- 659 Okunma
- 3 Yorum
- 3 Beğeni
Çocuklarımızı Bekleyen Tehlikelerin Farkında mıyız?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Yazık ki bizler çok kötü anlamlar yüklenmiş kelimelerin yanına en olmaması gereken ’şey’i koymuşuz; çocuk...
Hayatın en özgür, en masum ve en mutlu dönemini yaşayan çocukların maruz kaldıkları onlarca büyük tehlike var. En önemlilerinden biri mesela; duygusal, fiziksel ve cinsel istismara uğramaları. Yaşadığı taciz, tecavüz, ensest, çocuğun ruhsal dünyasında tamiri çok zor yaralar açıyor, çocuğun gelişimini en üst düzeyde tamamlamasını, potansiyelini gerçekleştirmesini önlüyor.
Çocuğun yaşadığı her türlü istismar kurşun yarası gibi. Çocukluk döneminde yaşanan istismar, hayatı boyunca çocukta travma etkisine sebep oluyor.
Peki çocuk istismarı sadece en yaygın olarak bilinen taciz, ensest ya da pedofili gibi cinsellik konularında mı yaşanıyor? Hayır… Gözden kaçırılan bir durum daha var ki o da yüzlerce çocuğun terör örgütlerince kaçırılması ve birer ölüm makinesi olarak yetiştirilmesi. 2019 verilerine göre 35 yılda 20 bin çocuk PKK terör örgütü için dağa götürüldü.
Çocukların suça itilmesinde istismarın etkisi büyük. Maruz kaldıkları çirkin ve yanlış davranışlar çocukları birer suç makinesine dönüştürüyor. İstismar, en önemli çocuk hakkı ihlallerinden biri.
Çocuklar için bir başka tehlike ise eşcinsellik. Medya, eşcinselliği bir "cinsel tercih" konusu olarak gören dünya görüşünü yaygınlaştırarak ağır bir toplumsal yükümlülüğü de üstleniyor. Özellikle tv programlarında ve dizi filmlerde eşcinsel karakterlere yer vererek, hatta yemek programlarında erkek ve bayan yarışmacıların yanı sıra bir de eşcinsel yarışmacı tercih edilerek topluma 3. cins telkini veriliyor. Hatta çocuklara yönelik televizyon dizilerinde eşcinsel karakterler ekranlara geliyor. Bütün bunlar masum olabilir mi sizce?..
Örneğin, BBC’nin çocukları hedef alan LGBT propagandaları, araştırmacı Murat Soydan’ın bu konu üzerine detaylı bilgiler verdiği videoda söz ettiği gibi transseksüelliği çocuklar için göz kamaştırıcı hale getirmesi sadece birkaç münferit örnek mi?
Çağdaş anne baba olma adına çocuklarının eşcinsel olması durumunda özgür olması gerektiğini düşünen anne babalar var. Çocuklarının nasıl bir eğitim alacağı, hangi okula gideceği, yazın hangi sosyal faaliyette bulunacağı gibi konularda kararları kendileri alırken, neye inanacağını, nasıl yaşayacağını çocuğun ileride kendi kararıyla almasının daha uygun olacağını düşünmeleri ilginç bir mantık. Güzel ahlâka ve gerçek iyiye çocuğunu yönlendirmekle sorumlu değil mi anne baba?
Çocukların eşcinsel çiftlere evlatlık olarak verilmesi de büyük bir sorun. Binlerce çocuk var bu durumda ve binlercesi de verilmek üzere bekliyor. Nesli ifsad projesi bu… Küresel firmalar reklam panolarında/filmlerinde eşcinsellik mesajlarını artık subliminal olarak değil, direkt veriyorlar. Birçok firma tanıtımlarında aile olarak iki eşcinsel ve çocuk resimlerini kullanıyor. UNICEF gibi dünya üzerinde zarar gören çocukları koruduğunu iddia edip aynı zamanda bu çocuklara fiziksel ve duygusal olarak zarar veren LGBTI’yi destekleyen paylaşım yapması acayip değil mi? Arkasında küresel/derin, organize ve finansmanı güçlü bir yapı bulunan tehlikenin farkında mısınız?
Çocuklar konusunda en önemli tehlikelerden biri de kayıp çocuklar. Missing Children Europe (Avrupa’nın Kayıp Çocukları) tarafından yapılan açıklamada, Avrupa Birliği ülkelerinde her iki dakikada bir çocuğun, her yıl 250 bin çocuğun kaybolduğu açıklandı. Ayrıca bu çocukların niçin kayboldukları, kaybolduklarında başlarına neler geldiği konusunda kapsamlı bilginin toplanmasının zor olduğu belirtildi. Tüm dünyada ise her yıl 2 milyon 700 bin çocuk kayboluyor ve akıbetleri de belli değil.
Geçtiğimiz günlerde ABD’li oyuncu Sandra Bullock’un genç gözükmek için kendisine çocuk derisi enjekte ettirdiğini açıklamasının ardından bu konu yeniden gündeme geldi. Aslında bu olay, batının neden yalnızca çocuk mülteci kabul ettiğini ve sadece Almanya’da 10 bin kayıp mülteci çocuk olduğunu anlamamız için çok önemli bir hatırlatmaydı.
Birçok ünlü ve Hollywood yıldızı genç kalmak için kendilerine çocuk derisi enjekte ediyor. Ayrıca "adrenochrom" yöntemiyle de çocuk kanını kullanıyorlar. Kimyasal bir hormon olan andrenochrome, yaşlanmayı tersine çeviriyor. Okült/ezoterik tarikat mensubu elitler çocukları ‘kurban’ ederek, bu yöntemi kullanıyorlar. Büyük bir çocuk kaçakçılığı endüstrisi oluşturulmuş maalesef.
İnsanların bu gerçekler konusunda aydınlatılmaları çok gerekli ve önemli. Bu konuda kendilerine sorumluluk düşen kurumlar, gönüllü sivil toplum kuruluşları ve vakıflarla birlikte hareket ederek bu görevi üstlenmeli.
Bu yazıyı yazarken tevafuk, Fadime Özkan’ın, “Çocuklar kan değil can bağıyla da kardeş olabilir” deyip evini kalbini açmaya hazır olan insanları, bir ev ve aile özlemiyle yaşayan 14 bin çocuğa yuva olmaya davet ettiği yazısına rastladım.
Okurken, önceki Ramazan ayında bir akşam yaşadığım olay hatırıma geldi. Yukarıdaki şeytanî oyunlardan sonra paylaşacağım olay, dilerim güzel insanların sayısının da fazla olduğuna dair sizlerin de umudunuzu artırır.
O akşam arkadaşlarımla iftar için gittiğim restoranın kapalı girişinde, üzerinde ‘Koruyucu Aile İftarı’ yazan ışıklı bir pano dikkatimi çekti. Görevliye sordum, sıklıkla bu organizasyonun yapıldığını söyledi. Bahçede otururken kimi kucaklarındaki, kimi ellerinden tuttukları çocuklarıyla içeriye giren koruyucu anne babaları takdirle izledim.
İftar sonrası restoranın giriş salonunda çocuklar için hazırlanmış oyun parkında, Down sendromlu sevimli bir kız çocuk gördüm. “Davetli ailelerden birinin öz çocuğu olmalı, bir ailenin Down sendromlu bir çocuğa koruyucu olması uzak bir ihtimal” diye düşündüm.
Biraz izledikten sonra bir bayanın onunla ilgilendiğini gördüm; anne olmalıydı. Gidip tanıştım. Yanılmışım; koruyucu anneymiş. 8 yaşındaki o tatlı kızı, 6 aylıkken ve durumunu bilerek sahiplenmişler. Anne babası, engelli olduğu için bakamayacaklarını söyleyip doğduktan hemen sonra yetimhaneye bırakmış ve bu merhametli insanlar şefkat kanatlarını üzerine gerip ona bir yuva ve iki de ağabey vermişler.
Allah’ın merhametinin annelerdeki tecellisinin kanıtıydı o anne. Uzun uzun konuştuk... Peki ya baba? Merak ettim, çünkü çocuğunun engelini kabullenmeyen hatta bu yüzden evini terk eden babalar olduğunu duymuştum. Birazdan baba geldi; kızlarını almaya birlikte karar verdiklerini anlatırken sözlerindeki, kızına bakarken gözlerindeki sevgiyi hissetmemek mümkün değildi.
Dilerim merhametli insanların kalbinden yansıyan o ışık, çocukların yolunu hep aydınlatsın. Allah vicdanlı insanların sayısını kat kat kılsın, tüm çocukları, şeytanî planları için kullanmak isteyen küresel, organize yapıların kötülüklerinden esirgesin.
Yeni Dünya/Hanımefendi Dergisi, Ağustos
YORUMLAR
tebrik ederim kardeşim...
"Çağdaş anne baba olma adına çocuklarının eşcinsel olması durumunda özgür olması gerektiğini düşünen anne babalar var. Çocuklarının nasıl bir eğitim alacağı, hangi okula gideceği, yazın hangi sosyal faaliyette bulunacağı gibi konularda kararları kendileri alırken, neye inanacağını, nasıl yaşayacağını çocuğun ileride kendi kararıyla almasının daha uygun olacağını düşünmeleri ilginç bir mantık. Güzel ahlâka ve gerçek iyiye çocuğunu yönlendirmekle sorumlu değil mi anne baba?"
böyle sorular sormamalısınız!.
cısss sorular sormak yasakkk...
yazınız gerçekleri tokat gibi bir bir vurmuş yüzümüze
ama biz alıştık
çocuklarımız can çekişirken biz uyumaya devam ediyoruz
çocukların çığlıklarına kulaklarımız kapalı
duymuyoruz görmüyoruz söylemiyoruz
yazmak kaldı elimizde );
ne olur en azından yazmamıza karışmayın
çatlayalım mı ?
))):
Çocuk derisi enjekte haberini okumuştum, midem bulandı, genelde de bir çok dizide de dediğiniz gibi cinsiyetsizlik veya kıza kıza, erkek erkeğe birliktelikler bir şekilde senaryoya dahil ediliyor.
Tabii tüm bunlar yapılırken de düşünmek lazım, türk senaristleri veya oyuncu, sanatçılarımız yetiştirilmesini kim üstleniyor. Sosyokültürel geçmişimizde tiyatroya her zaman mesafeli durdu erklerimiz. sahne oyunları genelde yönetimi eleştiriler gösterimler ortaya koyduğu için sevilmedi, desteklenmedi pek. Yıllardır ülkemizde de bir şekilde sanatçılar topa tutuldu veya kullanıldı, ramazanlarda şarkıcı ve türküçülerin ezan okuması buna en güzel örneklerden olabilir. Bir çok Atatürkçü sanatçıya da baskı kurulduğu gazete haberlerinden, internet haberlerinden okuyoruz. en güzel örneği de metin akpınar olabilir, yılların emaktarı mahkeme köşelerinde süründürülüyor malesef. ne için??? İki kelam ettiği için mi, iki eleştiride bulunduğu için mi???
tv ve sinema sektörünü tarihi diziler ile insanları oy devşirmek için kullanacağımıza, sanatçı ve sanatçılara gerçek değeri verebilirsek, belki de sinema ve tiyatroda kendi ekolümüzü oluşturabiliriz. lakin bu genel kabulle bu mümkün gözükmüyor.
geenlerde bir haber çıkmıştı bir internet sitesindeki bazı mal ve malzemelerin çok aşırı fiyatlı olmasının, aslında o mal ve malzemelerin aslında bebek ve çocuk ticareti için perde olduğuyla ilgiliydi.
ülkemizde 17 yaş sanırım evlilik yaşı, hakim bazı durumlarda 16 yaşında bu izni verebiliyor. lakin genel kültürümüze baktığımızda ise 12-13 yaşında çocukların bile evlendirildiği veya bu yaşlarda kızlarla evlenenlerin olduğu da haberlere çıkıyor. dünya genelinde ekseri 9-20 yaş arası bir kabul var..
çocuklarımız ekseri dini eğitim altında dini yurtlara ve camilere gönderiliyor, dinsel cinsel olgunluk yaşı ise çok küçük, ergenlikle birlikte çocuklar "birey" sayılıyor neredeyse.. bu mantıklı veya ilmi mi düşünmek lazım?
kreşler, anaokulları aldı başını gitti. sonuçta "ana" okulu deniliyor başında annesi yok .
anne baba iş hayatının getirdiği sorumluluk gereği çocuklarıyla ilgilenemediği için erken yaşlarda çeşitli kurumlara gönderiyor çocuklarını. bu da başka bir sorun.
çok önemli bir konu aslında. lakin her konunun dinle bağdaştırılması da yanlış değil mi?? dinle bağdaştırmadım denilemez çünkü "şeytani" ibaresi geçtiği için muhakkak deniliyor ki; dine sarılın. insanların yaptığı basiretsizlikleri, ahlaksızlıkları şeytana yüklemek de ne kadar doğru ki..şeytan bunun neresinde ??? yapan insan eden insan bu zulümleri...
bu çağda, dünyanın nüfusunun 8 milyar mı geçti sanırım, insan yetiştirmek çocuk yetiştirmek başlı başına bir sorun. şehir hayatları son 200 yılda aşırı derecede yoğunlaştı.. öyle yada böyle insan doğumu ve üretimine mühadalede bulunulacak gibi..
"Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, Türkiye'de son 9 yılda toplam 104 bin 531 çocuk kayboldu. "2018 internetten aldım kaynağı..yani 2009-2018 yılları arasında 11,614 çocuğumuz kayıp. kaçı bulundu ki??
dünya fazla kasvetli bir hale bürünüyor gitgide.. bir de her yerde kameralar varken bu kayıpların oluşması gerçekten çok düşündürücü..
olumlu haber okumak neredeyse istisna olmaya başladı ne zamandır..
kaleminize sağlık.
saygıyla.
Bir Dünyevî tarafından 9/11/2020 2:55:03 AM zamanında düzenlenmiştir.
muhterem yazar,
gözün önündeki merteği görmeyip,
bilmem neredeki direğe methiye neyin nesidir Allah aşkına!
ey yurdum, fakirliğin dibine vurmuş ve ümidi kesmişlikten tutup çocuğunu, sabiyi " din" ya,
ve de genel kabul, tutup o herkesten özür dileyerek .... çocuklarıyla dolu yurda vermişsin...
uçuyoruz diyor muktedirler, uçuyormuşuz !
çocuklarımıza taciz, tecavüz gırla be namussuzlar, nasıl sessiz kalıyorsunuz !
eyvallah.