- 1077 Okunma
- 13 Yorum
- 8 Beğeni
TÜRKÜDEN ÖYKÜYE
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bu gün televizyonda kanal kanal dolaşıyorum. Hangi tuşa bassam bir kavga; biri “benim dediğim doğrudur“ diyor. Öteki ”hayır sen yalan söylüyorsun. Doğrusu budur” deyip dakikalarca konuşuyor.
Halk bigâne değildir. İyi de ortada, iyi olmayan da. Bazen; “Hayır öyle değil” diye bağırıyor, bazen de ”evet doğru söylüyor” diye ayakta alkışlıyoruz.
Ne oluyor bizlere? Ya da bizlere ne yaptırılmak isteniyor?
Hiç sevmem siyaset tartışmasını. Siyaset insanı dostundan eder zira.
Senin görüşün sana, benim görüşüm bana…
Sen bir fertsin. Düşüncelerin, görüşlerin var. Zaten toplumlarda parti denilen olay da bir birine yakın düşüncelerin bir çatı altında toplanması değil midir?
O da haklı olabilir, ötekisi de. Belki ikisi de yanlıştır. Ancak doğru tek ve değişmezdir.
“Amannn bıktırdılar artık” dedim. Bastım kumandanın tuşuna TRT müziği açtım. Orada bir türkü:
Dam üstünde çul serer
Bilmem yar kimi sever
Onun bir sevdiği var
Günde on çeşit giyer
Girsem yârin koynuna
Sabahtan öldürseler
Nakaratları geçtim.
Hepimiz bazen şiirler yazıyoruz. Genelde de aşk şiirleri oluyor yazdıklarımız.
Öyle anlatıyoruz ki aşkı, kelimelere bazen perendeler attırıyor, ip üstünde cambazlık yaptırıyoruz.
Tabii yazdığımız şiirlerin de kendine has güzelliği, anlamları var. Niyetim şiiri eleştirmek değil.
Bu türküyü dinleyince şöyle düşündüm:
Anadolu’da bir köy. Köyün bir delikanlısı, aynı köyden bir kızı seviyor. Örf adet izin vermiyor ki
“ Ben seni seviyorum” diyebilsin. Geriden bakıyor sevdiğine. Sevdiği kız toprak damın üstüne evin çullarını seriyor. Çulların gerçekten serilmeye ihtiyacı var mı? Aslında yok. O sevdiğine görünmek istiyor.
Küçücük kerpiç evinin küçücük penceresinden bakıyor oğlan.
“Acaba bana mı görünmekti niyeti? Yoksa başka bir sevdiği mi var? Her gün elinde ne varsa birini giyiyor, birini çıkartıyor.”
Hayallere dalıyor oğlan:
“ Önce anama söylesem. O da babama söylese bir tahta kutulu lokum alıp istemeye gitsek. Ben abimin ceketini, uzun yakalı gömleğini giysem. Büyükler konuşurken arada bir çay getiren sevdiğimle kaçamak bakışsak. Kız istense pazarlıkta anlaşsalar."
Babam:
“Dünür, sözüm söz. Harmandan kalkınca gelinime şart koştuğun bilezikleri de alacağım. Şimdi söz kestik. Evdeki dişi danayı da ona bağışladım."
"Bahar gelse, düğün kurulup, çifte davullar vurulsa, zurnacılar Köroğlu havasını çalsalar. Daha sonra
gençler halaya kalksalar. Halay başının elinde kırmızı bir mendil. Kol kola girmiş yiğitler halay çekseler. Bazen eğilip toprağı sökseler, bazen yükselip bulutları tutsalar. Ortada bir ateş yansa, gençler sin sin oynasalar. (Amasya’nın bir oyunu)."
"Usuldendir. Gelen misafirler zarfa para koyarlar. En çok parayı koyan damadın kınasını yakar. Düğün evinde zarflar açılır Az para koyanlar elenir. Genelde İki zarf kalır geriye. Ağırlıklı misafirler bir birini kollar tahminde bulunurlar. Bazen beş kuruş, bazen bir tek sigarayla kına yakma hakkı kazanılır.
Kınam yakılsa, düğün bitse."
Bu türküdeki damadın hayali budur.
Sevdiğiyle yaşamaktır. Ölüm geri dursun. Ama yine de:
GİRSEM YÂRİN KOYNUNA
SABAHTAN ÖLDÜRSELER
Der….
Bu türkü başka şekilde de kurgulanabilir.
Mesela; kız başkasını sevmiş oğlan bunalımlara girmiş falan.
Ben hayata baktığım gibi yorumladım. Her zaman yarısı dolu bardak…
Saygılarımla...
YORUMLAR
Bedri Tokul
Komedi sayılır mı bilmiyorum. Sen istersen
"Bir güreş öyküsü" yazımı oku.
Gülmesen de tebessüm edersin belki...
Teşekkürler.
Selamlar...
Sevgili Bedri Ağabey
Sen üç kelime de yazsan benim için değerlidir. Çünkü o kelimelerde insanlık saygı sevgi vardır. Kaldı ki torunuzuzun geçtiği o yazı gerçekten güzeldi.
Siyaset okumuş olmama rağmen siyaseti hiç sevmedim. Bütün siyasetçiler Yalan makinası gibi geliyor. Tartışmaya gelince uzak duruyorum. Çünkü dipsiz kuyu ve sonu ya kavgaya varıyor.
En iyisi dam üstüne çul serer gibi insanı dinlendiren türküler.
Bu arada Neşet Ertaş babanın ölüm yıldönümü. Kendisine rahmet diliyorum. Işıklarda uyusun. Büyük Adam bozkırın tezenesi.
Saygılarımla.
Bedri Tokul
Türkülerin Babasına bende rahmetler diliyorum.
Sevgili kardeşim.
Emin ol kurdele peşinde değilim.
O yazı yayınlandığı gün gece, torunum 12 ye kadar benimle
bilgisayarın başında bekledi. Kurdele bana değil O na gelecekti.
Neticeyi görünce mahzunlaştı, üzüldü.
Sitemim o yüzdendi.
Şunun şurasında okuyup yazıyoruz.
Önemli olan da bu zaten.
Çok haklısın ne kavgalar yaşandı siyasi yazılar yüzünden
bu sitede.
Hiç gerek yok hiç...
Sitemizin ismi EDEBİYAT sa,ondan şaşmamak lazım.
Vefakar Kardeşim benim.
Teşekkür ediyorum.
Selam ve Saygıyla...
Köy odalarında ya da düğün derneğin kurulduğu alanlarda cemaat içinde sözlerini tartarak söylevleriyle ve davranışlarıyla insanları kendine hayran bıraktıran onurlu kişiler vardır ya... işte üstadın güne seçilen yazısını, ne dediğini bilen insanlara benzettim. Onurlu bir kalem...
Keşke; ismi üzerinde "Edebiyat Defteri" ne siyaset ve ideolojilerden ziyade sadece edebi yazılar yazılsaydı... "Bir düğün bir hüzün" yazısında olduğu gibi, Anadolu köylüklerinin yaşayan hayallerini okuma fırsatını daha çok bulma imkanımız olsaydı... Keşke...
Onurlu bir yazı okudum , saygılarımla...
Bedri Tokul
Yetkin bir kalemden, bir eğitimciden bunları duymak,
benim için büyük bir onurdur.
Çok şahit olmuşluğum var.
Siyasi yazılar nedeniyle çok kırgınlıklar kavgalar oldu bu sitede.
Aslında siyasi yazı yayınlamak yasak.Ancak durdurulamıyor işte...
Tekrar teşekkür ediyorum.
Saygılarımla.
Televizyon konusunda çok farklı düşünmüyoruz çoğumuz bence... Aktif çalışma şartlarım gereğince gün boyu bilgisayar başında olduğumdan televizyona çok zamanım kalmıyor, çünkü sonra da ödev kontrolleri ve rapor yazışmaları başlıyor!... :((
Buna rağmen seçtiğim birkaç programı kaçırmamaya çalışıyorum açıkçası...
Bahse konu yazınızın yaşadığı talihsizliğin temel nedeni bence ülke saat ayarıyla Edebiyat Defteri saat ayarının tutmaması!.. Siz muhtemelen genel saate göre paylaşım yaptınız ama Edebiyat Defteri saatinin limiti dolmamıştı henüz!'...
21. 3. 2020 tarihinde 'Bağlılık - Bağımlılık' adlı yazımla ben de böyle bir 'kayıt kazası' yaşadım... Bu konuda birkaç yazı yazıp, dikkat edilmesini rica ettiğim halde, dönüş gelmediği gibi dikkate de alınmadı!..
Böyle de olsa bir telafi olması, önceki yaşananlardan yönetimin de rahatsız olduğunun göstergesidir. Bence çok olumlu bir adım.
Keyfini sürün!... Daha nicelerine.
Kutlarım Bedri Bey.
Saygılarımla.
Bedri Tokul
Teşekkür ediyorum.
Haklısınız. Tavsiyenize uyacağım.
Selam ve Saygılarımla...
"ONUR BİLGE Üstat’ın hoşgörüsüne sığınıp, bir küçük çocuğun duygularının hatırına Yönetim o günü bize bağışlayamaz mıydı?"
o yazınızı okumuş ve çok beğenmiş hatta " günün yazısı olsun" diye de yorum yapmıştım.
bu yazınız da güzel
bazı yazılar veya şiirler günün yazısı olmasa gözden kaçabiliyor
güne seçilmesi bu nedenle de önemli elbette
tebrik ediyorum saygılar sunuyorum
Torununuza sevgiler... çok tatlı bir çocuk. Rabbim nazarlardan korusun.
Bedri Tokul
Gülecek ne var diyorsunuz değil mi?
Evet o yazıya " güne gelmeli "yazdınız.
Belki de yanılıyorum. Yönetimin şöyle bir huyu var.
Bir kaç sefer şahit oldum.Eğer yazıda öyle bir yorum
varsa o yazıyı seçmiyorlar.
"Yok... yok hayatımda hiç bahşiş almadım ben.
Boş verin nasip başka yazılarıma"
dememe rağmen bu yazıyı güne seçtiler.
Bu yazının güne gelecek bir değeri yoktu.
Ve ben;
"Al sana bir kurdele veriyoruz. Çeneni de kapa"gibi algıladım.
Neyse uzatmanın bir anlamı yok.
Benim okuyanlarım sağ olsun.
Selamlarımla.
Torunum da ellerinizden öper.
Sağ olun.
Televizyon proğramları ile ilgili bende yazacağım, gördüğüm şeyler karşısında şaşkınlıkla beraber üzüntülerimde oluyor. Gerçekten seven insanlar eskide kalmış ağabey, dedem sevgiden çok bahsederdi bizlere, eskiden çeşme başlarında sevdiklerini görmek için giderlermiş. Güne gelme olayına bende üzülüyorum, kendi adıma değil üzüntüm gerçekten şahane şiirler ve bu yazıda olduğu gibi güne gelmesi gereken yazıların gelmemesi beni derinden üzüyor. Biz gönlümüzden geleni yazıyoruz, dilimizle değil de kalemle gelmek isteyenlerdeniz ağabey, çok güzel bir yazı okudum, yüreğine sağlık.
Bedri Tokul
Bazen düşünürüm.Şimdi mi iyi o günler mi diye.
Galiba o günler daha iyiydi.
Sevmenin bir anlamı,değeri vardı.
Hani Köroğlu diyor ya;
Delikli demir çıktı,mertlik bozuldu diye.
Bu akıllı telefonlar,internet çıktı.
Sevmenin adı da"ÇIKMA"oldu.
Teşekkürler.
Selam ve Saygılar...
Ah can abim
canım abim
ben corona diye yazı yazdım orada anlattığım içimizden biri idi ve şuan karantinada
onu bile sırf ona moral olsun diye güne getirmediler
hadi gelmedi
bari gelen yazı güne değseydi
yani demem o ki ben dersimi aldım
bir daha güne gelme hayallerime alet etmiycem sevdiklerimi
çünkü torpil sadece site çalışanlarına
çok ca laf yazanlara
ona buna sataşanlara
bir de kendini bir şey sanıp yazanlara geliyor
bir yorum yapınca sanki bana bağ bağışlamış gibi davranan
yazılarımı dahi okumaya tenezül etmeyen
herkesin yazısında boy gösterip
bana gelince YORUMUNUZA TEŞEKKÜR EDERİM diyenlere geliyor
sana da gelmez bana da
o yüzden abim sen yürekte gündesin
boşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşşş verrrrrrrr
yazına gelince harika yazıyorsun harika
özümden
sözümden
yüreğimden kopuyor her kelimen
sen yaz
Bedri Tokul
Bizim derdimiz gün değil,gönül.
Sevgiyle kal.
Öykülerle bir dolu yaşanmışlık da harmanlanmış güzel bir yazı çıkmış ortaya... Kutlarım Bedri abim içtenlikle...
Bedri Tokul
Selam ve Saygıyla.
Şimdi Goca Herif türküyü yorumlamadaki Bedri Tokul babacanlığını, iyimserliğini, gönlünden geçen güzelliği anlatmaya kelimeler, ciltler dolusu kitaplar yetmez.
Bir şeyi derinlemesine irdelemek bu olsa gerek. Olayları yüzeysel görmek -aslında görememek- değil olay. İşte bunu yapabilmek, olayların "içine girebilmek" (Bu tabir biz mimarlarda "projenin içine girmek" şeklinde tabir edilir) tecrübe ister.
Evet o "Ölüm ......." yazısı güne gelmeliydi. Tıpkı bu yazı gibi..
Kelden öptüm ihtiyaaarrrr..
Saygımla..
Bedri Tokul
Mimarlık eğitiminde hangi dersler okutuluyor bilmiyorum.
"Projenin içine girebilir mimarlar.
Ama yazının içine girebilmek için ya adının Suat Zobu olması,
ya da koca bir yüreğinin olması gerekiyor.
İkisi de var sende.
Eğ kulağını sana bir şey söyleyeceğim:
"BEN SENİ ÇOK SEVİYORUM"
Her zaman fırsat ve zaman bulamasam da yazılarınızı takip etmeye çalışıyorum. Yazdıklarınız istisnasız günü hak eden yazılar. Dupduru, içten, son derece düzgün bir dille anlatılmış yaşanmışlıklar!..Sizi okuyan herkesin de benimle aynı fikirde olduğundan kuşkum yok.
Geçenlerde tanık olduğum bir olay, bugüne kadar seçki kurulunun adaletine olan inancımı çok sarstı açıkçası. O zaman anladım ki, bazı şeylere gereğinden fazla anlam ve değer yüklüyoruz.
Siz yormayın güzel yüreğinizi. Çoğumuzun gözünde en muteber yerdesiniz.
Sevgi ve saygılarımla...
Bedri Tokul
Samimi yorumunuz için teşekkür ederim.
Bu sitede "Günün Yazısı" konusu yıllardır tartışılıyor.
Daha da tartışılmaya devam edecek.
Evet...
Her yazı yazanın kıymetlisidir.
Seçicilerin işi de zor.
Kolay değildir onca yazıyı, şiiri okuyup karar vermek.
Ney neye göre seçiliyor?
Bir kuralının olması gerekmez mi?
Sitemizin adı EDEBİYAT.
Geçen günlerde güne gelen bir yazının başlığı;
DOĞRU SANDIĞIM GERÇEKLER
Gerçek doğrudur,doğruda gerçek.
Acaba denilmek istenen
DOĞRU SANDIĞIM YANLIŞLAR mıydı?
Bu fikrimi yorum olarak yazmak istedim.
Ancak yazarını üzerim veya bir tartışma çıkar kuşkusuyla vaz geçtim.
Emin olun gözüm kurdelede değil. Ondan ben de çok var.
Ancak o yazı bir çocuğun duygularını anlatıyordu.
Daha çok kişinin okuması için güne gelmesi gerekiyordu.
Benim derdim buydu.
.Biliyorum okunuyor ve seviliyorum. Bu mutluluk bana yeter.
Uzattım değil mi? Kusura bakmayın.
Selam ve Saygıyla...
Bir Eflatun Ölüm
O yazı başlığı benim de ilgimi çekmişti. Ama sizin gibi tereddütte kalmıştım sorgulama konusunda. Sonra da uğraşmanın hiç gereği olmadığına karar verdim. Geri dönüşünün nezaketle olacağından emin olmadığım kimseye yorum yapmıyorum artık. Hatta bir iki kişi dışında kimseyi okumuyorum bile.
Bedri abim bizim gönlümüz de senin bütün yazıların kordelali zaten çok hoş birtarzda anlaşılır ve anlamı olan yazılar nicelerine diyelim
Bedri Tokul
O duygulu gözlerinden öperim senin...
Selamlarımla...