- 408 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek XXXVIII
Bu tarz eşleştirme gayreti içinde olunmakla eşleşen sözcüklerden kolektif bağ ilişkileri veren sözcük geriye çekilir. Ve giderek kullanılmaz olur. Örneğin, bu tür faaliyetlerin ilki geçiş döneminde, yani algıları oluşan, algıları yöneten süreçte oluşmuş olsun.
Bu süreçte ortakları olmak, ortaklar tanımak ta denen ortaklaşma sözcüğü şirk sözcüğü ile birlikte kullanılmış olsun. Ortakları olmayla, boş olan şirk sözcüğü eşleşmesinde birbirine anlam geçişmesi, anlam tamamlaması yaparlar. Anlam tamamlaması yapılan iki sözcük içinde kolektife ait olan ortakları olmayı içeren sözcüğü ortamda çektiğimizde, benzer anlamla “şirk” sözcüğü kullanımda kalır.
Süreç kontrolünün El tarafında ele alınmaya başladığı ahit döneminde, ortaklık kavramıyla ilişkisi belirtilen şirk kavramına, “ortak tanımazlık” anlamı verilir. Ortak tanımazlığı da El ‘in şahsıyla ilişkilendirirler.
Böylece şirk sözcüğü El ’in şahsına özgü zati sıfatları da denilen anlam bağlamıyla “şahsım sözcüğü” olurlar. İkisi bir arada kullanılan şirk ve ortaklık kelimeleri bu tür şahsım sözcüğü olan kelimelerdendi.
Ortaklık kelimesi, şirk sözüne anlam geçişmesi yaptıktan sonra yavaş yavaş kullanılmaz olur. Böylece şirk sözcüğünün anlamı giderek ortak tanımaza dönüşmekle "şahsım sözcüğü" olarak tedavülde kalır.
Rızkları keyfine göre dağıtmakla insanları kolektif cennetin koruyuculuğundan ve kolektif cennetin kapasite gücünde yoksun kılmakla, kolektif kapasitenin etkisi kadar azalan yükü yüklenmekle insanları kolektif cenneten çıkaran El; "rızkınız için ter dökeceksiniz" diyordu.
İnsan neye göre neden ter döküyordu? Kolektif süreçten kopan bütünlük, bütünlükle davranan bütün süreci; kişi engelli arızalar üzeinde akıtmaya başlamıştı.
Kolektif bütünlük, bir yandan kişi sahipli duruma parçalanırken diğer yandan daha çok kişinin mal sahipliğini yok sayan süreçlere parçalanıyordu.
Üretim gücü sahipliğinden yoksun kişiler kolektif yaşamın cennet etkilerinde yoksun kalacaktı. Mal sahibi olanlar karşısında, kolektif güçten ve mülkten yoksun kalınan ortam çelişmesi içinde herkes başının çaresine bakıyordu.
İşte tamda bu durum da mülk sahiplerine karşı kolektif güçten ve kolektif koruyuculuk ta yoksun kalınan ortam durumun için El, mülksüzlere diyordu ki; "artık rızkın için ter dökeceksin." Kolektif güçten sana fazla bir fayda yok diyordu.
Artık siz kolektif çalışmanızı ve kolektif paydaş oluş bilincinizi, kolektif etkili koruyucu kapasitenizi değil de, başkasının aitliği veya mülkü olan üretim gücü içinde ter döküp rızkınızı arıyordunuz!
Başkasının mülkü içinde “Ekmeğinizi taştan çıkarır oluyordunuz”. Rızk söylemi ve ekmeği taştan çıkarma söylemleriyle asıl amaç hâsıl olmuştu. Çünkü ne rızk söylemi içinde, ne ekmeğini taştan çıkarma söylemi içinde; kolektif hafızayı bulmanız, düşünmeniz, olanaksız hale getirilmişti!
Tam da istenen buydu! Nasıl akıl oyunu ama. Köleci etki böylesi bir hile etkiydi. Rızk kavramı, sizlerdeki üreten kolektif bilinci siliyordu. Yaptıran kolektif gücün etkisi yerine geçen bir algı eşleşmesine dönüşüyordu. Bu tip algı yeni tip köleci biçimlenmeydi (formatlanmaydı). Telkin, aşı, idrak, gelenek olan imandı.
Artık kolektif algılarınız rızk söylemli açılımlar olan söylemlerdeydi. Artık kolektif olan ne varsa El söylemli ahdi anlatımlarla ve eylemlerle kontrol edilebilirdi.
El in tüm bu tavrı hiçbir üreten ilişkiyi vermez. Vermez çünkü El mana anlayışı ne kolektif inşaca anlayıştı. Ne üreten ilişkiyi veren anlayıştı. El sadece sevdiği deriyi yere çalan kasabın, deride yapacağı kâr nedenle, deriyi yere çalmakla deriyi değersiz kılan tutumu içindeydi.
El deri olan kolektif güç üzerinde takınılan rol kesmeyle toplumun üzerinde tepiniyordu. El kolektif güç olan “ortakları olmaya” şirk diyordu. Tersi durumla ortağı olmamayı söyleyip; ortakları olmayı önemsizleştirme, değersizleştirme yapıyordu.
Kolektif olan kendisine ortaklar koşulandı. Kolektif olan sağlatan üreten ilişkiler içinde kendisine ortaklar tanıyandı. Eğer ortaklar devinmeli üs sel durumlar olmasaydı, kolektif oluş sentezini nasıl meydana çıkaracaktınız?
Kolektif alan totem eşlerin “benzerler ilişkisi” içinde üretim ilişkisi ve üretim hareketi ortaklaşması, iş bölüşümü olan yardımlaşma dayanışmasıydı. El, ortakları var olmayı, yardımcıları olmayı, benzerleri olmayı kolektif durumun aksine ret ediyordu.
Neden? Çünkü kolektifin tersi durumlarıyla El; tek gücün, tek iradenin, tek egemenliğin, tek Emir olmanın, tek keyfi davranmanın muktedirlik belirlemesi kendisinde olsun istiyordu. Bu da ancak kolektif var oluşun tersi durumla olası olurdu. El bu çaba ile şirki, sirk gibi söylemlerin ağza alınmasını bile kirlilik sayan söylemleriyle üretileni kendi kafasına göre dağıtmanın, kolektife ait mülkiyeti özelleştirme yapmanın tuzaklı sahiplik bilinciydi.
El bu egemeni sahip oluş bilinci içinde “mülkün sahibi benim. Ben rızk verenim. Ben bu tasarrufumla sizi sınıyorum” diyen kel alaka söylemler içinde; kolektif güç karşısında kendisini meşru etmenin gayreti içindeydi.
Kişisi mal sahibi olma iştahı içinde El ‘in kendisini meşru etme gayreti vardı. El ‘in sahipli iştahı içinde El kurnazlığını, El hilesini ve El aldatmalı rol kesmeleri ele veren emarelerde El ‘in gerçeği gizlemesi vardı.
El ‘in mantığı, kolektif paydan kimilerine kaybettirip; kimilerine kaybedileni kazandırma, buldurma hilesi vardı. Bu hileyi ağdalı sözlerle size şirin ediyordu. Bu şirinlikler kolektif aktarımı anlaşılmaz kılmakla tarih sel olanı unutturuyordu.
Kaybedilen, zarar edilen sürecin elbette kazananı olacaktı. Yani bir yerde zarar etmekle boşalan başka bir yerde ticaretle, kâr ile ihale ile amorti garantisiyle keselere dolacaktı. Süreç bu kadar basitti. Ama boşalmayla dolma arasındaki alan eğimi içinde araya alınan zaman mekân akışlı şaşırtmalar öyle oluşturulmuş ki başta olanla sonda olanın ilişkisini kurmak olanaksızdı.
Kişilerin olanaksızı düşünmekte yorulan aklı; doğru yol, hidayetle olan Sıddıklar yolu, adalet, adil olma, razı olma, teslim olma, ulul emre itaat, sadakat, sabır, biat gibi bin bir türlü söyleme inanmakla beyinin yatışması ortaya konuyordu.
El tüm bunları bilmez gibi ya da sizin bilmenizi istemez gibi şu sözlere sığınarak sizden gizlediği kolektif gücü; haksız olarak, çalarak, gasp ederek sizden aldıklarının suçluluk telaşıyla yöneten bir irade olarak şöyle diyecekti.
“Ben sizin kötülüğünüzü istemekle, bir daha seçilir miyim? İman edilir, El olarak tanınır mıyım? Aç kalıp benim malımdan tırtıklamanızı, beni kemirmenizi ister miyim? Der. Aslında sizi sömürmek için El ‘in tam da istediği budur. El aç kalıp tırtıklar olmanızdan korkmuyor. Aksine aç kalıp ona çalışmanızı artı değer üretmenizi istiyor. El sütre gerisine çekilirken bile aynı sömürü ilkesini başka açıdan söylüyordu.
Sizi hep tırtıklama yapacak sadakaya, yardımlara muhtaç olun ki El sizin bu muhtaçlığınızı yönetsindi. Bu tür rol kesmeler yukarıda dediğimiz gibi iyi para edecek deriyi, kasabın beş para etmez kabilinde yere çalma eylemindeki hileci aldatmasındaki gayretine benzer.
“Ben kiminize rızktan pay verdim. Kiminize rızktan pay vermedim”, diyen El sizi aç bıraktığını gayet iyi bilir. Bu bilinen nedenle El garabeti olduğu kendi suçunu örtmek için “Sizi aç bırakıp ta malımdan(!) çalmanızı başıma bela alır mıyım? Diyecekti.
Saptırma şuradaydı. El sizi malını çalacağınız korkusuyla aç ve tok tutmuyordu. Çalınacak dediği malı veya zenginliği ortaya koymanız için sizden çaldığı artı değer ile zengin oluyordu.
El çalışmanızı üretim hareketi olarak görmüyordu. Aksine El sizin çalışmanızı, mülk sahibine (üretim gücü sahibine) huzur hakkı kılmıştı. Gizleme tuzak bu kadar olurdu. Sanki ortada bir üretim gücü vardı birde çalışma vardı da sizde üretim gücüne doğru çalışmaya koşuyordunuz.
El algıyı böylesine ters söylemler üzerine oturtuyordu. Çalmaya gelince El onun da tedbirini almıştı. Ormanlar, doğa El adamlarınca pay pay edilmekle oralar av ve toplayıcılık için girilemeyen yeni ve köleci tabu yasaklardı. Bu tutum zulmün ve zalimliğin tam da kendisiydi.
Çünkü baştan beri doğada sağlama yapan hayata, sağlama yapması için sadece kendi mülkünüzü gösteriyordunuz! Zülüm ve zalimlik bu nedenle vardı. Bunca zalimlik içinde El “adalet mülkün temelidir” diyerek bir başka zalimliğe imza atıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.