göre annem bir kelebek gibi titriyormuş heyecandan. Bunlar öylesine düğün ortamından kopmuşlar ki halay müziği çalıyormuş halen dans etmeye devam ediyorlarmış. Babamın teyzesinin uyarmasıyla ancak halayın farkına varabilmişler.
Düğün bitmiş, herkes evlerine dağılmış. O akşam annemin de babamın da içi içine sığmıyormuş. Babamı uyku tutmamış bir türlü, bahçeye çıkmış. Aynı şekilde annem de uyuyamamış. Ve ilk kez evlerinin bahçesinde uzun uzun sohbet etmişler.
Meğerse annem Yedikule yakınlarında Mensucat Santral Lisesinde okumaktaymış. Yani babam işine giderken, annemin okulu da tam yolunun üstü. Babam, anneme istersen seni okula bırakabilirim hem de yolda laflarız demiş.
Annem de nazlı bir edayla
Olurrrr:) demiş.
Aslında babam normalde minibüsle gidermiş işine, söz konusu annem olunca yaya yollar vız gelmiş.
Bunlar böyle gide gele, iyice bağlanmışlar birbirlerine. Hafta sonları babam, kendi evine gitmemeye başlamış. Arada sırada ailesini görmeye gittiğinde ise ki bu sadece iki günlük ayrılık, (o zamanlar cep telefonu yok) biri Leyla, biri Mecnun olurmuş. Özlemlerinden yanıp tutuşurlarmış.
Ve sonra vatani görev..Babamın askerliği girmiş araya.
’ Hasretlik neymiş işte askerken anladım ben’ der babam.
Tam 24 ay dile kolay..
Mektuplaşırlarmış o zamanlar. Babam, halen annemin mektuplarını saklar. Benim de okumuşluğum vardır o mektupları...Annemin yazım dili, özlemini anlatışı öylesine derin ki...
Babam askerlik görevini bitirip döndüğünde, annemi istemeye gitmişler.
Dedem benim kızım okuyor, yaşı küçük demiş vermemiş annemi.
Babam da üniversite de yine okur, bu evliliğimize engel değil dese de hiçbir işe yaramamış. Sonuçta babam atının terkisine attığı gibi, annemi kaçırıvermiş :))
Bu şakaydı tabii..
Anlaşarak gizli nikah kıymışlar. Yalnız, dedem çok gönül koymuş bu işe, annemi de babamı da affetmeyeceğini söylemiş.
Annemin içinde babasının rızasını almadan yapmış olduğu evlilik ukte olarak kalsa da çok mutlularmış, babamın ailesi çok destek olmuş onlara, annemi çok severlermiş. Annem üniversiteyi açıktan okuyormuş, babam bir Emlak Ofisi açmış gül gibi geçinip gidiyorlarmış.
Bir süre sonra, annem bir bebeklerinin olacağının müjdesini verince babam yere göğe sığamaz olmuş. Çok şükretmiş Allaha bu ne büyük lütuf yarabbi diye eşe dosta yemekler vermiş.
Annemin hamileliği sıkıntılı geçmiş biraz, babam ve ailesi sürekli yanında olup destek vermişler. Ancak annemin ailesiyle arası halen düzelmemiş. Babam kendi elleriyle yaptığı yemeklerle kuş gibi beslermiş annemi, elini sıcak sudan soğuk suya sokturmazmış. Çok özenirmiş biricik sevdalısına ve doğacak bebeği dört gözle bekliyorlarmış.
Ve o büyük gün ( 1 Aralık) gelmiş, annem sancılar içindeyken apartopar hastaneye gitmişler. Annemin o gün yatışı yapılmış ve doğum hazırlıkları başlamış.
Annem orada bir doğurmaya çalışırken, babam tabiri caizse dokuz doğuruyormuş. Saatler geçmiş annemin çığlıklarıyla, babamın heyecanı birbirine karışmış. Annem tam sekiz saat sancı çekmiş.
Doğum sırasında solunum düzensizliği oluşmuş annemde.
Son nefesinde beni doğurmuş, kurtaramamışlar onu...
Ben babamın kucağında,
sanki geleceğime ağlarmış gibi
hiç susmamacasına ağlıyormuşum.
EbRu Asya //
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.