- 429 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
GERÇEK
Bugünlerde hüzünler insanların yaşamında daha çok yer alıyor, nasıl yer almasın ki mutluluk kırıntılarını iğne ile arıyor insan. Sanki birileri dünya üzerinden mutluluğu süpürüp atmak ister gibi çaba sarf ediyor. İnsanlar doyumsuz ve mutluluğu köhne köşelerinde saklamak ister gibi hüzünlü yaşamı tercih ediyor, bu tercih bazen zorunluluktan kaynaklanıyor ve bazı insanlar mutluluğu bulamayınca da isyankâr oluyor. Bu satırları yazmaya başladığımda Erkin Koray’ın çöpçüler şarkısı dilimde pelesenk oldu, zihnim bu şarkıyla hep meşgul olmaya başladı. Oysa yazımın konusu ayrılık ile ilgili olacaktı ama zihnim ve kalemim beni alıp götürdü. Hiç aklımda yokken arayıp ta bulamadım dizesinin melodisi sanki yanımda çalıyormuş gibi zihnimde canlanmaya başladı. Ben de bunun üzerine madem bu şarkı zihnimden geçiyor o zaman üstadı anmadan geçmeyelim diye şarkının sözlerini yazımın içine aldım.
“Aşktan yana şansım yok
Ağlıyorum derdim çok
Aşkımı kaybetmişim
Sordum sordum bulan yok
Dün gece çok aradım
Aradım bulamadım
Kör olası çöpçüler
Aşkımı süpürmüşler
Sokaklarda ne ararsın
Beni kimden sorarsın
Ben düştüm aşk ateşine
Sende düşme yanarsın aaaa aaaa körolası çöpçüler aşkımı süpür müşler aaaa aaaa”
Bir arkadaşımın yakını vefat etmişti genç yaşta kalp krizinden, defin işi başka bir yerdeydi. Malum ülkemizde düğün dernek ve cenaze işlerine katılmak âdeti olmazsa olmazların başında gelir. Ben de doğal olarak işimi gücümü bırakıp arkadaşımın acılarını paylaşayım diye defin işine katıldım. İmam efendi helallik alıp cenaze namazını kıldırdıktan sonra defin işi gerçekleşti. Arkadaşımın acılarını paylaşma görevimi yaptıktan sonra geri döndüm. Ayrılık zor hele hele ölümün ayırdığı bir ayrılık daha zor. Ayrılıkla ilgili birçok şarkı, türkü, şiir yazılmış duyguların ifadesi olarak ama yazılan veya seslendirilen eserlerin çoğunda ayrılığın ölümden de beter olduğu ifade ediliyor. Bu düşünceye katılan olur katılmayan olur ama ben ayrılığın ölümden de beter olduğunun yalnızca müzik eseri olarak dile getirildiğini düşünenlerdenim. Bu söylemlerin gerçekleri ifade etmediğini belirtmek istiyorum çünkü birisinde varsınız ama birisinde mutlak yoksunuz.
İnsan gerçeklerle karşı karşıya kalınca kendini, dünyayı ve çevresini sorguluyor, bu sorgu gerçekleri bulma adına işlev görüyor. Dünya işlerini ne kadar sorgularsanız sorgulayın sonuç hayallerin ötesine geçmiyor. Bir hayal uğruna ya Rab ne hayatlar yok oluyor, insanlar birbirinin hakkını koruma, kollama ve gözetme yerine paylaşma işinde hep keseri kullanıyor, testereyi kullansa belki dünya üzerinde ki bu çarpık yapı ortadan kalkacak ve insanlık hayal de olsa mutluluğu yakalayabilecek.
İnsanoğlunun bu dünyaya gelişi, yaşayışı ve dünya işeriyle meşgul olması hepsi bir tiyatro. İnsanoğlu tiyatroda kendisine verilen rollerini iyi veya kötü oynuyor. Bu rolleri oynayınca elde ettiği sanal kazançları veya sanal kayıpları kendinden kaynaklandığını zannediyor. Bu zanları kişiyi ya firavunlaştırıyor ya da yusuflaştırıyor. İnsanoğlu her türlü rolü alıp kabul edebilir ama sadece ölüm konusunda tiyatroda verilen rolünü oynamaktan vaz geçemiyor çünkü o bir rol değil o gerçek.
Bu sanal dünyada her türlü yaşam biçimleri dağıtılan rollerin ifa edilmesi için çark dönerken ölüm gerçek. Gerçek karşısında hoş bir seda bırakmak gerek bu dünyaya, o da barış. Marifet, savaş tamtamlarının arttığı şu günlerde boş bir hayal olan bu dünyaya değil, kutsal değer olan insan yaşamının barış içinde devam etmesini sağlayabilmeyi becerebilmek için rolleri oynamak gerek.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.