- 377 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
MARTILAR
Hüzünlü bir eylül ikindisiydi. Yüzlerce martı Karşıyaka vapurunun dümen suyunda çığlık çığlığa uçuyordu. Birazdan İzmir’e kurşuni yağmurlar içinde kül rengi bir akşam inecekti.
’’Ne kadar da çok martı uçuyor ve hepsi birbirlerinin aynı’’ dedi genç kız. ’’Yok dikkatle bakarsan birbirlerine benzemediklerini görürsün’’ dedi delikanlı. Sonra da anlatmaya başladı.
’’Bak şu biraz daha esmer olanlar aslında kara martısıdır. Karada yaşar yani. Şuradaki, gevreğe pike yapana gümüş martı denir. Şu tüyleri bembeyaz ve gözleri sarı olan balıkçıl martısı. Hızlı hızlı uçan sarımtırak renkliler kırlangıç martısı. Bak içlerinde gözleri kırmızı olanlar bile var. Bunlar İzmir’in her yerinde yaşarlar. İzmir’de şafak sökünce martılar da nafakalarını doğrultmak peşinde kentin her yanına dağılırlar. Cami kubbelerine, tersane işliklerine, kilise çanlarına, balıkçı barınaklarına, iskelelere, dalga kıranlara, yoksul gecekondularına, yüzlerce faninin uyuduğu kara servili mezarlıklara, bekar odalarına, sevdalı başlar üzerine bir beyaz bulut gibi uçarlar. Martılar İzmir’in süsüdür ve birbirine benzemez’’
’’Attila İlhan’ın ’’Zenciler Birbirine Benzemez’’ romanı gibi oldu’’ dedi genç kız. Genç genç ve aşık aşık gülüştüler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.