- 1758 Okunma
- 9 Yorum
- 13 Beğeni
Pera'ya Mektuplar4
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gece; duvarda düğümlenmiş saati 03;07 de yutmuş yine,
dişlerinin arasında tıktak sesleri zamanı öğütüyor,
benim adıma ne oldu, kimliğimi kim siyaha boyadı diye uyandırıyor beni
uykumun tavan arasında saklanan kabus
kendime çeki düzen veriyorum Pera, hemde senin üstün başınla
bir ağlamalı oluyorum bir ağlamalı sorma
kalbimden aşağıya sarkan eski bir halıya dönüşüyorum, yıllarca çiğnenmiş, üzerinde tepinilmiş
delik deşik olunca da, eskiciye doğru sarkıtılırken, sorgulamaya başlamışım
hava boşluğunun içinde dolaşıp duran insan yüzlerini
dedim bana kendimle savaşmayı öğret, kendime yenilmemeyi
çenemden aşağısı dağılan fotoğraflar albümü
geçmişi tarayıp duran zihnimin sana ait koleksiyonu bunlar,
ah! Pera ah! açtığın yaralar neden hiç bir rötüşla iyileşmiyor ..
Senin şu özlemlerin yok mu pera, işte onlar mahvediyor beni
sanki acemi bir tamirci çırağı, elinde ne kadar keskin alet edevat varsa
kalbime kalbime düşürüp duruyor
pencereleri kırılıyor kalbimin, canımın kemiği kırılıyor
başlıyorum kırılan yerlerimden üşümeye, düşmeye
Biliyor musun artık canımın yongası eskisi gibi yanmıyor, nasır tuttum sanırım
giderek ayak başparmağıma benzeyişimde bundan olsa gerek..
son zamanlarda, aynamda bana benzemekten gelen bir orduyla karşılaşıyorum
hepsi aynı ağzın salyasıyla, suratıma suratıma yürüyor,
ayak seslerinden anlıyorum, su katılmamış bir ahmak olduğumu, olsun diyorum olsun
en azından kalbimde uyuyan bir huzur var, elbet uyanacak bir kaç asır sonra da olsa...
özlediğin söğüde doğru özgür bırakmak istiyorum kalbini diyorum, kalbim kanatları olsun kalbinin
haykıra haykıra özlediğin, Leyla’sı olduğun o arayış, o sayıklayıp durduğun, o özlediğin sarhoşluk anları
ve tuzun cebindeki adama, suya susar gibi susayan dudaklarını
ve sesinin içindeki gülümseyişlerini özgür bırakmak istiyor kalbimin celladı...
Bana kimse masal anlatmadı Pera,
ben kendi masalımı hep kendim yazdım ve hiç bir masalımda mutlu son olmadı
çünkü terzi öyle seslendi, "senin yüzüne mutluluk yakışmaz" dedi
"ama istersen yama yapabilirim" yok dedim kalsın
ben tek parça yaşamayı seviyorum, yekpare bir tulum gibi.
Sonra sen çıktın karşıma elinde bir kule, en tepesine çıkıp
sesini aşağıya yani kalbime doğru düşürerek seslendin "seni seviyorum"
bak dedim ben yekpare bir tulumum
başka başka özlemleri, başka yüzlerin gülüşmelerini
başka damakların yemek tariflerini, bana yama yapma
ben dikiş tutmam, hava alır su geçiririm, ben astarsız bir tulumum
askılarım olmasa tutunamam hiç bir bedene, düşer dururum tepetaklak olur dünyam.
Kalbin bana neden hiç aldırmadı Pera
yüreğimi ahşap bir duvar mı belledi, yoksa niye bunca çekiç darbeleri, çivi izleri
içimdeki taşın sabrı dağılalı çok oldu, ellerinin ellerimde tutam tutam dağılışı gibi
en çok da zihnim geçmişin hafızasına dikenli tellerle bağlanmış
ben kalabalıklarında boğulurum dedim, yüzme bilmem dedim
keşke dedim sonra hafızam balık olaydı, üç saniyede bir unutsaydım
elmanın ısırığındaki sana benzeyen diş izlerini,
teselli olduğun kolları ve her sabah erken kalkmanın heyecanının yüzünde doğurduğu güneşi...
Oysa ben, hep bir kapı olasın istedim
kilidi içeriden açılan...
YORUMLAR
Merhaba Şair/Yazar
Bir resim anlatıyor bize yazar, daha doğrusu kelimelerle bir resim çiziyor
Çerçevelenip duvara asılacak ve gece gündüz uzun uzun bakılacak
Hani bir hikâye vardır resimle ilgilenenler mutlaka bilir
Finalde anlatmışsınız siz zaten özetle okuyucuya ama hikâyeyi müsaadenizle belki bilmeyenler olur diye kısaca alıntılamak isterim;
İngiliz ressamlarından Wiliam Hollant Hunt’un bir bahçeyi anlatan tablosu Londra Kraliyet Ailesinde sergilenir.
Hunt’un “Evrenin Işığı” adını verdiği bu tabloda gece elinde fenerle bahçede duran filozof görünümlü bir adam vardır. Adam, bir eliyle kapıya vururken içeriden yanıt bekliyor gibi kapıda durmaktadır.
Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni Hunt’a dönerek:
-Güzel bir tablo ama doğrusunu söylemek gerekirse anlamını bir türlü kavrayamadım, der.
– Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Kapıya kol çizmeyi unutmuşsunuz da, der.
Hunt gülümseyerek:
-Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki, der ve tablosunun anlamını açıklar:
-Bu kapı insan kalbini simgeliyor, bu kapı sadece içeriden açılabildiği için dışarıda bir kol olması gereksiz yani kapı içeriden açılmazsa giremezsiniz, der.
…
Yazının içerden ve dışardan bir seslenişi var
Yazar kapıyı vuran ve kapıyı açacak olanla ve kendisiyle öyle bir Pera anlatımı ortaya koyuyor ki
Birkaç kez okudum dün sanki bir şeyler yazsam o büyülü an bozulacak hissi ama bu kadar güzel bir yazıya ses vermeden gitmek olmayacaktı
Var olun siz Sayın Şair/Yazar
Tebriklerim saygı sevgi ve esenlik dileklerimle
Aşkar…
Hayat bazen yama istiyor be Pera. Her ne kadar biz yamayı sevmesek de. O yama bazen bir gülümseyiş, bazen iç çekiş, bazen özleyiş, bazen de tövbe oluyor. Ama en çok da sevgi ile bakan bir yüreğin bakışı sanırım. İşte o zaman yamalar aslına uyum sağlayıp senin yekpareliğine aykırılık getirmiyor. Ta ki yeni bir hayat vuruşu ile karşılaşana kadar. İşte o zaman aramaya başlıyorsun tekrar o bakışı. Hemen de bulamıyorsun. Yillarin ardına gizlenmiş sobelemeyi bekliyor. İşte hayat böyle be Pera. Ama sakın yekpare olmaktan vazgecme. Yekpareligini bozmayan yamalar edin. Yoksa sen sen olmaktan yorulursun.
Her zaman böylesin Kadir Kardeşim. Kalemi kuvvetli, yüreği coşkun, hayatı netametli. Iyi ki varsın ve kalemin de bizimle. :))
Abdulkadir BOSTAN
sende her daim böylesin abi, vefalı ve yalnız bırakmayan, birde aydınlatıcı yorumlarınla ayrı bir değer katıyorsun, iyi ki varsın ve iyi ki buradasın
her daim saygı ve hürmetle..
Abdulkadir BOSTAN
hürmetle..