- 430 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Doğa Ben
Bisikletle bir kıyıda, patikaya benzer bir yolda gidiyorum keyfle ve ıslık çalarak. İleride döneceğim orman yoluna dikkat ederek giriyorum. Tekerlerin altında çatırdayan kum tanecikleri, tali yolun biraz engebeli hali, etrafa yayılmış çam kozalakları, sıcağın etkisiyle artan nem oranı ormanda biraz daha terletici geliyordu vücuduma! Yemyeşil uzanıp gidiyordu orman güneş ışınlarını yer yer ta tabana kadar süzerek. Göz alabildiğince uzayıp sonu belirsiz bir yol ve yollar kesiyordu ormanı derinliklerinden her yöne! Zambaklar yok olmuş, çiçekler güllerini dökmüş, yayılan ısı yinede ormanda binbir çeşit aromasıyla kendine has yosunlu ağaçlarıyla ve geride bıraktığı kurak yaza inat son yağurmarla yıkanmış, durulanmış ve arınmış olarak selamlıyordu beni bağrına basarak selamlıyordu akşam gezintime eşlik ederek.
Ben gidiyorum bisikletimle… ta ileride ki eskiden tarım tarlaları olarak kullanılan geniş alana varmak için. Amacım burada son yağmurlardan sonra o en sevdigim solumayı, toprak kokusunu solumayı, yüreğime bu serin aromayı çiçeklerin sonbahara inat bu geniş düzlüğü kaplayışına tanıklık etmek! Doğayla, bir kaç dakikalığına da olsa baş başa olmak, bu sonsuz mutluluğu kozmopolit şehre inat yaşamak ve solumak. Bu hazzımı iç huzurumla bütünleştirerek tenasübe varmak. Ve „Elma Ağacımıza“ vararak bu tenasübü sevgilinin ruhuyla bütünleştirerek huzura ermek. Ve hemen bisikletten atlıyorum bu binbir türlü yeşilliği doyasıya yaşamak için. Çekirgeyi, domuzlanı, uğur böceklerini, gök yüzünde uçan bir çift şahinin süzülüşüne dalıp gitmek için. Kendimden geçmek için. Kendime gelmek için.
Yaban armutlarını (ahlat) tatmak, böğürtlenlere dokunmak, söğüdün gölgesinde kitabımı kaldığım yerden okumaya devam etmek için. Hafifçe esen yelden esinlenerek „Cananıma“ bir şiir yazmak, düşünmek düşünmek, onu düşünmek için. Yoncaların yeniden yeşermesini yerinde görmek için, ispinoz ve toygar, şarak kuşu, bahçe ödleğeni ve daha bir sürü ismini bilemediğim kuşlar, bitkiler, yeşillik, otlar ve masmavi gökyüzü… Ve hemen şimdi; ressam olup bu güzellikleri ebedileştirerek tuvalime tabloma yansıtmak isteği… İnanın, ressam olma isteğimin tavana vurduğu anlar! Bu güzellikleri resmedememenin acısı. Kendi yetersizliğime hissettiğim anlık kızgınlıklarım…
Doğanın gök yüzüne asılı kaldığı şu sonsuz mavilik. Beni en çok etkileyen. Ve hemen anımsadığım „Nasreddin Hoca’nın; insanın bindiği dalı kesmesi“ hikayesi. Şu eşsiz güzelliğe insanın darbeler vurmasını hissetme acısı… Hemen bir kaç kilometre ötede kalan şehir. Yamaçsız düz ovalar, az engebeli tektonik ve jeolojik tapoğrafyasi doğanın. Yetersizliğime yeterlilik ehliyeti veren doğa. Kavram olarak çok çeşitlilik arzden „doğa – ana doğa – baba doğa“… her şeyin mutlak yaratıcısı olan güzelliklerin anası „doğa“. Kendine has karakteristik özellikleriyle karakterime karakter veren ağaçlar, bodur bitkiler, renk renk çamlar, salkım ağaçları, meşeler, kayınlar, gürgenler, sedef ağaçları… Baba çınar, ihtişamıyla asırlara dişe diş direnen çınar. Kendini doğanın en onurlusu olarak gören „meşe ağacı“! Havada hiç durmadan uçan kırlangıçlar… Aceleyle yoldan geçen şu sincap, ileride izlerinden tahmin ettiğim sansar geçidi…
Gerçi buralarda kaval sesi duyulmaz efsunlu ve içli sesiyle. Sürü sürü keçiler geçmez, yılkılar dörtnala koşmaz, argaliler yoktur artık, bunlar ya tarih olmuş soyları geçmiştir; ya da acımasız insan denen yaratık bunlarında soylarını bitirmiştir. Elikler ise evcilleştirilmişlerdir; kılından, sütünden, derisinden, gübresinden faydalanmak için.
Birden dalgınlığımın derinliğinden uyanıp demin gök yüzünden dönen şahin çiftini arıyor gözlerim gökyüzünün boşluğunda nafile… çoktan bir avı yakalayarak ormanın kuytu bir köşesine çekildiklerini kafamda tasavvur ederek atlıyorum bisiklete. Hayata dönmek için, hayatın ödevlerini yerine getirmek için. Dönüş daha hüzünlü oluyor! Oradan geçerken! Elma Ağacımız üzgün! Ben hüzünlüyüm! Varıp gövdesine yaslanıyorum bir elma kopararak. Ve teselli ediyorum, „Elma Ağacımızı“, „üzülme“ diyerek. „Çünkü bir kaç gün sonra senden ona haber götüreceğim bir kaç elmanla“ diyerek vedalaşıyorum ondan. „Uzaklarda olmak hasretliktir“ diye bir Türkü düzüyorum kendi kafamdan söyleye söyleye bisikleti sürüyorum hayattan hayata doğru.
Doğa ve Ben, iki gerçek, biri bir gün gidecek olan. Öbürü ise ezelden ebediyete kendi hakimiyetini binbir çeşit rengi, kokusu, korkusu, yağmuru, dolusu, karı, fırtınası, tipisi, donu, ayazı, boranı, talanı, fırtınası, sunamisi, tayfunu, …. eşliğinde. Evet, Sen „Cananıma“ duygduğum özlemin etkisiyle yazmağa çalıştığım bu yazım da aslında seni anlatmak istedim. Özleminle, içimdeki o körpe özleminle sana duygduğum hasretliğin yazısıdır bu aslında…
H. Hüseyin Arslan - 01.09.2015
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.