- 338 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Çocukluk Arkadaşı!
Ayfer ve Ümmühan, çocukluk arkadaşıydı!
Pazar alışverişinde birbirlerini görür görmez tanıdılar. Sarılıp öpüştükten sonra Ayfer, Ümmühan’ı evine davet etti.
Evin bahçesine iki sandalye atıp eskilerden bahsettiler. Çocukluk dönemlerinden, mahalleden, kurdukları ailelere kadar!
Ayfer:
“Senin oğlan ne yapıyor?”
Ümmühan:
“Dur arayım da gelsin! Ayfer teyzesinin elini öpsün.”
Ümmühan, oğluna telefon etti. Evin adresini verip gelmesini istedi.
Kapı çaldı!
Ayfer’ in kızı Hilâl kapıyı açtı. Gelen Serhat’ tı.
Ümmühan:
“Bizim oğlan da geldi!”
Ayfer:
“Ay, bu Serhat mı? Maşallah kocaman olmuş!”
Serhat:
“Öpeyim teyze!”
Ayfer:
“Öp oğlum, öp!”
Hasret giderdikten sonra masanın etrafında toplandılar.
Ayfer, Ümmühan, Hilâl ve Serhat!
Ümmühan:
“Ayfer teyzen ile çocukluk arkadaşıyız! Mahalleden taşınmadan önce pek içli dışlıydık. Sonra bir daha görüşemedik.”
Ayfer:
“Yıllar sonra oğlumuzla kızımızla yine bir araya geldik!”
Ümmühan:
“Siz de çocukluk arkadaşıydınız!”
Hilâl ve Serhat, şaşkın bir şekilde birbirlerine baktı.
Serhat:
“Biz mi?”
Ayfer:
“Evet! Ayrıca, Serhat’ın Hilâl’ de bıraktığı yara izi halâ duruyor!”
Ayfer, Hilâl’in alnındaki kâkülü kaldırdı. Yara izi, ufak da olsa belli oluyordu.
Hilâl:
“Bunu Serhat mı yaptı?”
Serhat:
“Vallahi hatırlamıyorum!”
On sene önce!
Serhatların evi bahçe içindeydi. Annesi, oklava ile hamur açıyordu. Serhat koşarak yanına geldi.
“Ne zaman gideceğiz parka?”
“Börek piştikten sonra! Hem daha erken; öğleden sonra gideriz.”
“Ya, ne öğleni? Zaten çocukların hepsi küçük! Tam oyuna başlıyoruz, anaları geliyor. Alıp götürüyorlar çocukları. Neymiş ‘öğle uykusu uyumaları’ lazımmış!”
“Sen de gel eve. Uykudan sonra gidersin.”
“Ne uykusu ya? Çocuk muyum ben?”
“Doğru! Yedi yaşında kocaman bir adamsın!”
“Sabah sabah niye börek açıyorsun ki?”
“Açalım da acıkınca yeriz. Yanına da ayran çalkalarız. Hazırda bulunsun işte.”
“İçeride çizgi film izleyeceğim. Pişince çağır beni.”
Serhat terliklerini çıkarıp eve girdi.
Ümmühan, börek hamurunu güzelce dizdi.
Masa ile oklavayı duvara dayadı. Tepsiyi alıp mutfağa girdi.
Börek pişti. Ümmühan, tepsiyi fırından çıkardı. Soğuması için masaya koydu.
“Serhat! Serhat!”
“Efendim?”
“Hadi parka gidelim!”
“Geliyorum!”
Serhat ayakkabılarını giydi. Topunu alıp bahçeye çıktı. O sırada bahçe kapısı çalmaya başladı.
“Ben bakarım!”
Kapının koluna bastırıp açtı:
“Buyurun?”
Gelenler, Ayfer ve küçük kızı Hilâl’ di!
Ayfer:
“Amman! Büyüdün de kapı mı açıyorsun eşek sıpası?” Serhat’ı yanaklarından öptü.
Serhat:
“Anne! Bir teyzeyle kızı geldi!”
Ümmühan, yazmasını bağlayarak bahçeye çıktı:
“Kimmiş bakayım o teyzeyle kızı?”
Ayfer:
“Biziz kız, biz!”
“Ayfer! Nerelerdesin kör olmayasıca?”
İki arkadaş birbirine sarıldı.
Ayfer:
“Evdi, çocuktu fırsat mı oluyor kız?”
Ümmühan:
“Ay, bu güzel kız da Hilâl mi? Ah canım, sen de hoş geldin!”
Ayfer:
“Evet! Kızım, öpsene teyzenin elini?”
Ümmühan:
“Gel, ben de seni öpeyim! E, hadi geçin oturun. Böreğin üstüne geldiniz. Daha yeni çıkardım fırından.”
Ayfer:
“Yanına da ayran çalkalarız!”
Ümmühan:
“Senin canın sağ olsun! Çocuklar bahçede oynasın, biz mutfağa geçelim.”
Serhat, ayakkabısı ve topuyla bahçe kapısında bekliyordu:
“Anne! Hani parka gidecektik?”
Ümmühan:
“Ayfer teyzen geldi oğlum! Bak, sana da kardeş getirmiş. Beraber oynayın.”
“Ne kardeşi ya? Evdekiyle zor baş ediyorum. İkincisini istemem!”
“Öyle deme, ayıp!”
“Bana ne! Parka gitmek istiyorum. Beni gezmeye götür!”
“Ayıp olur misafire! Yarın gideriz.”
Serhat, parka gidemeyeceklerini anladı.
Eve gelen, Ayfer teyze ve küçük kızı yüzünden!
Serhat:
“Ahh! Siz geldiniz, biz oynamaya gidemiyoruz!”
Bahçeden topladığı taşları misafirlere atmaya başladı.
“Defolun gidin evimizden!”
Ümmühan:
“Serhat, ne yapıyorsun?”
“Bana ne! Gitsinler evimizden.”
“Atma dedim! Serhat!”
Küçük Hilâl de Serhat’a sinirlendi:
“Atmasana oğlum taşı!”
Serhat:
“Sen sus kız! Çık, git buradan.”
Hilâl:
“Ben mi geldim? Annem, tuttu kolumdan getirdi. Atmasana şu taşları!”
Serhat daha da sinirlendi:
“Cevap verme kız!” Attığı taş, Hilâl’in alnına geldi.
Hilâl:
“Ah, kafam! Anne!” Ayfer ve Ümmühan koşarak yanına geldi.
“Hilâl! Kızım iyi misin?”
Ümmühan:
“Ah, yavrum benim! Serhat, yaptığını beğendin mi?”
Serhat:
“…”
Ümmühan:
“Akşam baban gelsin seni bir, bir söyleyeceğim!”
Serhat:
“Baba mı? Beni babayla mı korkutuyorsun? Erkeğim ben, erkek!”
Ümmühan:
“Çabuk özür dile kardeşten!”
Serhat:
“Dilemeyeceğim işte!”
Ümmühan:
“Demek öyle! Bekle sen!”
Ümmühan mutfağa girdi. Hamur açtığı oklavasıyla Serhat’ın peşine düştü.
“Sen gel bakayım buraya!”
Serhat:
“Oklava mı?”
Ümmühan:
“Gel buraya dedim!”
Serhat:
“Geleyim de döv! Gelmiyorum!” Serhat, bahçe kapısından çıkıp sokağa kaçtı.
Ümmühan:
“Çocuğa bak ya! Babadan değil oklavadan korkuyor!”
Ayfer, Hilâl’in alnındaki yara izinin hikâyesini bitirdi.
İki komşu, çocuklarına bakıp gülümsedi.
Hilâl:
“Demek bu yaranın sebebi sensin?”
Serhat:
“Hey gidi günler, hey! Çocukluk işte.”
Hilâl:
“Başlatma çocukluğuna!”
Serhat:
“Ne oldu ya?”
Hilâl:
“Ben bu izi kapatmak için ne kadar uğraşıyorum, biliyor musun?”
Serhat:
“Abartma ya! Küçük, tatlı anılar. Geldi, geçti.”
Hilâl:
“Ama benim sinirim daha geçmedi. Parçalayacağım seni!”
Hilâl, Serhat’ı bahçe içinde kovalamaya başladı!
“Kaçma! Gel buraya!”
Ayfer:
“Kızım dur! Bıraksana oğlanın peşini!”
Ümmühan:
“Kaç oğlum, kaç!”
Serhat:
“Nereye gideceğim? Küçücük bahçe!”
Ümmühan:
“Sokağa çık! Daha rahat kaçarsın!”
Serhat, bahçe kapısını açıp sokağa çıktı. Hilâl de peşinden gitti. Sokağın sonuna kadar kovalamaca devam etti. Köşeyi dönünce gözden kayboldular.
-SON-
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.