- 381 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ARKADAŞINI KAN TUTTU
Arkadaşını Kan Tuttu
Akşam saatlerinden sonra gelen bir ihbar üzerine Karakol Komutanı Başçavuş,
Yanına nöbeti olmayan bir arkadaşını al aşağıda cip var hazır olup bekleyin, hemen geliyorum.
---Emredersin Komutanım!
Karakol yazıcısına nöbeti olmayanların listesini çıkarmasını söyle.
---Saffet arkadaşım müsait yarın akşama kadar nöbeti yok.
---Tamam, ben ona söylerim.
Yan odada askerler dinleniyordu, aynı zamanda orada yemek yiyorlardı.
---Saffet hemen hazırlan göreve gidiyoruz. Cip aşağıda bekliyor. Komutanım söyledi beraber gideceğiz.
---Tamam, hemen hazırlanıyorum o zaman,
Yaklaşık beş dakika sonra arabaya binmiş bekliyorlardı. Az sonra Karakol komutanı da gelir gelmez aracı kullanan arkadaş marşa basmıştı bile.
Çatalca’nın ışıltılı sokakları geride kalmış Jipimiz zifiri karanlıkta yol alıyordu. Ana yoldan ayrıldıktan sonra yollar bir hayli daralmış, virajlar bazen bayır aşağı, bazen bayır yukarı hızla gidiyorduk. Ormanlık alandan giderken arabanın önüne ara sıra boz renkli yaban tavşanları çıkıyordu. Araba durduğu zaman hemen ağaçların arasında kayboluyorlardı. Araba durmazsa ışığın önünden son sürat koşuyorlardı. Hava yaz havası olduğu için gecenin sessizliğinde hızla yol alırken arabanın içi bir hayli sıcak olmuştu. Bir an önce yolun bitmesini istiyorduk.
Karakoldan ayrılalı herhalde bir saatten fazla olmuştu. Karaca köy’e vardığımızda arabadan indiğimizde yatsı ezanı okunuyordu köyün köhne minaresinden. Köy meydanında durunca köy bekçisi hemen yanımıza geldi.
---Hoş geldiniz Kumandanım.
---Hoş bulduk. Muhtar nerelerde.
---Muhtar az önce yukarıdaki Kahve deydi. Ben hemen haber veririm Kumandanım. Siz buyurun bi soluklanıverin. Oğlum bak Kumandanımızla ilgilen ben muhtara bakıverip de gelim.
---Ne içersiniz Kumandanım.
---Çay ver bize hemen.
---Derhal Kumandanım.
Biz çayımızı daha bitirmeden yukarıdan hızlı adımlarla muhtarla bekçi geliyordu.
---Kumandanım hoş geldiniz.
---Denizden çıkan ceset için mi? Geldiniz. Biz haber vermiştik.
---Evet, ne? Taraf da.
Tamam, Kumandanım çaylarınızı için, ceset kaçmıyo abe. Bulgar mışmı ne boynunda bi kolye va, üzerinde ‘’Bulgaria’’ diye bir yazı vadı.
---Tamam, tamam bakarız, hemen gidelim.
Tekrar arabalara binip sahile indik. Arabaları az yukarıda bırakıp karanlıkta kumsalda yürümeye başladık. Dalga sesleri kulaklarımızda püfür, püfür esen denizin iyotlu yosun kokusu burnumuza geliyordu. El fenerlerinde deniz köpük, köpük dalgaları neredeyse ayaklarımıza kadar geliyordu.
Daha önceden savcılığa bildirilmiş, kaldırılıp İstanbul Adli tıp morguna teslim edilecekti. Biz orada incelerken sahilden birden bir kamyon sesi duyuldu. Karar verilmiş damperli kamyonla götürülecekti. Kamyon sahilde bir iki manevra yaptıktan sonra cesedin yanına kadar itinayla yanaştı.
Aşırı şekilde şişmiş cesedi hep beraber dampere koyduk. Komutanımız bize son direktifini verdi. Bunu İstanbul’a morga götürün dedi. Alelacele kamyona bindik Saffet’le, Şoför arabayı çalıştırmasıyla büyük bir homurtuyla yumuşak kumsalda yol almaya başladı.
Kamyon farlarının aydınlatmasıyla durmadan kumsalı döven köpüklü beyaz dalgaları artık geride kalmış köy yoluna girmiştik. Virajlı inişli çıkışlı yollardan sonra yaklaşık bir saat sonra Çatalca’ya gelmiştik. Oradan da İstanbul’a gelecektik.
Büyükçekmece’den anayola girince gece geç vakit olmasına rağmen trafik bir hayli hızlandı. Morgun önüne geldiğimiz de saat gece bir buçuğa geliyordu. Arabamızın durmasıyla morg nöbetçisi yanımıza geldi.
---Arabada ceset var denizden çıktı,
---Haberim var Karaca köy sahilinde değimli.
---Evet.
---İçeriden önce bir sedye ayarlayalım sen gel benimle. Tüfekleri arkadaşın tutuversin.
Üçümüz içeriye girdik şoför arabanın yanın beklerken, o önde ben arkadan bir odaya girdik. Sedyelerin üzerinde otopsi yapılmış cesetler vardı. Yan tarafta çekmeceli ceset buzdolapları güldür, güldür çalışıyordu.
---Bunlarda ne var böyle çalışıyor,
---Görmek ister mi? sin.
Adam aniden çekmeceyi çekmez mi her çekmecede bir ceset,
---Haydi, şu sedyeye bir bakalım dedi.
İleride bir sedye vardı üzerinde bir çaput parçası vardı, sedyenin diğer ucundan tutmamı söyledi, yana eğelim üzerindeki çaput düşsün dedi. Eğer eğmez içinden çaputla beraber kan akmaz mı, meğer o bir cesetmiş,
O arada kapının yanında bir tıkırtı oldu geriye döndüğümde uzun boylu arkadaşım Saffet üzerinde tüfeklerle düşmek üzereyken yakaladım.
---Ne oldu sana hayrola.
Morg görevlisi uzaktan bağırdı.
---Derhal onu dışarı çıkar! Arkadaşını kan tuttu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.