HER KADIN BİR ANAHTARDIR
Eş kavramının olduğu yerde eşitlik vardır. Eşitlik ne kadar adaletlidir o tartışılır.Lâkin medenî kanunlara göre evlendiği kadından şerri kanunun gerektirdiği cariyeliği beklemek de namümkün. Medenî kanunla yaptığı evliliği üç talak da boşamak da namümkün.Zira medeni kanunla başlayan bir yuva yine medeni kanunla son buluyor. (Boşanma davası açmak zorundasınız)
Eşine/ eşlerine adaletle muamele eden peygamberimiz Hz.Muhammed(s.a.v)kendinden 25 yaş büyük Haz.Hatice ile evlenirken tüm malı ve varlığının da sahibi olmuş, Hz. Hatice vefat ettikten sonra bile onun sevdiklerine yine onun malindan ikram ve hediyelerde bulunmuş, yetmemiş Hz. Hatice’ nin sevdiklerine sadece sağlığında değil, ölümünden sonra bile hürmet göstermiştir.
Şu zamanda ise bırakın öldükten sonra ki hurmeti, kadın sağlıklı iken, eşiyle eşit kazanca sahip iken bile ne kendine ne de sevdiklerine hürmet göstermeyen erkekler var maalesef. Medenî kanunla evlendiği eşine sen çalışmazsan zor geçindiririz evi deyip eşinin maddi kazancını kendine geçim nafakasi yaparak kendi maaşını eşine, dostuna, kendi akrabasına istediği gibi tasarruf eden, eşinden gizli hesapları olan, (altın hesabı, katılım payı vs) olan başı sıkışınca şerrî hükümleri diline dolayan, rutin yaşantısında ise medenî hükmünde fevkinin fevkinde bohem bir yaşayış süren erkeklere hitabım.
Bir yuvayı yikan sebeplerden birisi de savurganlık olarak bilinir. Ancak cimrilik ( varyemezlik) de en az savurganlık kadar suçludur.
Oysa toplumumuzun ; Yuvayı dişi kuş yapar doktrini vardır. Bu öyle dilimize dolanmiştir ki erkeği tüm ciddi sorumluluklarından adeta sıyırır, kadına hep idareli( tutumlu) ve sabırlı olması gerektiğini hatırlatır. Öyle ya; yuvayı yapan da yıkan da kadındır!!!! (yılannnnn)
Erkek boşanmak istediğinde bir çırpıda, kadın boşanmak istediğinde..... belki canıyla, belki malıyla, belki de çocuklarıyla tehdide maruz bırakılır. Akabinde tüm suç, kocasına cariye olamayan kadında kalır.
Bina çürük malzemeyle ( eşini sadece güzelligiyle ve malıyla/kazancıyla seçen erkekler) yapılmış zamanla çatlaklar çoğalmış. Bari canlı çıkan olsun içinden diye yıkım emrini veren de mi suç? Yoksa binayı çürük malzemeyle inşa eden mütahitte mi?
Kadının kodlarında cariyelikden daha çok annelik vardır. Anne ise bizim toplumumuzda en yüce değerdir. Peygamberimizin ilk kime hürmet edeyim sorusuna üç kez üst üste annene, annene, annene dedikten sonra babana dediği anne öyle bir annedir ki kendini değerli hissettiğinde/ değer verildiğinde ;
Mutluluk kapısını açan anahtardır,
Huzur kapısını açan anahtardır,
Aileyi yuva yapan anahtardır...
Derler ki;alzheimer anahtarı nereye koyduğunu unutmak değil, anahtarın ne işe yaradığını unutmaktır.
Kadının ne işe yaradığını unutmak, anahtarın ne işe yaradığını unutmak gibidir.Ana/htar unutmak ana/şalteri unutmaktır.Tüm yuvaya ışık saçan ana/şalteri değersizleştirilerek bozmuşsanız yuva buhranlaşır. Siz siz olun ana/htarın(ana/şartelin)ne işe yaradığını unutmayın.
Bir patlarsa maazallah tüm yuva heba olur.
Kadının mutlu olmadığı yerde mutluluk beklemek balığın dahi yüzemediği göle olta atmaya benzer. Ülkü KARA( 22Eylül 2019)
Bunu ancak bir kadın kadına söyleyebilir... gerçek hayatta ise örneğin; anahtarı evde nereye koyduğunu unutan eşine, sen daha bu yaşta böyleysen senin yaşlılığın çekilmez diyen erkeklere alzheimer ile ilgili müthiş bir sözü hatırlatmak isterim. Alzheimer anahtarı nereye koyduğunu unutmak değil, anahtarın ne işe yaradığını unutmaktır.
Günboyu evine, çocuklarına, eşine en azından bugün herkesin severek yiyebileceği ne pişirsem diye gününü zihnî ve bedenî yoğunlukla geçiren tüm kadınlara hakettiği değeri verebilmeyi zûl saymak,ancak alzheimere tutulmuş erkeklere mahsus bir tutum.
DEĞER, DEĞER VERENE
SAÇ SÜPÜRGE EDENE
KÖLE OLSAN GAM DEĞİL
KIYMETİNİ BİLENE . Ülkü KARA