- 390 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Bir Gazi Kızının Hatıra Defterinden
Ne zaman evimde ayrıntılı temizlik yapmaya kalksam rahmetli babamın odasından çıkarıp elime tutuşturduğu ahşap kutudaki 100 yıllık emanetler gelir aklıma. Yaşlı bedenini zorlukla taşıyan ayaklarıyla seker adımlarla yanıma gelip uzatırdı ahşap kutusunu:
----Bunları da havalandır evladım. Ecdadımızın ruhları da belki bu vesileyle şad olur kim bilir?
Sonra O, sonsuzluğa gidince, bana miras olarak kalan kutudaki yadigarları daha sık güneşe çıkarır oldum. Sanki onlarla beraber babamı ve büyük Türk Ulusu’nun varlığı için son nefesini veren, Çanakkale’de, Sakarya’da, Afyon’da toprağa karışan ecdadımızın ruhlarını da güneşe çıkarıyormuşum hissine kapılırdım.
Evimin genel temizliğini yapacağım günler önce o ahşap kutudaki emanete koşardım.
Kutudaki emanetleri balkonda güneş alan bir yerde temiz bezin üzerine döküp tek tek tozlarını, nemini alarak havalandırmaya bırakırdım.Onlar havalanıp güneş aldıkça, sonra üstlerindeki tozları, oksitlenmiş yeşil lekeleri silince içimde derin bir huzur ve ferahlık hissederdim. Akşam güneşi batsa da geceme, içime tarifsiz aydınlıklar doğar huzurla uyurdum.
Sonraki günler o değerli emanetlerin giderek çürümeye, bozulmaya başladığını görünce çocuklarımın fikrini ve desteğini de alarak, mermi kovanlarını tek tek şeffaf vernikle boyayarak bozulmaktan kurtardık. Babam ve arkadaşlarından kalan askerlik fotoğrafları ve eşyalarını koyduğum ’’küçük müzem ’’ dediğim dolaba özenle dizerek yerleştirince daha da huzura erdim.
O camlı dolaba, küçük müzeme her baktığımda babamın cepheden döndüğü gün gözümde tüm ayrıntısıyla canlanır: Saç sakal birbirine karışmış, ayağında çoğu yeri delikler içindeki ayakkabısıyla, kir pas içinde asker formasıyla bahçe kapısından yorgun ama mağrur bakışlarla girmişti.
Önce korkmuştum...
Bakışlarından babam olduğu belliydi ama üzerindeki kıyafetin bozukluğu ve tepeden tırnağa yoğun bir mücadeleden çıkmış yorgun bir insanın babam olabileceğine inanamamıştım. Çünkü babam yorgunluk nedir bilmeyen bir insandı. Az uyur, çok çalışır, çok üretir dinlenmek nedir bilmezdi.
Birkaç güne iyice dinlenip üzerinde yük gibi duran ayların kirini, ağırlığını hafifletince babamı ve yaşadıklarını daha iyi ve net olarak anlamış olduk ailece.
Ankara’ya kadar dayanan düşmana teslim etmemişlerdi vatan toprağını. Dişe diş, göğüs göğüse ölümüne savaşıp galip gelmişlerdi.
Başlarındaki büyük komutan Mustafa Kemal onlara ’’Size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum’’ demiş ve ölümüne savaşmışlardı.
Cepheden dönerken de, geçtiği yerlerde dağlara, ovalara yayılan boş mermi ve şarapnel parçalarını da bez torbasına doldurup getirmişti.Güneşlendirmek için temiz beze dizdiğimiz parçalara baktıkça gözleri nemlenirdi babamın.Bir yandan o muhteşem zaferin gururu bir yandan da gözünün önünde şehit olan onlarca arkadaşının yokluğu ve acısını hatırlar gözlerinden oluk oluk yaşlar boşalırdı.
Ömrünün son günlerinde, sol kolunda giderek çekilmez ağrılar veren, bazen kolunu kıpırdatamayacak duruma gelmesinden endişe etmeye başladık.Babam kabul etmese de ikna ederek hastahanede detaylı bir muayeneye götürdük. Doktorumuzun isteğiyle çektirdiğimiz röntgende kolunun üst tarafında şarapnel parçası görüntülendi.
Afyon’da düşmanla mücadele verdikleri yerde kolundan yara aldığını ilk anda anlayamamış.Yunanlıların İzmir’den sürülme haberini aldıklarında rahat bir nefes almaya başlayınca tüm kahramanlar, babamda o gün farketmiş kolunun kenarındaki yarayı.Düşman birliklerinin topraklardan sürülmesi sonrasında zafer heyecanı ve yaşadıkları büyük gurur kimsenin içinde yara bere bırakmamış. Babam da savaş sonrası terhis olunca ’’bir çaresine bakarız elbet ’’ diyerek kolunu iyice sargılatarak düşmüş köyünün yoluna. Aylarca dağlar, ovalar köyleri aşarak eve geldiğinde şarapnel parçası da kolunun içine iyice yerleşip kalmış öylece.
Muayene sonrası durumu anlayıp babama ’’neden bize söylemedin, bir çare aramadın’’ diye sitem etsek de aldırmadı. Yine cepheden döndüğü gündeki gibi yüzünde taşıdığı gurur ve mağrurlu bakışıyla konuştu:
Aylarca yoklukla, imkansızlıkla, kıt koşullarda yer gök düşman kaynayan memleket toprağını selamete çıkarmak için uğraşmışız, kazanmışız da bir ufacık demir parçası varsın olsun içimizde.Varsın bu da o büyük zaferin armağanı olsun kızım. Hem Mustafa Kemal ne demişti:
“Zafer, zafer benimdir diyebilenindir’’
İyi ki bu ülkenin evladı olmuşuz babacığım. İyi ki benim ecdadım olarak din, dil, ırk ayrımı yapmadan tek yürek olup bu güzel vatanı ölümüne koruyup kollamışsınız.
Ruhlarınız şad olsun.🇹🇷❤️
Gazi Kızının Anılarından- Gülsen Dede-
30 Ağustos
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.