Çığlık Mavisi
İlkokul arkadaşımdı. Adı Sezen..
Siyah önlükten mavi önlüğe geçişimizin ilk yılıydı. Bende bir sevinç, en sevdiğim renkti mavi.. Sezen ise; ailesinin kendisine mavi önlük alamayacağını, maddi durumlarının buna elverişli olmadığını, ailesine yük olmak istemediğini ve okula devam edemeyeceğini söylediğinde en iyi arkadaşımı kaybetme korkusu içime işlemişti.
Birkaç gün sonra kumbaramda biriktirdiğim tüm paraları cebime doldurup Sezenlerin bahçesinin paslı tel örgülerinin arkasından seslenmiştim
- Sezennn.. Sezennnn...
Eski püskü tahta bir kapı gıcırdayarak açıldı ve Sezen’in sevimli başı göründü.
- Lorinnn! Bu ne güzel sürpriz. Bulaşık yıkıyorum canım gel içeri, yanıma gel!
İlk defa Sezenlerin evine girecektim. Daha önceleri bahçelerinde gizli gizli evcilik oynardık. Bu oyunlarımız aramızda sırdı. Sakın kimseye söyleme annemin kulağına giderse çok kızar bana demişti. Bahçeye girdiğimde armut ağacının dibinde oturmuş gazete kağıdına sarılı bir şişeyi ağzına götüren adamı Sezen’in babası zannederek duraksadım. Sezen bu halimi fark ederek:
-Lorin, gel lütfen korkma. Selami amcam çok iyi biridir.
Amca kafasıyla Sezeni onayladığını ve bana da içeri girmem için izin verdiğini belirten işareti yaptığında nihayet kapının önünde sandaletlerimi çıkarıp içeri girmiştim . Daha kapıdan adımımı atar atmaz neredeyse düşecektim. Rulo halindeki, gelişigüzel dizilmiş halılara ayağım takılmıştı. İçerisi epey karanlık olduğundan yerdekileri fark etmemişim. Sezen elektrik düğmesini çevirerek ışıkları yaktı. Yerde bir leğen vardı, içerisi yarısına kadar kirlice su ile dolmuştu. Merak edip sorduğumda Sezenin cevabı şu olmuştu:
"Hani gece çok yağmur yağdı ya bizim çatımız aktı. Hiç uyuyamadık, kardeşim sürekli korkusundan ağladı, yataklarımız ıslandı. Yağmur dinince camları açtım yataklar kurusun diye. Halılarda çok ıslandı işte böylece sardım, ama öyle ağırdı ki kaldıramadım. Tavandan hala su damlıyordu. Ben de oraya leğen koydum," dedi elimden çekiştirip beni mutfağa götürürken.
-Sezen annen evde yok mu?
Sezenin dudakları birdenbire kıvrılıverdi. Gözleri doldu!
"Annem benim okulda yaptığım resimlerimi astığım panoya bir mektup asmış ve gitmiş!" dedi yine elimden çekiştirip panonun olduğu yere götürürken beni .
Aslında ayağım halıya takılıp düşeceğim sırada panoyu farketmiştim ben. Sezenin yaptığı o güzel resimlere, onun renkli dünyasına hep özenirdim. Her 23 Nisan geldiğinde şiirler de yazardı. Pano’da "Denize Yolculuk" başlıklı yazıyı gördüğümde Sezenin yazdığı şiirlerden biri sanmıştım. Meğerse o bir intihar mektubuymuş. İki hafta olmuş evi terkedeli ve hiçbir haber alamamışlar annesinden.
Arkadaşıma sarılıp "korkma ölmemiştir" diyebildim sadece. Sezenin çok üzgün olduğu her halinden belli olmasına rağmen, yine de adını koyamadığım bir rahatlık vardı üzerinde.
" Bence de ölmemiştir" dedi. Bu evden ilk kez kaçışı değil ki!
-Na nası nasıl yani Sezen ?
Anlamaya çalışıyor anlayamıyordum. Biz daha on yaşındaydık. Sezen en çok iki yaşındaki kardeşine üzülüyordu. Yakında okullar açılacak kardeşine kim bakacaktı. Annesi neden giderken kardeşini de götürmemişti. Yoksa gerçekten intihar mı edecekti? Birden bire bir kahkaha atıverdi
-Ahahaa haha haha
"Lorin, şimdi biz evcilik oynasak annem nerden bilecek?" dedi. Sonra da "ama önce bulaşıkları yıkamamız lazım"diyerek kahkaha atmaya devam etti .
Birlikte tekrar mutfağa döndüğümüzde bana kırık dökük bir sandalye göstererek oturmamı istedi. Etrafa şöyle bir göz attığımda önce küçücük boyuyla mutfak tezgahına yetişemediği için ayaklarının altına koyduğu iki tuğla parçasını farkettim. Yer yer çamaşır suyu olmuş elbisesiyle küçük bir ev hanımı gibi görünüyordu. Yarısı sabunlanmış bulaşıkları el çabukluğuyla yıkamaya çalışırken musluk ve lavabolarının olmadığını farkettim . Mutfağın bir köşesinde birçok su kovası, bazılarının içi boşalmış boy boy bidonlar vardı. "İyi ki geldin Lorin" dedi bana tatlı tatlı gülümseyerek. Bir yandan konuşuyor okulu çok özlediğini en çokta bizim sınıftaki Erol’u merak ettiğini onu en son pazarda maydonoz satarken gördüğünü çok çalışkan bir çocuk olduğunu .. Ondan bahsederken gözlerinin içi gülüyordu.
"Biliyor musun Lorin?" dedi ben büyüyünce Erol’la evleneceğim. Bir kahkaha fırlatıverdim o an.
- Ahahaa Sezen neler de düşünüyorsun böyle!
- Çocuklarımın isimlerini bile buldum; kızım olursa Ayça, oğlum olursa Aydın koyacağım
- Peki ya Erol’a sormayacak mısın tek başına mı koyacaksın çocukların adını ?
- Tamam oğlumun adını Erol koysun kızımın adını ben koyarım . Peki ya sen Lorin hiç düşünüyor musun böyle şeyler gelecekte kendini nasıl bir yerde görüyorsun ?
- Ben hiç evlenmeyeceğim . Okuyacağım çocuk doktoru olacağım ve bir sürü çocuğum olacak...
Sezen bulaşık yıkamayı bitirip, rengi sararmış bir melamin tabağa bir kaç petibör bisküvi koymuştu. Sabah kahvaltısından kalma çayı tezgahın üzerindeki piknik tüpünde ısıtıp, sapı kırık bir çaydanlıktan iki çay bardağına koyarken
"Ayy elim yandı " dedi. Hemen yerimden kalkıp gözüme kestirdiğim ilk bidonu alıp eline su dökmeye başladım.
"Lorin elim çok yanmadı suyu bitireceksin deyince garip bir utangaçlık duydum yaptığım müdehaleden ve hiç bir şey demeden yerime oturdum.
Çayı bana gülümseyerek uzattı, oysa benim çayla hiç aram yoktu bu kadar zahmete girmesi, üstelikte elinin yanması beni çok üzmüştü...
"Lorin haydi soğutma! bak sana paşa çayı yaptım.İçine de bisküviyi batırdık mı değme keyfimize " dedi.
Ne kadar da neşeliydi, onun bu neşesi en asık suratlı insanın bile yüzünü güldürürdü. Elimi bardağa götürdüm tam bir yudum alacaktım ki gözüm tavana takıldı. Ne garip zevkleri var diye geçirdim içimden. Tavanı boydan boya hamamböceği desenli kağıtla kaplamışlar! Çayı içemeden yerine bıraktım ve ona buraya gelme sebebimden bahsettim.
"iyi ama Lorin, önlük pahalıdır bizim paramız yok ki nasıl alalım" dediğinde, ellerimi bacaklarımın iki yanına vurup "bak cebimde çok para var, bugün o önlük alınacak haydi pazara gidiyoruz " dedim.
- Peki babam önlüğü nerden aldığımı sorduğunda ne diyeceğim ?
- Okuldan verdiler dersin canım..
Sezenle üç yıldır aynı sınıftaydık. Onunla ilk arkadaş olduğumuz günü hatırladım. Okulumuz öğrencilerine belediye tarafından kışlık giyecek yardımı yapılacağını bildirdiğinde öğretmenimiz, ihtiyacı olanların ismini listeye yazarken Sezen’in parmak kaldırıp
"Öğretmenim, biz de çok fakiriz" dediği gün...
Sonrasında ben okul servisinin camından bakarken Sezen’i sırılsıklam üstü başı çamur içinde yolda görünce servisi durdurup Sezen’i arabaya bindirdiğim gün..
Sınıfımızda hiç kimse onunla arkadaş olmak istemezken ona kutulu kalemtraşımı ve kokulu arımaya desenli silgimi hediye ettiğim gün ve onun da bana kahverenkli üzerinde lokomotif deseni olan bir silgi hediye ettiği gün.. Hiç sevmediğim bir renkti kahverengi, üstelik silgi kokulu da değildi . Ancak ne zaman Sezenin kendi harçlığıyla o silgiyi aldığını öğrenmiştim işte o zaman benim için paha biçilmez bir hediye olmuştu.
Sezen üzerindeki çamaşır suyu lekeli elbisesini değiştirip, kardeşini de bebek arabasına bindirip " biz hazırız, haydi gidelim" dediğinde sıyrılıvermiştim düşüncelerimden. Bahçeye çıktığımızda Selami amca halen oturmaktaydı . Bizi görünce:
- Kızlar nereye böyle ?
- Pazar’a gidiyoruz amcacığım
- He iyi gidin. Ama size yolda laf atan olursa onlara deyin ki sizi Selami amcama şikayet ederim o gelirse sizin burnunuza sıçar! Anladınız mı kızlar?
İkimiz birden kıkırdayarak:
-Anladık amca
- Ne diyecekmişsiniz deyin hele
- Amcama şikayet ederiz o sizin burnunuzu kırar!
- Hayır öyle değil! Burnunuza sıçar diyeceksiniz.
- Tamam amca öyle deriz..
- De haydi oyalanmayın sağa sola da bakmayın çabuk gelin!
"Sezen çok komik bir amcan var " dedim hala gülüyordum. Sezenin aklı pazardaydı.
"Belki Erol’u maydonoz satarken görebilirim, o aldı mı acaba mavi önlük görürsek soralım" dedi.
- Ne tuhaf kızsın Sezen biz aldık önlüğü de şimdi de Erol’u mu düşünelim
- Peki senin düşündüğün kimse yok mu Lorin? Hem büyüyünce evlenmeyeceğini söyledin ya ben hiç inanmadım ona . Herkes büyüyünce evlenir çoluk çocuğa karışır
- Eğer ben bir gün evlenirsem şair ruhlu biriyle evlenirim
- Şair ruhlu mu? Bana tuhaf diyorsun da bence sen daha tuhafsın Lorin. İnsanlar evi arabası olan zengin biriyle evlenmek ister
Kendimi tutamayıp kahkahalarla gülmeye başladım.
-Ah Sezen! Senin Erol inşallah büyüyünce zengin olur ev, araba alır kendine. Yoksa sen beğenmez istemezsin onu değil mi ?
- Belki ben zengin olurum, evdeki resimlerimi görmedin mi ? Öğretmen okul panosunda yer kalmadı diye asamadı. Bende evde kendi panoma astım . Ben ilerde çok ünlü bir ressam olacağım kapış kapış gidecek tablolarım .
- Gerçekten çok güzel resimlerin Sezen , yaşadığın dünyadan çok farklı nereden aklına geliyor kocaman bir kelebeğin kanadına ev resmî yapmak mesela?
- Bu ev geçici Lorin , kelebeğin ömrü gibi.
- Ohhh, çok büyük laftı bu.
Pazarda Erol’a rastlayamadık o gün. Cebimde ki paralar, Sezen’in :
"Abi ne olur ya biraz indirim yap ne olur ne olur yoksa okula gidemeyeceğim" demesiyle ancak önlük almamıza yetebilmişti. Sezen çok mutlu olmuştu yol boyunca sürekli konuşup durdu.
- iyi ki arkadaşımsın Lorin , İyi ki varsın, sen olmasaydın gidemeyecektim okula...
- Abartma canım. Senin pazarlığın olmasaydı benim biriktirdiğim paralarla alamayacaktık önlüğü .
- Olsun öyle ya da böyle aldık ya! Keşke Erol’u da görebilseydik. Hem onun şair ruhlu bir arkadaşı var. Adı Nurettin 5/D sınıfından tanıyor musun Lorin?
- İstiklal Marşı okunurken bayrağı göndere çeken çocuk mu?
- Evet, törenlerde şiir okuyan çocuk çok tatlı değil mi ?
"Aman Sezen aklıma neler de sokuyorsun böyle" dedim. Konuşa gülüşe Sezenlerin evinin önüne geldiğimizde; Sezenin babası işten dönmüş , topladığı hurdaları bahçeye yerleştiriyordu. Bizi görünce çuvalın içinden kocaman bir kablo çıkarıp üzerimize doğru yürüdü. Bebek arabasını elimizden çekip aldı ve benim saçlarımı çekerek:
- Sen benim kızımı orospu mu yapacaksın? Nereye alıp götürüyorsun böyle?
Sezen de ben de korkudan ağlamaya başlamıştık.
- Baba, bırak Lorin’i beni döv ! Baba bırak arkadaşımı!
Babası kabloyla Sezen’e vurmaya başladı. Bir kırbaç gibi üzerinde şaklıyordu kablo. Bembeyaz teninde uzun şeritler halinde kızarıklıklar oluşmuştu. Ben bas bas bağırıyordum. Amca da yoktu ortalıklarda. Kaçıp gitmek istedim o an, bırakamadım arkadaşımı. Sezen yere kapanmış , ben ise Sezen’in babasının bacaklarına sarılmış "bırak onu bırakkk biz kötü bir şey yapmadık . Pazar’a gittik önlük almaya" dedim ama beni duymuyordu. Hurdaların içinden çıkardığı eski bir piknik tüpünü ayaklarıma doğru fırlatıp
- Defol git! Bir daha da seni buralarda görmeyim! dedi.
Ayağım topallaya topallaya kaçtım oradan.Evime geldiğimde, aileme hiç bahsetmedim bu olaylardan. Günlerce kendime gelemedim, durup durup ağlama krizlerine giriyordum ve hiçbir şey yiyemiyordum. Rüyalarımda ; Sezen’in kapı arasından görünen sevimli başı, tuğlalar, sararmış tabaklar, kırık dökük eşyalar , kötü kokan ıslak halılar, tavandaki hamam böcekleri, Selami amca, hurdacı arabası, çekilen saçlarım, Sezenin babasının öfkeli yüzü, kırbaç izleri, ve sonra minik bebek, denize yolculuk, ayaklarıma fırlatılan piknik tüpü, Sezenin çığlıkları, benim çığlıklarım ...
Bir hafta sonra okullar açılmıştı. Sezeni çok merak ediyordum, gelmedi . Okul çıkışı gizli gizli evlerine gitmiştim...
EbRu Asya //
Sosyolojik Düğümler Albümü
Çığlık Mavisi (1)
YORUMLAR
Rû //
öykünün ikinci bölümünde Sezen okulun kapısına kadar geliyordu ancak bambaşka bir şekilde. üzerinde erkek kıyafetleri, saçları babası tarafından tıraşlanmış, başında bir poğaça tepsisiyle...
uzun soluklu bir çalışmaydı. ikinci bölümü yayımlamıştım. site üyelerinden birinin kahkaha emojileri atarak alayvari bir şekilde yorum yazması üzerine kendimi bu alanda yetersiz hissederek çalışmamı sayfamdan kaldırdım. çünkü çığlık mavisi kaleme aldığım ilk öykü denememdi.
ilginize teşekkür ederim
Yusuf Akkaya
Ben siyah önlüklü devrin son öğrencilerindenim, bu yüzden yazınız daha bir dikkatimi celbetti…