- 280 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Gece yarısı notları
.. usulca girdi içeri. Farketmedim bile sessizliğini, zaten kendini farkettirmek gereği de duymamıştı.. garip, sıcak, huzurlu, sakin...
onu fiilen tanıdıktan uzun zaman sonra aslen o gece tanımıştım.. neydi onu sevdiren? Neydi yanında ki var olan huzur? Kendini farkettirmek için yaptığı birşey de yoktu halbuki. Kelimelerin yalınlığı gibi yalnız gelmişti.. yanlışlarını ya da kusurlarını örtmek için bir çabası yoktu.. söylediklerimi - eğer ciddi bir konuysa- dikkatlice dinler, açık ve net cümleler ile cevap verir, aksi bir durumda munzur bir gülümseme yerleşirdi gözlerinin en derinine..
her insan gibi onun da perdelerinin arkasında sakladığı ve adına "kendi gerceklerimiz" dediğimiz anılarının puslu görüntüsünü görüyordum, hayal-meyal seçilen kimi hayalet siluetler, kimi uzayan şikayetler, hayatın ve yasanmisliklarin iz bırakmış yaraları... bana çok benziyordu üstelik. Bu kadar sevmeye engel yılların üstüne tekrar içimde bir huzur yaratan bu kadını görmediğim anlarda özlemeye başlamıştım.. aklımda her geçen dakika büyüyen bir fikir ordusu beynimi kuşatmış, fikrimi ve zihnimi darma duman etmiş bir biçimde fethetmeye hazır bir tabur asker gibi ele geçirmişti her yeri.. bilmeden.. görmeden.. belki de farkindaydi olup bitenin ama...
Aradan geçen onca yıl sonunda elime tekrar kalem aldıran ve beni satırlar arasına düşüren bu kadın kimdi? Nerden çıkmıştı? Hayatımın merkezine nasıl girmişti?
Ne o farkındaydı ne de ben fark edebilmiştim.. oysa söz vermiştim kendime aynı yolların ortasında kalmayacağıma dair..
Şimdi onun bilmediği bir yerlerde , kaybettiğimi sandığım benliğimin parçaları duruyordu karşımda.. aklımın ve kalbimin yitirdiği, bende eksik kalmış ne varsa öylece orada gelişigüzel duruyordu. Sonra sevdiğim bir yazarın bir şiiri geldi aklıma..
"...sevmek gibi geliyordu herşey , sevmek gibi gidiyordu kadın; adının anlattığı canın teni yakmasaydı ve boşanmak için en az iki şahit gerekiyordu.."
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.