- 669 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
595 - KARA SAÇLI FELAKET
Onur BİLGE
“Kara Saçlı Felaket,
Kara Kanatlı Islak Martı… Bütün kadınlar senin gibi… Sevilmeye layık değil, ne yazık ki! En masum ve mazlumu sendin onların. En iyinizin boynu altında kalsın! Sen de layık olamadın sevgime. Sen de hainmişsin. Yazık oldu duygularıma! Uykusuz gecelerime yazık… Değmezmiş uğrunda servet harcamaya… Yuvamı dağıtmaya… Dükkânımı riske atmaya… Onca borca batmaya… Sonunda dükkânı kapatmaya., perişan olmaya…
Sana bir sevgili, bir sevgili daha… Daha kim bilir kimler kimler sırada… Bana acı, keder, hüsran, yine her yolun sonunda…
Bir kere daha anladım kahrolmayı. Harap olmaya değmezmiş aşk uğruna. Ne evim barkım, ne yerim yurdum kaldı sonunda. Her şeyimi seve seve feda ettim umutsuz bir aşk uğruna. Senin bir kolunda kocan, bir kolunda âşığın… Ya ben? Ya ben neyim? Neyinim senin? Kölen falan mıyım? Ya da uşağın…
Yaktın yaktın, harap ettin, terk edip gittin. “Bitti!” deseydin, gitseydin, bari kullanmasaydın beni sen de herkes gibi ayak işlerinde… Süründürmeseydin peşinde köpekler gibi… “Sen varsın!” demeseydin bana, “Güvendiğin kimin kimsen var mı arkanda?” diye sorduğumda.
Serçenin eti nedir ki budu o olsun! Yoktan duvar mı olur! Keşke züğürtlüğüme bakmadan bonkörlük edip de: “Feda olsun yoluna malımın tamamı! Ona canım feda!” demeseydim! Gırtlağıma kadar borç içindeyken seni gezdirip tozduracağım, mutlu edeceğim diye o kadar para harcamasaydım! Her beğendiğini alıp hediye etmeseydim sana! Borç harç gösteriş yapmasaydım, ayağımı yorganıma göre uzatsaydım, yok halimle o kadar açılmasaydım da devretmek zorunda kalmasaydım dükkânımı!
O şair bozuntusuyla gittin ya... Gittiğin gibi içkiye verdim kendimi. Sabah gözümü açar açmaz başladım demlenmeye. Akşamlara kadar, akşamlardan sabahlara kadar… Hiç aksatmadan devam etti gitti bu böyle aylarca… Kaptan yardım etmeseydi, almasaydı kadehi elimden, nerede ve ne durumda olurdum, bilmiyorum.
Keşke bana özeline karışma hakkını tanımamış olsaydın, ben de sana o rahatlığı vermeseydim de ailevi sorunlarını anlatıp durmasaydın telefonda! Her gün defalarca, dakikalarca konuşmasaydın şehirlerarası… Faturalar aşmasaydı, ağaç işleri yapıp satmak suretiyle zorlanarak elde etmeye çalıştığım gelirimin birkaç katına ulaşmasaydı! Elimde bir işportacı tezgâhıyla zıpzırlak kalakalmasaydım! Onun bunun çay bahçelerinin kenarlarında işportacılık yapar hale gelmeseydim! Vermeseydim kendimi içkiye o kadar! Ah, bu ahmak kafam!
Kaç kere, günlerce uğraşarak yaptığım üç beş parça oyma ahşap pipo satıp, yaşadığın şehre, İzmir’e gitmek için davetini bekledim. Yalnız sıkıntılarına çözüm bulmak için. Ayrılmayacaksan, yürümeyen evliliğini kurtarmak, çare bulmak için çekmekte olduğun işkence yüklü esaretine. Ayrılacaksan, canım pahasına seni kaçırıp getirmek için annenin evine… Cesaretine hayran olmamak mümkün değil! Nasıl da oynattın parmağında beni! Nasıl da aldattın kocanı kuzeninle!
Bütün kadınlar aynıymış. Sen de onlar gibiymişsin. Hainmişsin sen de… Sen de bunu bana böyle yaptın ya… Sağ gösterip sol vurdun! Güvenim kalmadı hiçbir kadına. Hepiniz aynısınız! Aynı çarktan çıkma! Nankör, acımasız, zalim ve çıkarcısınız.
Bana unutulmaz bir hayat dersi verdin, sağ olasın! Bana yerimi ve haddimi bildirdin. İndirdin son öldürücü darbeyi acımasızca! Bende beni, bende kendini bitirdin. Bitirdin bendeki o güzelim duyguları… O güzeller güzelini bitirdin. Yerine nefretle bakılacak saman dolu bir korkuluk getirdin!
Güneş görmemiş, el değmemiş hislerimi yitirdin. Pişmanlıklar getirdin ilginin, sevginin, aşkın yerine… Aşk biten yerlerde nefret bitirdin.
Olsun be güzelim! Canın sağ olsun senin! O kendisini alkole vuran serseri, bu hurdaya dönmüş yoksul adam senin eserin… Baksan da görsen halimi şimdilerde! Ne kadar da harabım, öyle değil mi!
Bu adam, adamlığını harcadı senin uğruna! Senin yoluna yalnız varını yoğunu kaybetmekle kalmadı, yuvasını da kaybetti. Dükkânıyla, hayalleriyle sevdiğiyle birlikte sevdiklerini… Yavrularını... Yavrularını kaybetti!
Sen benim her şeyimdin ve ben her şeyimi seninle birlikte kaybettim. Varını yoğunu devesine yüklemiş, onu da çölde kaybetmiş bedeviye döndüm. Ekmeğim suyum dahi seninle birlikte yok oldu gitti. Hayatım bitti!..
Haydi yine oturalım parktaki o çınarın altındaki masaya. Güzel başını başıma daya! Anlat hayat hikâyeni yeni baştan… Tüm sorunlarını say dök birer birer… Şampuanının kokusuyla sarhoş et beni! Bir binlik devirmiş gibi olayım! Âşık et beni kendine sırılsıklam! Ağlayışınla gülüşünle mest et! İşgal et beynimi, gerçeğinle düşünle…
Ben aşkınla yanarken sen şair bozuntusuna olan aşkını anlat! Koyun gibi dinlet bana kendini, haydi durma, çal kavalını! Şimdi de yasla güzel başını bağrıma, kuzenine olan duygularını anlat!
Anlat, utanma! Ben çılgın gibi severken seni, utanmıştım yaşımdan başımdan, aşkımı sana açmaktan ama sen hiç utanma onları bana anlatmaktan! Ben dayanırım her acıya kedere, kaldırırım koca üstüne sevgili macerasını da, katlanırım dinlemeye!
Yazıklar olsun onca emeğime! Yazıklar olsun bana! Saçı sakalı ağarmış bu koskoca adama! Ahmak kafama yazıklar olsun! Telefon başında tuttuğum nöbetlere mi yanayım, aşkından göz kırpmadan sabahladığım gecelerime mi!..
Nerde oğullarım? Kızım, eşim… Nerde üç beş kuruşum, dükkânım, iyi kötü yürüttüğüm işim?
Artık hiç mi hiç gözün tutmaz beni! Yaş farkına fakirliğim de eklendi ne yazık ki! Ben her şeyimi öne sürerek büyük bir kumar oynadım ve tek oyunda varımı yoğumu kaybettim! Maddi manevi iflas ettim ben! Gözlerin aydın, hain kadın! Gözlerin aydın! Keşke bir nebzecik olsun insaflı, merhametli olsaydın!..
Bu kadar kolaydı demek ki! Sen demek, dağları yarmak demektir, sanıyordum! Sana aşkımı demeye ar ediyordum. Demek ki sen kolayca kayabiliyordun, her şeyi ortada koyabiliyordun. Yüreği oyuk oyuk oyabiliyordun da içine tuz biber koyabiliyordun! Hem de hiç mi hiç acımıyordun, ey Güzeller Güzeli, Islak Kız!
Ah, başımın belası Islak Martı!
Müflis"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 595
YORUMLAR
Aşk ne güzel düşmüş sayfaya aşkın elimine eden büyüsü satır satır dizilmiş vitrinine yazının. Ateşin altını topraktan ayırması gibi Aşk kişinin cevherini curufundan ayıran ulvi ateş. Aşka dair her şey var da satırlarda Aşık yok. Bir önceki yazınızda özetlemiştiniz aşığı.. "Ballar balını buldum kovanım yağma olsun" Aşk aşık edemediğine etmediğini bırakmaz. Bunun ilahisi filan da yoktur. İlahi cevher insandadır Aşkın imanlısı imansızı da yoktur. Tarafsızdır aşk, düşeni de yakar, tutanı da seyredeni de.O illetin elinden sadece aşık olabilen kurtulur. Ve Aşık aşkta o kadar yok olur ki aşka hayat veren aşıklar tarihin sayfalarında tozlarınırken ondan aldığı cevherle AŞK her zaman ışıl ışıldır. Yeni av bekleyen ve yedikçe acıkan bir canavar gibi. Oysa aşık ben de yanar "sen " olur sende pişer biz olur bizden hepimize geçer sonrası fenadır aşkın. O makama gelemeyenler ahu feryat ile sen sen derken o makamı bulanlar varlığını soyunur. Cinsiyet biter ünsiyet başlar. Bu hali mecnunda "Köpeğin gözlerini öpen mecnun" Leylayı gördü o gözler diye duyurur bize. Kays tır adı mecnunun adını bilmez.Her türlü nimete maliktir tadını bilmez
Leyla der. Leyla.Leyla Leyla. ve Leylayı getirirler .Yüzüne bakar sende kimsin der.
Mevla Mevla Mevla............!
Gülümseyerek okudum. Hakikaten 1001'e kadar gider bu hikayeler. Bence çok da güzel olur. Hatıra kalması da ayrıca değerli. Tebrikler.