- 790 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
590 – FULÜM
Onur BİLGE
“Ful’üm,
Ful gibiydin benim için. Fullere dokunulmaz. Kısacık sapları vardır. Dallarından koparıldıktan sonra uzun yaşamaları ve hiçbir yere temas etmemeleri için minik bir domatese saplanarak seyredilir kat kat yaprakları ve beyaz güzellikleri, uzaktan koklanırlar.
O kadar güzeldin ki cazibene kapılmamaya imkân yoktu. Çevrendeki bütün sahteliklerin arasındaki şahane gerçektin. Ne yazık ki yine sahteliklerin arasına, karanlıklara döneceksin. Onların rahatsız olmadıkları durumlara katlanamayacak, huzursuz ve mutsuz olacaksın.
Benim gibi şımartmayacak o kuzen seni. Korkular içinde yaşayacaksın. O ortamda yaşamak istemeyeceksin ama terk edemeyecek, tutuklu gibi kalacaksın. Güzellikleri kendinde arayacaksın yalnız. Bir de çocuğunda. Onun için katlanmaya çalışacaksın. Bir çocuğun da ondan olacak, bu kaçınılmaz. İşsiz ve mesleksiz bir adam ne yapar da geçindirir ailesini? Gayrimeşru işler yapacak şüphesiz. Bir sıçrayacak, iki sıçrayacak, üçüncüde yakalanacak, tutuklanacak.
İnşallah senin üzerinden kazanç temin etmeye kalkmaz, kendi başını yakar! Kendinden utanacaksın. Onda arayıp bulamadıklarını kendi içinde yaşamak zorunda kalacaksın.
Sonu belirsiz bir yola çıkıyorsun gözü bağlı… Bir körün arkasına takılmışsın. Kendisi rehbere muhtaçken sana rehberlik etmeye kalkmış. Kendi karnını doyuramayan şıpsevdi, iki boğaz daha besleyecek güya.
Dayanamıyorum bu duruma ama susmak zorundayım. Öncekinin parası vardı bari. Bununsa hiçbir şeyi yok. Bu adamın da senin de cesaretinize hayret ediyorum!
İlk buluştuğunuz günü anlatmaya kalktın bana. Diğeriyle yaşadıklarınızı en ufak detayına kadar dinlettiğin yetmedi, bununla olan maceralarınızı da dinletmeye kalktın. Haydi o nikâhlı kocandı. Ya bu ne? Daha ondan boşanmadan… Anlattıklarından çıkardığıma göre kuzenle gitsen de peşine düşecek karakterde değil ancak çocuk üzerindeki haklarını talep edecektir, şüphesiz. Elini sallasa ellisi gelir ona. Parası var ya… Kız oğlan kız bulur, bir de davul çaldırır, anlı şanlı düğün yapar, evlenir.
Sahi, sormadım, bilmiyorum. Acaba kuzen sana düğün yapacak mı? Ona parasal gücü yeter mi? Soramadım. Nişan yüzüğü alacak parası var mı? Ya annenle anneannen ne düşünüyor bu hususta? Haberleri var mı her şeyden önce? Onlar da mı bilmiyorlar ne yapacağını, başlarına dolayacağın belanın farkındalar mı?
Ona gülümsemişsin, o da elini tutmaya cesaret etmiş. Böyle başlamış maceranız. İzmir’e, yanına gitmek istediğimde beni davet etmemiştin. Onunla nasıl irtibata geçtin? Onu nasıl davet ettin? Hani Ödün patlıyordu kocandan. Hani evden dışarıya çıkarmıyordu seni. Ne oldu da değişti her şey bir anda? Kuzene bütün kapılar ardına kadar açılıverdi.
Bu masalı mı anlatacaktın bana? Beni hayretten hayrete mi sokacaktın. Seni kocanın şerrinden korumaya çalışırken bir de kuzen getirdin problem olarak bana.
Sonuçlarına katlanacaksın, aldığın kararın. Gömlek değiştirir gibi koca değiştiremeyeceğine göre hayatının sonuna kadar onunla yaşayabilecek misin?
Artık yaşamak istemiyorum, Ful. Böyle karmakarışık, böyle darmadağın yaşamak harap ediyor beni. Bu halde yaşamak istemiyorum. Başım dönüyor, düşündükçe. Sabahtan beri hiçbir şey yemedim. Gece yarısı şimdi… Tövbe etmemiş olsaydım, bir binlik devirirdim bu zamana kadar. Benim için gece yeni başlıyor. Yolum sabaha kadar.
Kuzen de içiyormuş. İçer içer döver de seni. Ne cesaret, hiç kuşkun yok, geleceğinden. Ben artık hiçbir konuda ikaz etmeyeceğim seni. Kibarca karışmamamı söylemiştin ya… İnsan olana laf bir kere söylenir.
Sonum geldi, Ful. Kendimden de nefret etmeye başladım. Bu zaman doğru dürüst bir baltaya sap olamadığım için. Şu dünyada bir dikili taşım, bir dikili fidanım yok. Ne zaman işimi kursam, gel gellere başlasam mutlaka bir şey çıkar, her şey tersine döner. Bir de bakarım ki eski hamam, eski tas… Az gitmişim uz gitmişim, dere tepe düz gitmişim. Bir de arkama bakmışım, bir arpa boyu yol almışım.
En son işim iyiydi. Evimin ve dükkânımın kirasını, vergimi falan ödüyordum. Elektriğimi suyumu rahatça ödüyor, karım müsrifin önde geleni olduğu halde evimin ihtiyaçlarını karşılıyordum. Üç de çocuk okutuyordum üstelik. Sonra sen geldin. Kesenin ağzını açtım. Karım kıskandı, büyük oğlum dükkâna uğramaz oldu. Küçük geliyor, annesine orada olanı biteni anlatıyor, onu başıma tebelleş ediyordu. Kavga kavga… Parasal sıkıntı da başladı. O da tuz biber ekti üstüne. O da dayanamadı, ailesiyle konuştu. Aylar öncesinden karar alındı. Ayrılık kaçınılmazdı. Önce sıkıntıyla kurulan, o kadar fedakârlıkla sürdürülen evliliğimiz on dakikada bitti. Beraber gittik mahkemeye, eve beraber döndük. Medeni insanlardık biz. Hiçbir konuda anlaşamamıştık, o konuda anlaştık. Ele güne karşı hoş bir tablo çizmiş olduk.
Yeni bir hayat kurmak istiyordu eşim. Haklıydı, hakkıydı elbette. Hayatını benimle tüketecek, ziyan edecek değildi ya… Batan gemiyi önce fareler terk ederdi. Çocuklar da onu tercih ettiler. Para ne taraftaysa o tarafa yamulur o muzırlar.
O sıralar benim aklım, kafamdan bir karış yukarıdaydı. Gözüm ne ev görüyordu ne dükkân, ne annelerini görüyordu, ne çocuklarımı… Sağdan soldan borç almaya başladım. Önüme gelene avuç açmak zorunda kaldım. Onun külahını buna, bunun külahını ona takarak bir süre idare ettim. Borç paçadan akınca yapacak şey kalmadı, dükkânı kapatmak zorunda kaldım. İşte durumum, gelip gördüğün gibi. Beni en çok telefon faturaları sarstı. O saatlerce konuşmalarımız… “Sen kapat, ben arayayım!” diye yaptığım efelikler…
El âleme rezil oldum. İtibarım kalmadı. Çarşıda pazarda önüme çıkan alacaklıları atlata atlata zaman kazanmaya çalıştım. Elime geçeni rastladığıma vererek iyi niyetimi göstermeye gayret ettim. Onlar da varlıklı değillerdi. İçim parçalanıyordu borçlarımı ödeyemediğim insanların yüzlerindeki acınası ifadeleri gördüğümde. Ne kadar da açılmışım! Öde öde bitmedi!
Hâlâ borç ödüyorum. Aradan kaç yıl geçtiği halde iki yakam bir araya gelmedi. “Sen adam olmazsın Necmettin!” derdi babalığım. Olamadım. Doğru söylemiş. İyi bilmiş. Ben adam olamam. Hiçbir şey olamam ben. Bu zamana kadar olamadım, bundan sonra mı olacağım!
Beni bırakmanı hiç istemezdim. Ben de sana dayanarak ayakta kalmaya çalışıyordum. Maddi bir desteğin yoktu gayet tabii. Fakat moral veriyordun bana her şeyinle. Varlığın yaşama sevinci veriyordu. Yalnız hissetmiyordum kendimi. Seninle mutluydum, onca hasrete rağmen.
Telefon konuşmalarımızla sürüyordu beraberliğimiz. Arkadaşçaydı, dostçaydı, başka nasıl olsun? Sen dokunulmaya kıyılamayacak Ful’ümdün. Taç yapraklarına dokunulursa kahverengiye döner o kısım. Anında solarak kokmaz hale gelirler. Koklanırken bile burna değdirilmezler. O kadar nazenindirler. Senin gibi…
Sana artık verebileceğim bir şey kalmamış Ful. Alışkanlıklarımın en vazgeçilmeziydin. Seni şimdiden özlemeye başladım. Nasıl dayanırım ben bu ayrılığa! Beni teneşir paklar bu yaştan sonra.
Her konudaki başarısızlığım bu konuda da sürer. Canıma da kıyamam ben, biliyorum. Tavuk bile kesmeyen Necmettin. Ne ilmek geçirebilir boynuna, sandalyeye tekme vurabilir, ne harakiri yapabilir ustaca, ne zehir içebilir. Aşkdeniz’e atsa kendini, balıklar murdar olur! Yerin göğün kabul etmediği Necmettin! Ne ettin, ne ettin? Ne ettiysen kendine ettin! Kına yak şimdi ellerine ayaklarına. Bir avuç da kır saçlarına…
Senin için yeni bir hayat başlıyor, acısıyla tatlısıyla. Bir macera daha yaşayacaksın elinin çocuğuyla. Benden iyi olacak hayatın belki. Belki ben yanılacağım, kırk yılda bir olsa da. En azından heyecanlı olacak önündeki günler. Kavga niza sırada olsa da, alacaklılar kapıyı alsa da… Cep delik cepken delik olsa da… En azından yalnız kalmayacaksın benim gibi. Çocuğun var bağrına basacağın, kocan olacak koynuna gireceğin. Sofrana yalnız başına oturmayacaksın. Bir lokma alınca boğazına takılıp kalmayacak.
Hayatta acı da var tatlı da… Belki acılar olmazsa anlamı kalmaz mutlulukların. Kederler olmasa sevinçlerin manası olmaz. Belki de rüzgâr gibi geçecek kalan hayatın. Benimse gündüzlerim de gecelerim de çekilmez hale geldi bile. Uzadıkça uzuyor saatler, günler… Bu kalan süre ne kadardır, bu gidişle nasıl biter?
Sen kapıdan çıktığından beri kendime bakmadım. Ne üstümü değiştirdim ne de yıkandım. Bir hafta tamamlandı zar zor. Her taraf darmadağın, toz ve pislik içinde. Çöpü bile dökmeye elim varmadı, ev kokuyor. Üstüm başım kokuyor.
Önce odacığımı ve mutfağımı temizlemem lazım. Öyle ya burası hem oturma hem de yatak odam, hem de misafir salonum. Aynı zamanda atölyem… Bir haftadır işe de elim varmadı.
Şimdi kalkıp temizliğe başlamalıyım. Her yeri silip süpürmeli, her tarafı elden geçirip yerleştirmeliyim. Mutfaktaki tel dolapta ne varsa bakmalı, uyduruk bir yemek yapmalıyım kendime.
Sonra bir güzel yıkanmalı paklanmalı, saçımı başımı taramalı, kendime bir çeki düzen vermeliyim. Bu bedeni temizleyemeyeceğime, iyice temizlemeli ve süslemeliyim. Belki yolda belde karşılaşırız seninle. Yüzüm yerlere geçer!
Bana iyi işler, herkese iyi geceler…
Kokarca”
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 590
YORUMLAR
:):):)
Bu bölümü okuyunca uygun yerlere bir kaç konuşma eklenerek muazzam bir roman olacak kapasiteye sahip olduğunu yazsam ukalalık etmiş olmam değil mi ?
Hayatın içinden ve hayata dair bir çok fiilin dillendirildiği ve her bölümünde aynı ruh ile kendi sabitesinden bir bir mihraka ilerleyen Necmetdinin Mutlaka ama mutlaka bu yazı serisininden kurtulup bir romanın kahramanı olması lazım. Adı boşuna Necmetdin değil ya bunun. İlerde tasavvufla yoğrulup kendine Tesadüfen Necmetdin denmediğini de anlayacak nasılsa.
Her yazı kendi içinde yeterli zengiliğe zaten sahip bir kaç diyaloğla muhteşem olacaktır.
Demiş bulunayım da takdir yine sizin olsun.
Ve hayırlı Geceler.