- 298 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
SYLVİA PLATH
Silvia Plath 1963 başlarında Londra’da intihar ettiği zaman ’’ The Colossus and Other Poem ’’ adlı kitabı İngiltere ve Amerika’da basılmış, ayrıca öbür şiirleri İngiliz ve Amerikan dergilerinde yayımlanan yeterince ünlü bir genç şairdi. Ne var ki, ölümünden sonra yayımlanan ’’Ariel ’’ adlı şiir kitabıyla ’’ The Bell Jar ’’ adlı romanı ve intihar olayının yarattığı söylentiler bir Sylvia Plath Efsanesi’nin oluşmasına yol açtı. Boston’da doğan Sylvia Plath Smith Kolejini bitirdikten sonra İngiltere’ye Cambridge Üniversitesine gitmiş, burada tanıştığı genç İngiliz şairi Ted Hughes’le evlenmişti. Cambridge’deki öğrenimini tamamladıktan sonra İngiltere’ye dönmüştür. Kendisi altı yaşındayken babasının ölmüş olması Sylvia Plath’ın ruhsal dengesini sarsan önemli bir olaydı. Çocukluk yıllarında da bir kaç kere kendini öldürmeye kalkışan Pylath, evlilik hayatının geçirdiği sarsıntılar yüzünden yeniden bunalımlı bir döneme girdi ve intihar temasının ağırlık kazandığı şiirler yazdı. Bu yoğun yaşantıyı tam bir içtenlikle dile getirmenin mantıksal sonucu bel ki de gerçekten intihar etmekten başka bir şey değildi. Sylvia Plath’ın kişisel bunalımını şiirinin ham maddesi olarak kullanması kişisel yaşantı şairlerinden biri sayılmasına yol açtı. Şiirleriyle ilgili açıklamalarında Lowel, Elizabeth Bishop gibi şairlerden pek çok şey öğrendiğini belirten Sylvia Plath’ın bu özelliğini ortaya koyan en başarılı şiirlerinden biri ’’ Lady Lazarus ’’ tur. Bu şiirde Plath’ın özel dramı, yani başarısızlıkla sonuçlanan intihar girişimleri, çarpıcı bir gösteriymiş gibi sergilenirken, bu gösterinin seyircileri de ’ağzı çekirdekli bir kalabalık’ olarak tanımlamakta onu öldürenin biraz da ölümü büyük bir vurdumduymazlıkla seyreden bu kalabalık olduğu sezdirilmektedir. Nazilerin cinayetleri, yaşayan insan organizmasının bir abajura, bir kağıt ağırlığına, bir çarşafa dönüşmesini nasıl sağladıysa, bu cinayetlerde ağzı çekirdekli kalabalığın vurdumduymazlığının da bir payı olduğu dolaylı bir dille ileri sürülmektedir. Sylvia Plath’ın ölümünden sonra yayımlanan kitaplarındaki şiirlerinde de çarpıcı imgeleri, hayatla ölüm arasında gidip gelen güçlü ritimleri görüp duymadan edemeyiz.
Dünya edebiyatına damgasını vurmuş bu güzel insanı ’’ Lady Lazarus ’’ adlı şiiriyle selamlıyorum:
Bak, gene yaptım işte.
Her on yılda bir
Nasılsa buluyorum bir yolunu –
Bir çeşit yürüyen mucize, derim
Bir Nazi abajuru kadar parlak,
Sağ ayağım
Bir kağıt baskısı,
Yüzüm, şekilsiz, ince
Yahudiden bir çarşaf.
Sıyır örtüyü
Ey benim düşmanım.
Nasıl, ürkütüyor muyum? –
Bumum, göz oyuklarım, eksik dişlerimle?
Bu kokan soluk
Bir günde gider.
Çok geçmez, çok geçmez
Mezar kovuğumun yediği etim
Yerini bulur üstümde
Ve ben gülümseyen bir kadın.
Daha otuzuncu baharımda.
Kedi gibi dokuz canlı.
Bu üçüncüsü şimdilik.
Ne aşağılık iş
Yok etmek her on yılı.
Nasıl milyonlarca lif.
Seyretmek için doluşan
Ağzı çekirdekli kalabalık
Soyuyorlar beni elleriyle, ayaklarıyla-
İşte büyük striptiz.
Baylar, bayanlar,
Bunlar ellerim,
Bunlar dizlerim.
Bir deri bir kemik olabilirim,
Gene de tıpatıp aynı kadınım.
On yaşındaydım ilk keresinde.
Kazaydı.
Kararlıydım ikincisinde
Sonunu getirmeye ve geri dönmemeye.
Bir deniz kabuğu gibi
Kapanmış sallanıyordum.
Durmadan çağırmaları, yapışkan inciler gibi
Bir bir ayıklamaları gerekti böcekleri üstümden.
Ölmek
Bir sanattır, her şey gibi.
Eşsiz bir ustalıkla yapıyorum bu işi.
Öyle ustaca ki insana korkunç geliyor.
Öyle ustaca ki gerçeklik duygusu veriyor.
Bu konuda iddialıyım sanırım.
Bu iş güç değildir bir hücredeyseniz eğer.
Güç değil bu işi yapıp hiç kımıldamamak.
Güç olan güpegündüz
Büyük bir gösterişle
Aynı yere, aynı yüze, aynı hoyrat
Bağrışmaya dönmek:
‘Bir mucize!’
işte bu beni yıkan.
Bir ücreti var.
Yaralarıma bakmanın, bir ücreti var
Nabzımı yoklamanın –
Gerçekten atıyor kalbim.
Bir ücreti var, büyük bir ücreti var hem de
Bir sözümü duymanın, dokunmanın,
Kanımın bir damlasının
Ya da saçımın, giysilerimin bir parçasının.
Ya, ya, Herr Doktor.
YA, Herr Düşman.
Sizin eserinizim ben,
Sizin değerli eşyanız,
O som altından bebek
Hani bir çığlıkta eriyen.
Dönüyorum ve yanıyorum.
Büyük ilginizi küçümsediğimi sanmayın.
Küller, küller-
Karıştırıp duruyorsunuz.
Et, kemik, başka bir şey yok –
Bir kalıp sabun,
Bir nişan yüzüğü,
Bir diş dolgusu, altın.
Herr Tanrı, Herr İblis
Sakının
Sakının.
Küllerin arasından
Kızıl saçlarımla dirilip doğruluyorum
Ve solurcasına insan yiyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.