- 480 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Kırklareli muhabere taburu /Anılar.
Bölüğün o gece nöbetçi çavuşuydum. Akşam içtima öncesi nöbetçi subayı beni çağırdı. Çok kritik bir dönemdi. O ara sık sık tatbikatlar yapılıyordu. Yunanlı’larla büyük sorun yaşıyorduk. ( 1976 )
Nöbetçi subayı ;
" Bu gece bir şeyler var. Gözünüzü dört açın. Nöbet yerlerini kendim kontrole gidicem. Bir nöbetçi nöbet alanında değilse yandınız."
Ben içtimada bunu özellikle bölüğe kısa bir konuşma yaparak anlattım ve tenbihledim.
"Gece nöbetçilerini kontrol edicem. Her an karşınıza parola sorarak çıkabilirim. Bekleyin" demiştim.
Ve gecenin bir vakti nöbetçileri kontrol için garaja gittim.
Üç nöbet yerimiz vardı. Depo - Nizamiye- Araçlar.
Mevsim kış. Soğuk. Kırklareli ’nin ayazı meşhurdur.
Nizamiye ve Depo nöbetçileri yerlerindeydi. Lâkin Araçların nöbetçisi yoktu. Bakındım. Kayzer ( Kaizer ) aracın kapısına dayalı G 3 piyade tüfeğini gördüm. Ve içinde derin uykuya dalmış askeri de tabii.
Sessizce silahı aldım. Ve depodaki nöbetçinin yanına gittim. Nöbetçiye "git Ahmet’i kayzerin içinden uyandır buraya çağır" dedim.
Silahı deponun antresinin en dibine koymuştum. Ahmet kısa boylu sessiz bir askerdi. Konyalı’ydı.
Geldi karşıma durdu. Tabii çok berbat bir durum bu. Asker için silah namustur. Silahını kaptırmak ne anlama gelir bunu herkes bilir.
Ben çok sakindim. Öyle ne yapmam gerekiyor tabii çok iyi biliyordum. Tecrübeli bir askerim. Silahı nöbetçi subaylığına götürüp olayı rapor edip tutanak tutturmalıydım.
Fakat bu askerin durumunun ne olacağını da çok iyi biliyorum. İç hizmet kanunu gereğince yargılanırdı. Ve ceza da alırdı. Bundan mada takım komutanı astsubay ne yapardı. Eyvah. O öyle berbat bi şey ki. "Vayy benim askerim mi yapmış bunu." Bizim takımda böyle bir asker yakalanmıştı. Burnundan çeşmeden nasıl su akar öyle kan akmıştı. Öyle dövdüydü Salih komutanımız. Hayatımda o derece dövülen bir insan görmedim.
Neyse biz dönelim deponun önünde olanlara.
- Nerede silahın?
Nasıl titriyor. Bir insan böyle bir duruma düştüğünde yazık onun o hâline.
-Oğlum ben akşam içtimada ne dedim. Bu kadar mı duyarsız oluyorsunuz. Yani hiç mi düşünmüyorsun. Şimdi ben seni napayım. Döveyim mi? Söveyim mi. Alıp silahını nöbetçi amirliğine götüreceğim. Yazık değil mi. Öldürürler seni döverken.
- Çavuşum kurbanın olayım ben ettim sen etme. Döv, ne yaparsan yap. Ne olur eline düştüm. Kulun kölen olayım. Beni nöbetçi amirliğine götürme. Ağlıyodu.
Bir müddet öyle durduk. Arkama doğru kolumu kaldırıp elimle gösterdim deponun antresini;
-Silahın burada.
Hiçbir şey demeden oradan ayrıldım.
Depo nöbetçisine tenbihledim;
-Bunu kimse bilmiyecek.
Terhisime bir hafta kala çarşı iznine çıkıcaktım, tek tip elbisemi bir arkadaşıma vermiştim. Acele içtima öncesi telaşlıydım. Bir arkadaşın elbisesini giymiştim. Beşyüz lira para göndermişlerdi evden. Bursalı bir asker arkadaşım izine gitmişti, uğradıydı Bursa’da aileme. Sivil elbiselerimi getirdiydi sağolsun hemşehrim. Parayı bozdurmuştum. Çaycıya biraz borcum vardı. Neyse paraları çebime koymuştum. Nereden bileyim cep büyük bi şekilde yırtıkmış. Param düşüyor merdivenlerde. Herkes gitti çarşı iznine.
Ben paramı kaybettim parasız ne yapayım çarşı izninde. Ki o para, son günlerimde harçlığımdı ve yol paramdı.
Bölükte yemekhanede toplaştık olayı konuşuyoruz arkadaşlarla.
Bir saat geçmişti. Ben anlatıyorum. İşte para dört yüzlük. Bi ellilik biraz da beşlik onluk.
Ahmet yanıma geldi, " Fikret çavuş biraz gelsene" dedi. Yemekhaneden dışarı çıktık.
-Çavuşum parayı ben buldum.
Cebinden çıkardı, bana doğru uzattı.
Bir an dondum kaldım. O an nasıl sevindim anlatamam. Sarıldım Ahmet’e.
Sadece o yirmi lira yoktu. Dört yüzlük ve elli liralık.
-Çavuşum hiç param yoktu. Bu para seninmiş. Yoksa ben asker sigarası içiyorum. Bu parayı sana veriyorum. O bana yaptığın iyiliği ölsem unutamam.
Çarşı iznine çıktım Ahmet’e ekmek arası köfte, iki paket de samsun sigarası getirdim.
.
.
.
Siz iyilik yapmayı, iyi kalpli olmayı, hiçbir karşılık beklemeden insanlara yardım etmeyi sakın ilke edinin. Bir gün o yaptığınız iyiliklerin mükafatını Allah size verecektir.
Fikret Şimşek.
12 Ekim 2020
YORUMLAR
şiir yada yazı beğenenler.
muhteşem ya da güzel diyenler.
bunların okurluğundan bile sıkılıyor insan bir zaman sonra.
sorası geliyor " muhteşem " ya da " güzel " ne diye, ama...
ha, ben mi?
hiç tevatüre yüklemeden çizerdim aynı resmi,
ve adamlığıma bile saymadan hem de...
eksildikçe artmadığımız kesin,
ve kendimizi böyle duygularla insana sayarken aslında " hiç" olduğumuzda...
eyvallah.