- 341 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BEYTULMETRUK
Gün güzeldi. Kahvaltı sofrası güzeldi, mükellefti, nefisti, iştah kabartıyordu. Renk cümbüşü de bir başka. Çaylar doldu, yenmeye başlandı. Bir yandan da sohbet ediliyordu. Sohbetten ziyade yapılan dedikoduydu.
Evin kızı ve oğlu, sanki karşısında sağır varmış gibi hep yüksek sesle konuşurlardı. İniş çıkışlar da yok değildi. Uyarılar, uyarılar, bir türlü vazgeçilemeyen kötü bir alışkanlık. Sesini duyurmaya çalışmak, baskın gelmek, haklı çıkmak, hep ben konuşayım hevesleri. Ses yükselince de kafalar şişiyor, sabırlar taşıyor, tahammül sınırları bir bir aşılıyor, yıkılıyor.
Bir ara kızın sesi yükseldi. Oğlan “Neden yüksek sesle konuşuyorsun? kafamız patladı diye çıkıştı. Belli ki, oğlanın sabır kazanı dolmuştu. Kız ondan geri kalmadı. O da ona bağırdı. Ortalık elektriklendi. Şeytan iş başındaydı. Görünmezdi. Ama iş başındaydı. Çaktırmadan iş görüyordu. Bir oraya bir buraya fiştikliyordu. Oğlan homurdanarak ve kendine lanet okuyarak sofrayı terk etti. Ardından kız da terk etti. Çatallara batmış yemekler, tabakların içinde öylece terk edilmiş bir halde kalakaldı. Yetmedi oğlan “Ben dışarı çıkıyorum” dedi ve evi terk etti.
Sonra sinsi sinsi inat, kıskançlık, tahammülsüzlük, azar yemenin verdiği eziklik, hınç ve öc alma duyguları devreye girdi. Kız geri kalır mı? O da inadına evi terk etti. Böylece güzel bir kahvaltı, yarıda bitti. İnadın gözü kördü. Hiç bir şeyi göremezdi. O güzel sofra görünmedi. O güzel lezzetleri tattırmadı. Adı üstünde kahve altı. Gerçi kahvaltıdan sonra kahve içme gibi bir âdetimiz yoktu. Bizim yoktu yani. Eskilerin vardı. Neşe ile bitseydi kahvaltı, belki kahveyi de hatırlatırdı.
Çil yavrusu gibi terk edilen evdeki sofradan, geride kalanlar için artakalan boğazlara düğüm atan, midelere yumruk gibi taş oturtan menü; şaşkınlık, soğuk duş, üzüntü ve gözyaşlarından ibaretti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.