Anlamsız İfadesiz Sonuçsuz...
Yine gecedeyim, gündüz olsam fark eder mi. Bu dünyanın içinde yaşayan bir insan. Bolca nasihat duyar, ağaçlar, taşlar, ırmaklar, gökler... Kimseye faydası olmayan Ulu Tanrının bilinmeyen desturu ile bir şeytan peydah olmuş tarihte, ne göreni gördüm, ne de işittim duyanı. Lakin hiç bitmiyor melek ile şeytanın esrarengiz savaşı.
Yakar derlerdi, sobaya dokunma Allah yakar, belki de böyle başladı malum işkence. bir de şu gel-git olayı, ay’ın dünyayla daha karizmatik olsun diye alemlerin dünyayla dansı diyelim. Bir suyun kenarına oturun, ister dere-çay- ırmak, ister derya olsun.. Bırakın kendinizi dalgaların sahile aşkına. Sahilin dalgalara söylediğini anlamaya çalışın. Anlayamazsınız ki, bir ağaçtan bir yaprak düşer, bir çer çöp denilen akar gider, debelenir boğuşur durmadan suyla..
Sonra belki soğuk veya ılık bir rüzgar, belki yakan güneş, belki yıldızlı gökyüzü. Gökyüzü diyoruz, yani daha yüzü, ardında kafası olmalı, bir bedeni olmalı gördüklerimizin. Haydi cinnet geçirme, hafakanlar basmasında seni de göreyim.
Umurumda değil, ister Tanrı-Allah yaratmış olsun beni, ister peygamberler gerçek olsun, ister Anunnakiler gelsin uzaydan dnamızı işlesin, bilimi öğretsin-konuşmayı başardırsınlar, ister öylesine maymundan kendiliğinden milyon milyar yıllar içinde bu hale gelmiş olayım. Bu saçma diyalogların bu devirde kime faydası var ki...
Dünya tarihinin yaşanmışlığı kan revan, göçler, kapkaçlar, savaşlar... Hayvanlardan örnekle edinilmiş belki de bitkilerden örnekle kalıbına uydurulmuş düşünceler. İlk sayıyı kim bulduysa buldu, ilk sayı doğrusunu kim icat ettiyse etti, ilk dünyayı ve gezegenleri, ilk zaman ölçerleri kim nasıl yaptıysa yaptı, ilk oymaklar, kabileler, ilk depremler, tufanları kim yaşadı gördü... Onca hikaye...
İnsanların bir bakıma zorlanarak bir şeylere inandırılması var dünya tarihinde..
Lakin bu çağ bir başka, ne tarih dinliyor, ne gelenek, ne de bir gerçeklik. İlk elektiriğin bulunuşu, tespiti, ilk ışıkların yanmasıyla bir döngü sona erdi, yeni bir döngü başladı dünyada. Adına ne dersek diyelim, nasıl tarif edersek edelim...Dahası geliyor durmadan, insan maddeye tüm gücüyle, birikimiyle, bilgisiyle yol yordam öğretiyor, sanki yeniden işliyor, programlıyor. Olan bu aslında.
Dalı eğiyorsun, öküz boynuzuna ip bağlıyorsun yay-ok yapıyorsun. Taşı yontuyorsun mızrak bağlıyorsun çubuğa mızrak oluyor, hayvanın derisini yüzüyorsun üstüne geçiriyorsun.. Bir şeyler bir şey işte..
Bir üst insan rütbesini takmaya çalışıyoruz sadece kendimize, çevremize...
Çok düşünürüm, hayal ederim, pilotlar değil de, şu uzaya çıkan astronotlar neler hissediyorlar dünyaya bakınca. Upuzun uzaya seyre dalınca.
Yeni dönemin zihnine, zihin altına giren tüm görüntüler artık sanki bir başka boyuta hazırlıyor insanlığı. Sadece herkes bir tahmin yürütüyor. Şöyle olacak, böyle olacak..
Bir yanda ekonomi denilen, bir şekilde karnımızı, midemizi ilgilendiren işler, bir yanda insanların insanlardan çok farklı hayatlar sürmesi, bir yandan bitmez tükenmez bir serüven herkesin kendi içinde, zihninde, kalbinde...
Tüm bunlar gerçek mi arkadaş? Yani yaşıyor musunuz sahiden? Nedir bu işkence? Hapsedilmiş, köleleştirilmiş, kullaştırılmış, uzayın sanki en sığ gezegeninde en sığ imkanlarla bir garip oyun, bilinmez zamanlardan bilinmez zamanlara akıp giden..
Uçan doktoru seyrettiniz değil mi? Uçan arabalar yolda... Eh artık yoldu köprüydü tüneldi biter bir döngü. Bir kültür yol ve yolculuk kültürü eskiye atılıverir, sadece ah biz eskiden atla eşekle deveyle, tekerin üstündeki arabayla... Siz ne yaşadınız ki gençler mi demeye başlarız 40 yıla kalmaz...
Malum milletler halindeyiz, uluslar halinde.. Çok çoğaldık, lakin artık zirvesini gördü ise insan kalabalığı, grafikler insan nüfusunun da azalması gerektiğini fısıldıyor sanki..
Düşünsenize ha köprü altında kartonların üstünde vermişsiniz son nefesinizi, ha saraylarda yumuşak yataklarda, ne yatağı arkadaş, döşek desenize işte...
10-15 yıl önce düşündüklerim kendi başıma bir başka farklı boyutuyla geliyor ya, sadece gülüyorum.. Kimi ilim satar kimi edep kimi nutuk çeker kimi zılgıt... Tüm sesler sanki kafatasımın içinden geçip Tanrıyı arar.
Dinler tarihinde Tanrının, peygamber denilen insanlara görülmesi veya onlarla iletişime geçmesi öyle enterasan ki... Yok arkadaş yok, bu göklerin yükünü biri alsın geri göndersin ve versin Tanrıya.. Biz insanlık olarak vazgeçtik kardeşim desin, gücün yetiyorsa sen taşı kendi yükünü..
Ne der ki; Şeytanını mı musallat eder üstümüze.. Yoksa atın bunları mı der cehenneme.. Cenneti gösterip uçunda sabret be köftehor dayan hele neler hazırladım ben sana mı der..
Ne dersin bu üç olaya, şeytan musallat etmesi, cehennem ve cennet argümanlarına.. Ey Tanrı artık seni bile geçme noktasına geldi insanlık mı dersin, şeytan da, cehennem de, cennet de hatta araf da senin olsun, bana seni gerek seni mi dersiniz Yunusca?
Yoksa diğer türlü, materyalist bakış açıyla gübre olup karışacak mıyız tekrar döngüye..
Artık devlet denilerek kurulmuş yapılar, şu ruh meselesini çözmeye odaklansa tüm imkanlarıyla.. Bir ruhu yakalasak da incelesek hani, nedir, ne değildir arkadaş? Ruh ve zihin otopsisi yani..
Tüm kördüğümü çözeriz valla. Yani o noktaya gelmiş olmalı insanlık. Bu güce erişmiş olmalı. Tüm göstergeler bunu işaret ediyor bana internet sayesinde..
İnsanların mumyalanmasından tutun da, çelik çomak ve süs eşyalarıyla gömülmesinden, bezlere sarılmasından, ateşin içinde yakılıp uğurlanmasının artık son demlerini mi yaşıyoruz yoksa.
İnanın ki; içine girmeye başladığımız, adımladığımız bu yeni çağda, insanların hiç umurunda olmayacak yaşam da ölüm de.
Akıllı sözleşmeleri duydunuz mu internette. Sanki kaderini örer gibi bir yolculuğun bir ufuktan bir ufuğa, bir halden bir hale her adımı tespit edilen, belirlenen sözleşmeler... Neyin ne olacağının artık ilk adımı atana bırakılmadığı sözleşmeler...
Majör kültürler, minör kültürler...
Asırlardır, binlerce yıldır Tanrıyı taklit ediyoruz aslında. Tanrıyı bulduğumuzda eğer ölmüş olursa??? Yeni bir Tanrı kültürü mü başlatacağız insanlık olarak deyin hele..
Benim kafam basmıyor artık arkadaş... Lakin yine de yaşıyorum işte, tüm cahilliğime ve cahilliklere rağmen.. Lakin daha ne kadar sürdüreceğim inanın, bir insan olarak ben karar vereceğim.. Yeni nesiller işi acıya, elden ayaktan düşmeye bırakmayacak bundan da eminim...
Kusura bakmayın bu yazdıklarım benim gibi küçük insanlar için.. Büyük zihinlerle, büyük kibirler ile büyük alçakgönüllülükler ile yormayın beni..
Benim gibi Y’ler sadece yaşıyor öylesine... Sadece oynuyor sevse de sevmese de bu yaşam oyununu... Daha zihinleri patara vermedi amma insanlığın o da yakın olmalı... Belki çeyrek yüzyıl belki yarım asır daha..
Bekle, İzle, gör politikası mı deniyor buna.. Bilmiyorum ki.. Rahatsızlık verdiysem olduysa sürçi lisan...
Ne diyorduk...
En sevdiğinize emanet olun efendim...
YORUMLAR
Ekrem kardeşim yazınızı: anlamlı, ifadeli, sonuçlu olarak çözümleme getirebilirsin
o derinlik sende var
inancım tam bu konuda
nice saygılarımla
Yinsani
teşekkür ederim.