- 342 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek XIX
İşte El “rızkların helal ve temiz olanını yiyin” derken zenginleri ve fakirleri olan yapıya sesleniyordu. Varsılın malına helal rızk diyordu. Çünkü gerçekte varsılın malı temiz olmasa da, varsıla mülkü kendisi vermekle, o mal ve mülk temiz olma hüviyetine kavuşuyordu.
Köleci yapılaşmanın izole edilen zihinsel hazmından sonra, “Başka El adını anmayacaksın. El ‘in yanında olmak. El dostu olmak. El yolunda ölenlere ölüler demeyiniz. El sizin can ve malınızı cennet karşılığında satın almıştır. Bu ne güzel alış veriş değil mi?” türü söylemlerle oligarşin süreçler, başka bir zaman mekânın olgu olay anlayışları içine giriyordu.
Üstelik bu söylemler ve bu gibi söylem sözler, dünyanın her yerinde köleci öğüt ve köleci öğreti olarak öğretilmektedirler. Bu sözler de diğer sözler gibi temel köleci öğreti, içindedirler.
Yeryüzüne doğru genişleyen köleci fetih ile artık süreç karın doyurma dışında zenginlik için fetih için, yeryüzünün efendisi olmak için, ele geçirilenleri elde tutmak için oligarşi şiddet, zülüm doğuruyordu.
El yaptığı ve tahmin etmediği “keyfi rızk verme” sürecinin açılımı olan üssü davranışların dehşetinden irkiliyordu. Bir yanda zevki sefa ve günlerce süren eğlencenin çığlıkları, bir yandan da sefaletin inim inim inleyen bedduaları.
Mal tamahı nedenle dehşete uğrayan insan sesleri dayanılır gibi değildi. El bile insan seslerinden rahatsız oluyor, göğün en yüksek katına çıkıyordu. Mal hırsı, aç gözlük gibi yeni durum ile ortaya çıkan dehşet eylem karşısında El ağız değiştirecekti.
Yoksulların dehşete uğraması karşısında, hem zulümle abat olanlara hem de yoksullara ortaya karışık; daha önce söylediği “Rızkların temizini yiyin” sözünün anlamını genişletip, bu sözü zengine de diyorum, fakire de diyorum dese de sözün öğüt sel anlamı boşunaydı.
Çünkü orta yerde keyfi dağıtılmış kamu malının gaspı vardı. Ve bu gaspın kendisi El tarafında verilen rızkın zaten kirli olmasıydı. Üstelik te kamu malının gasp edilip te rızk verme adı altında rızk verilen kişileri asalak yapması; çağlar boyu sürecek olan bir kelebek etkisi, bir kartopu etki, çıvlaması vardı.
Rızkın temizini yiyin sözünün ucu açıktı. Bu söz ile El, gasp etmemeyi; yani zenginlerin gaspçı nedenle, fakirlere zulüm etmemesini söylüyor olsa da; fakirlikleri nedenle El, fakirlere de zenginlerin malına göz dikmemelerini söylüyor olsa da El, daha baştan “rızkları keyfi karara göre dağıtmakla; yeşerecek olan kelebek etkisi dehşetin tohumunu saçmıştı.
Yine El ’in seçilmiş kişilere verdiği sözüm ona temiz rızk dediği aslında kolektif emeğin karşılığı olmaması nedenle, El ’in verdiği rızk temiz olmayan rızktı! El temiz olmayan rızkı vermekle manen ve illüzyon yoluyla verdiği rızkı güya temiz kılıyordu!
El gerçeğe göre değil hoşlanmaya vaat eden kandırmanın haksızlığıyla kolektife ait malı dağıttı. Böylece El, rızk verdiklerini rızkla, yoksulları da umut ve vaatle ikna edip kendisini kabul ettirdi.
El somut olarak bir dere dolusu kolektif malını rızk olarak seçilmişlere dağıtmasına karşın; kolektifin malı gibi ikinci, üçüncü vs. dere dolusu malı, mülkü yoksulluğun kişisi hoşlanmalarına vaat ediyordu.
El ‘in kamu malını gasp eden eylem ve söylemi içinde temiz rızk dediği kamu malı rızktan, seçilmiş kişilere mal-mülk vermiş olma çelişkisinden hareketle El ‘in yaptığı bu kötü işten ötürü sürecin sonu gelmez, önü alınamaz birçok arızaları vardı.
Sistem, kolektif emek eksenli paydaşla olan değer yargısından endeksli eylem olmakla sistem ayaklarının üstüne basıyordu. Sistem El ‘in; “mülk benim. Ben mülkümden dilediğime dilediğim kadar veririm. Dilediğimizin rızkını da kısarız” diyen söylem, eylem ve El vaadi ile de sistem tepe taklak olmuştu.
Köleci sistem ürettirirken nesnel, somut olgulara göre karşılıklı olan ilişkiler içinde ürettiriyordu. Ama üretim sonrası El tarzı paylaştırma işi sonrasında olup biten arızalardan insanları suçluyordu. İnsan pek nankör ve pek aceleci diyordu.
Yüzlerce yıl ilahlar insanlara bu tür "nankör, acelesi" gibi suçlama ve lanet okumamıştı. Çünkü ilahlar "Mülk benim. Ben mülkü dilediğime verdim demekle kötülüğün tohumunu ekmeyen bir bilgelikti.
Yine her şeye gücü yeten El ’in her şeye gücü yetmiyor olmalı ki söz gelimi, azmak ne demekse! “siz azdıkça biz üzerinize zülüm edenleri göndeririz” diye tehdit ediyordu!
Hâlbuki El mülk dağıtmadan önce değil azmak, hemcinslerimiz insan olmuştu. Uygar olmuştu. İttifak yapmıştı. Barbarları içlerine almışlardı. Aç gözlük yoktu. Aç gözlülük El ‘in “mülkü ben dağıttım” demesiyle ve buna inanan kişilerin söylem ve eylemlerinden kaynaklı tahriklerle başlamıştı.
Böylece ayağı üzere durup, ayakları üzerine inşa olan sistem; El marifetiyle faraziyelerle açıklanıyordu. El ‘in nasibinizi ben veririm dediği rızk, zaten kolektif yapının üretmekle paylaştırdığı kolektif hak olan kullanım tüketimlerdi.
Dahası “insana rızktan fazlası; nasipten başkası ve nasipten fazlası yoktur” diyordu El. El ‘in “insana rızktan fazlası yoktur” deyip noktayı koymasıyla El ‘in temiz olmayan rızkın yenmesi türü söylemin de önüne geçmiş olması gerekirdi.
Ama El böyle bir güç yeten durum içinde olmadığından, kurnaz El, vaatlerine dayanarak “insana nasibinden başkası ve nasibinden fazlası yoktur” demeyi önce kolektif sistem içinde monarşi içine geçecek insanın zihin alt yapısını hazırlamak için bu lafzı kolektif yapıya göre söylüyordu.
Yani El, kolektif yapıya “siz hiçsiniz. Sizin çalışmanız, gayretiniz, çabanız El ‘in takdiri yanında hiç kalır” diyordu.
Sonra da El bu sözü köleci sistem içinde inanmış kişileri, inanç baskısı altında tutmak için, kolektif değer yargılarını esas alan kıyaslamalar yapmamaları için; kıyasça eleştiri konup; El yasasına karşı çıkılmaması için; sistemin sorgulanmaması için bu sözü etki ve öğüt anlam olarak söylüyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.