- 1501 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
KAYBANA GECELER
1957 yılında Adapazarı’da doğdu. Doğduğu günden beri acılar onun peşini hiç bırakmadı. Yüksek öğrenimini Orta Doğu Teknik Ünivesitesi’nde yapan Ersin Ergün Keleş, 12 Eylül faşizminin hatırı sayılır mağdurlarından biri oldu.
Şiir çalışmalarına o yıllarda başladı. Bir Avuş Şiir adlı kitabı1987 yılında yaymlandı. Şair,Gül Yangını Ömrümüz adlı şiirinde kendini şöyle anlatıyor:
işitmez mi bizi yürek
sözüm tarih kıpırtısı
ey sesin güzel şarkısı
ey dağların çam kokusu
kozalara filizlere
anlatın bu öykümüzü
gül tadında sözler yazdık
mavi tuvaline gökyüzünün
genç ömrümüzü ateşboylarınca
şafak rüzgarlarına katarak
ve direnişi öptük ağzından
dudaklarımızı sokaklarda kanatarak
işitmez mi bizi yaşam
kırım geçti üstümüzden
ey kaşımdan seken kurşun
ey yarası meri kuşun
ufuklara denizlere
anlatın bu öykümüzü
gül tadında sürme çektik
mavi kirpiklerine gökyüzünün
çıplak ömrümüzü ateşboylarınca
kurşun vadilerine atarak
ve yaşamı öptük ağzından
dudaklarımızı sırılsıklam kanatarak
işitmez mi bizi toprak
dalımızdan düştü yaprak
tenimizden esmez bahar
ey özlem yüklü sabahlar
gelinlere gençkızlara
anlatın bu öykümüzü
gül tadında düşler koyduk
mavi sofrasına gökyüzünün
dudaklarımızı ateşboylarınca
tarih rüzgarlarına katarak
ve güneşi öptük ağzından
genç ömrümüzü toprağa akıtarak
işitmez mi bizi ülke
güneş serdik umutlara
ey dirence döktüğüm ter
ey yarım kalmış türküler
tarihlere yıldızlara
anlatın bu öykümüzü
gül tadında öpüşler kondurduk
mavi alnına gökyüzünün
gülyangını ömrümüzle çırılçıplak
yıldız vadilerine akarak
ve tarihi öptük ağzından
dudaklarımızı ateşboylarında yakarak
Şair, 1982 yılında Erzincan Askeri Mahkemesince
yargılandı.24 Ocak 1984’de Türk Ceza Kanunu’nun ’’anayasal düzeni zorla değiştirme girişimi’’ suçuyla ölüm cezasına çarptırıldı. Bir sonraki duruşmada Ersin Ergün Keleş’in cezası ölüm boyu hapse çevrildi.
10 yıla yakın tutuklu kaldı. Daha sonra yapılan yargılanmasında idamlar ve müebbetlerden geçerek 4,5 yıllık bir ceza aldı ve 1991 şubatında tahliye oldu.
Onur Akın’n bestelediği Kaybana Geceler adlı şiiri, şarin o günlerde çektiği acıların bir özeti gibidir:
ooy sevdasına kurban olduğum ooy
bilsen ne kaybana geceler yaşarım
kaybana gecelere looy
bir türlü sığmaz soluklarım
yalnızlık deccal tokmağı gibi iner sessizliğe
kulaklarımda uğru uğru uğultular
ben günlere yanarım
günler bana
demem o ki sana
hasretin o kadar koymazdı ama
geceler öyle bir kaybana
geceler öyle bir kötü dinli gavur ki sorma
bir içre canım alı sana götürür beni
bir içre canım dört duvar kilit içinde hasret
dönerim olmaz
yatarım olmaz
upuzun hint fakiri yatağı gece
öyle bir batar ki dört yanımdan
ayağımı uzatırım parmaklık
elimi uzatırırm soğuk duvar
bir avuç havada hücremin ağır kokusu var
ooy kilit
parmak demir
soğuk duvar
ooy andır geceler andır
kan revandır kan revandır
yüreğim hasretinde
yalnızlık değme puşt
kaybana gecelerin esaretinde
ooy sevdasına kurban olduğum ooy
bilsen ne kaybana geceler yaşarım
kaybana gecelere looy
oooyy sevdasına kurban olduğum
bilsen ne kaybana geceler yaşarım,
ne bilmeceler çöreklenir başıma.
dallarım sonbaharda yapraklarını yitirmiş,
çay filizleri gibi kesilmişim gövdemden,
karaçalılar dalamış ayaklarımı,
dikenlerinde gövdem delik deşik kan.
dibi çıkmış çuvaldaki fındıklar gibi
saçılırım kaybana gecenin boşluğuna
muncurunun ortasına
ha şöyle bir yumruk
vurasım gelir karanlığın.
geceler geceler
gavur kaybana geceler
fındık bahçelerine sonbahar
çaylıklara makas demektir
yaprak dökse
filiz kesse de gövdem
yarın daha gür sürgün verecektir