- 892 Okunma
- 4 Yorum
- 3 Beğeni
582 - FREZYA
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Onur BİLGE
"Frezya,
Aniden hava bozar, bembeyaz köpüğe keser baştan başa Aşkdeniz. Başımda geçten geçe esmeye başlayan kavak yellerinin buruk tadı... Parmaklarım, çoktan ağarmaya başlamış saçlarımın arasında... Düşünürüm ne kadar boş geçtiğini hayatımın. Cansızlaşan saçlarımın arasında gezinirken parmaklarım, mazinin derinliklerine dalarım, sevgili hayaller ararım. Kalmaz kararım.
Üveyikler uçardı etrafımda bir zamanlar. Konar kalkar giderlerdi. Anlatırlardı kendi dillerince dertlerini, sevinçlerini, kederlerini. Çare bulunur ya da bulunmazdı ama anında, rahatlamış olarak ayrılırlardı yanımdan.
Bir gün bambaşka bir kuş kondu omzuma. Ansızın çıkageldi. Öyle bir konuş kondu ki omzuma! Uçacak kaçacak diye put kesildim. Bir sıcaklık akmaya başladı kalbime. O günden bu güne bir daha hiç kesilmedi. Kesileceğinden de ümidim kesildi.
Ne umdun ne buldun o maceradan! Kula kul oldun, rızanla tutuklu, hücre hapsine mahkûm. O kadar uyarmama rağmen nasıl da yakalandın o ökseye! Senin narin bedenin ne kadar dayanabilirdi ki örselenmeye! Hassas ruhunun incinmemesi mümkün müydü! Kendinle birlikte beni de mahvettin!
Ben senin kötülüğünü ister miydim! Gözümden esirgedim, üstüne titredim! Hiç mi hissetmedin? Bakışlarımda eşsiz bir aşkın romanı yazılıydı. Okumayı bilebilseydin! Becerebilseydin, birbirinden güzel sözlerle dolu yüzlerce aşk mektubunu art arda okurdun, hazdan ve mutluluktan sarhoş olurdun! Parfüm kokmazdı onlar ama aşk kokardı, ihtiras tüterdi buram buram.
Keşke yıllar önce çıkmış olsaydın karşıma! O zaman bakışlarıma yüklenmezdi aşkımın dili. Sözcüklerimin yerini sükût, cesaretimin yerini içe atış almazdı. Tutulup kalmazdı dilim. Elim kolum bağlı olmazdı.
Böyle olmazdı Güzelim, o zaman. Her şey başka, bambaşka olurdu yanında. Nasıl sevinirdim, hasret yerine yakınlığın yaktıkça yaktığına, yandıkça haz alırdım hayattan!
Küçük şeylerle mutlu olmaya alışmışım ben. Büyük mutlulukları hiç tatmadım ki! Mavi bir dünyam vardı topu topu. Altım deniz, üstüm gök... Bir de bembeyaz hayallerim... Deryada köpük köpük, havada bulut bulut... Dalgalar vururdu kıyılarıma, kalbime kalbime, aşkın değil. Başka sevdam yoktu ki benim.
Aynı gök kubbe altındaydık ya! Beraber sayılırdık. Aynı şeyleri görüyorduk ya… Bakışlarımız birleşiyordu ya yıldızlarda, ayda… Ayda yılda bir gelme ihtimali de yeterdi bana. Neticede öyle bir ümit de vardı ya…
O sular binlerce yıllık sular değil miydi, döne döne kullandığımız! O hava aynı hava değil miydi! Köşeyi döndüğünde Ege olmuyor muydu Akdeniz! O zaman ben Antalya’da olmuşum, sen İzmir’de, ne fark ederdi ki! Aynı kıyıda değil miydik, ne gam!
Falımın güneşiydin. Gelişin düğün bayram olacaktı. Ey Gülüşü Ömre Bedel! Nasıl bir bereketli topraktan yaratılmışsın! Öyle muhteşem bir bahar fışkırıyor ki bedeninden! Tenin ipeksi, kadifemsi, parlak ve gergin, sesin su şırıltısından, bülbül şakımasından güzel… Her yer çiğdem çiçek, yeşillik, renk renk olacaktı, geldiğinde.
Kucağında bir yaşında bir bebeyle prangayı kırıp kaçtın. Kırgın ve bitkin bir vaziyette annenin evine döndün. Gönlün dolu olarak... Neye yarar! Daha bir felaketten kurtulmadan diğerine niyetle...
O bilecek mi değerini? Kabul edecek, bağrına basacak mı bebeğini? Onun parasına turasına tamah etmiştin, yaşına başına, hovardalığına bakmadan, bunun boyuna bosuna... Doğru dürüst işi gücü de yok. Sen mi çalışıp da bakacaksın ona da çocuğuna da?
"Kimin kimsen var mı sana arka çıkacak?" diye sormuştum da: "Sen varsın!" demiştim. Ne kadar da sevinmiştim, tek dayanağın olduğuma! Şimdi esefle görüyorum, bir işe yaramadığımı. Ne desem boş!
Önce imtihan eder hayat, sonra ders verir. İlk dersi bu şekilde aldın, bu ikincisi... O güzel kafanı taşlara vura vura parçalayacaksın! Yazık olacak gençliğine, güzelliğine!
Yetmedi mi gaddar ve yaşlı bir adamın elinde örselendiğin? Benim bakmaya doyamadığım, koklamaya kıyamadığım narin çiçeğim, Frezya’m!
Eli kolu bağlı olanları izlemek, hiçbir şey yapamamak, olacakları tahmin edebilmek ve sadece seyirci kalmak ne kadar zor! Anan değilim baban değilim. Kaldı ki reşitsin. Onlar da bir şey yapamaz senin kararını değiştirmek için.
Bari en zayıf olduğun zamanda yamulmasaydın. Biraz bekleseydin karar almak için. Denize düşenin yılana sarıldığı gibi böyle, hemen... Bir ayağını sağlam bir yere basmadan diğerini kaldırdın. Muallakta da kalabilirsin öyle. O zaman düşmen kaçınılmaz!
Sadece yardımcı olmak istedim sana. Bana gelmeni istemedim. Zaten senin için asla olmaması gereken bir şey olurdu bu. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi...
Sen bakma bana da hayatıma da... Bu yaşamakta olduğum hayat değil, bayat, benim gibi. Yaşamıyorum ki ben. Sürünüyorum. Halen nefes almakta olduğum için sürüklüyorum, arkalarına bastığım pabuçlarım gibi hayatı. Günü kurtardığıma şükrediyorum.
Neyim var ki ne vereceğim sana! Ne vaat edebilirim! Nasıl bir gelecek? Sen saraylara layıksın, Frezya. Hükümdarlara... Bense ihtiyar bir fukara...
Fukara"
***
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ – 582
YORUMLAR
Sen anahtarlarını denize atmış tüm kapılarını açık bırakmış güzellik dağının kızı
göklerin altın nakışını etinin her santimine motif etmiş ter bezlerinde gül kokusu kokan alnının akından tüm karanlıkları çıplak bırakan ışıklarla ümit okuyan kelebekler ve kuşlar gibi arı kovanı gibi bal hazinelere kavuşan gençler zümrüt bahçelerin asmalarında mor salkımlı üzümler yetiştirip kalplerinde sıkı sıkı tuttukları sıcak kanlarının buğday başaklarından aç susuz kalmayıncaya kadar akan bir billur nehrinin her damlasına sonsuz parıltılar saçarak köpürecek taşacaklar sonsuz deryalara bir nefes kata kata hiç uyku tatmamış hiç zulüm görmemiş gözlerinin sevinç yumağı gönül kaynatan ateşin en saf ve en masum sıcaklığında ve en kırmızı taze yanaklarının gamzelerinde akşama ay gibi yıldızlar gibi serpiştirdikleri İlahi tadı Ulvi manayı hayat boyu insanlığın damarlarına işlemiş ve ayaklarının altına kazınmış her harfin uzun boylu gölgesinde ve kısacık bir sızıntıyla kirpiklere düşen mutluluk damlasına bir peri dokunuşu gibi dokunup genişledikçe genişleyen ve çekildikçe çekilen sürmeler gibi Samanyolu gibi sadece rüyalarda görülecek ve gerçek ve hakikat çarşısının fiat biçilemez elmas gibi Cennet köşklerinin varisleri buradan adım adım salına salına gidecek her rengin saf rengini içmiş bedenlere ölüm ne bu dünyada vardır nede ahirette olacaktır!her âşk bir sandal gibi bir vapur gibi bir cemekanlı tren gibi göğü bulutları yaran uçaklar gibi ve milyarlarca galaksinin bulunduğu uzaya akan bir ışık ve bir hak gibi ebedi haya ve ahlak ölçüleriyle muhteşem ve harika hayatların demi ve rayıhası dağılacak ve azıcık sanılan ömür uzadıkça uzayacak mutlulukla!
güzel rüyalar hep genç ve taze durur!!sevgili hanımefendi iyi ki varsınız!
Allah,kelamı kaleme kan kata kata(vere vere)!saygılarımla
".................. bembeyaz köpüğe keser baştan başa Aşkdeniz. "
Bir çeşmede iki ayrı oluk,
Birinde dünyanın en tatlı aşk duygusu akarken,
Diğerinde hüzünlü bir çöküş, fukara bir yürek görülmektedir.
Bu kadar hüzün yüklü bir sevdayı nasıl taşıyabilmiş bu yaşlı yürek...?
Umutla gelmesini beklediği hiç gelmesin be üstadım, başkasına yar olacaksa eğer.
Gençliğine, gücüne ve güzelliğine güvenen her daim hüsranda olur sanırım, dediğiniz gibi " " AŞKDENİZ " aniden bozulursa hava... Gözü sadece parada pulda olan tipler vardır hani, avlarını seçmesini bilen cinsinden.
İhtiyar fukara hiç üzülmesin derim, gelirken rotası belliymiş giderken Frezya'nın.
Bu aşkı ölümsüzleştirmek isteyen kalem, çok güçlü bir kalem. Okurken edebi cümlelerine ve de hikaye anlım üslubuna hayran kaldım üstadın..
Saygılarımla Efendim...