Beklenti mi Usantı mı
Olsun denilen olmayan hayaller…
Karanlık bir odada ışıksız makber gibi!
Kim bilir zaman nereye geldi geçiyor ondan kime ne denilen
Tıpkı yaprağın nasıl sarardığını görmeyen
Üstelik üstelik basa basa kül eden
Ölenden bana ne öfkesi
Varsın yağsın yağmur, sel alıp isterse köklesin haneleri
Yetimler ağlasın
Savaşlar dağlasın…
Elimde fırça tuvalde renk renk boyalar, rastgele şekil alıyor… Zavallı aklanmış tuval, şimdi belki bataklığı anlatıyor! Belki boğulmakta olan aşk kurbanı, batan güneşle kaybolup gidiyor sonsuzluğa.
Hep dışında mı yangınlar, depremler, yangınlar, tufanlar, savaşlar… Acınası insan portreleri, kimisi ağlıyor kimse feryat figan yardım bekliyor, kimisi bunu mu hak ettim diyor! Kulakta girişimler, beynime akıyor ancak manasını kaybetmiş dünyalık çer çöp gibi başımda ağırlık yapıyor. Neden diye sormuyorum, ilgilenmiyorum… Benim derdim bana yeter bencilliği ve egosu ile kurumuş yaprağa basar gibi yalanların üzerine basıp gidiyorum. Bunu yaptığımı bile çözemiyorum.
Oysa bu dediklerimin fazlası içimde… Beni böyle görebilseler, ölü dirilir, acı çeken şükreder, feryat eden dua eder benim için… Kimseye ben bu haldeyim demiyorum, diyemiyorum, dinleyen de yok zaten. Bu yüzden hayallerim var, düşlerim ve sonrasında tek kişilik bir geleceğim. Benim yaşadığım adada ve istediğim oyuncaklarımla vakit geçirdiğim dünya! Kim beni ben olduğum için anlayım da yanında oluyum dedi ki, olacak ki… Sonuçta hep yalnızım maalesef.
Kim yemek olmayı isterde içime girer ki, kim aşık olurda kalbimi döşer ki, kim aklıma girer de şu evreni okumama izin verir ki… Bunu hep bekledim ama… Yıllarca bekledim. Sahte gülüşleri ve mutlu oldum diyenleri izledim. Hep vaatleri dinledim, inanmak istedim. Ya göle maya tutarda yoğurt olur ki mizahını ömrüme işledim…
Kimse kendi içine girip de, kendini görmediği bir alemde beni neden görmek istesin ki… Kim doğruyu yapanı alkışlasın, acı vermeyeni dost tutsun, hep başkasının çektiğini görüp ağlamasın ki… Kendine çözüm aramak yerine, kendi dert yarasını sarmak yerine, başkasının yamasını sararak sırf para kazanmak adına terzilik yaparak böyle mutlu olacağına inanmasın ki… Oysa kendi mutlu değilse başkasını nasıl mutlu edebilir ki? Eğer gaye mutlu bir toplumda yaşamak ve huzur aramaksa, ilk önce kendini mutlu ettiğine inanması gerektiğine inanmalı ya… Yok, ben herşeye yeterim, bilgiliyim, tecrübeliyim, donanımlıyım, herkese hükmedenim kibri ile bunu nasıl yapabilir ve alması gereken öğütlere razı edilebilir ki. Üstelik herkesten çok onun ihtiyacı varken…
Bu kadar kibrin ve gururun içinde nasıl bir yalnızlık olgusu yenilebilir ki… İnsan kendini tanımıyorsa, başkasını da tanımak istememesi en doğal sonuçken üstelik… Ben bunları bile bile nasıl bir beklenti içine giriyorum ve bir sonuç görmek için bir ömür bekliyorum ki… En sonunda tek başıma mezara giderken her şeyi anlıyorum ama artık yaşadığım bir dünya da olmuyor işte… Usanç içinde, son nefesimi veriyorum. Böylesi bir dünyaya direncim ancak bir ömürle sınırlı kalıyor işte… Ölümle artık, içime sesleniyorum… İçimde ki ile toprağı deşiyorum sonsuza kadar! Toprağı atarken yine o insanlar beni düşündüklerini sanıyorlar, ah vah ediyorlar… Artık sonsuza kadar gerçekten yalnız kalmaya mahkum oluyorum. Beklenti, hayaller, düşler bitmiş, usançla… Pişmanlıkla dolu, tek gerçekle dolu dopdoluyum.
Saffet Kuramaz
YORUMLAR
saf şiir
neneh.
Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.
Mehmet Akif Ersoy