Özlem mi acı mı ? (Bölüm I)
Anlatılacak gibi değil yaşamdan ayrılman. Nereden başlasam bilemiyorum. Şiirler yazdım. Anlatamadım. Kaybedilmiş sevgiliye günceler yazdım o da olmadı. Her an aklımdan İstanbul trafiği gibi kalabalık, eski Çoruh nehri gibi hızlı geçen kelimeleri toparlayamıyorum. Yan yana getirmek ne kadar zor geliyor.
Neyi anlatmam gerektiğini de bilemiyorum. Çektiğim acıları mı ? Senle geçen günlere olan özlemimi mi ? Gelecekte planladığımız ama yaşayamayacak olduğumuz yaşamımızı mı ? Ölmeden önce çektiğin çileleri mi ? Aslında bildiğimiz, ama alelade insanlar olduğumuz için aşkımızın nedenli büyük olduğunu düşünmek istemediğimizi mi? Bu kadar soru içinde boğulmadan, birinden başlayıp yazamaya başlayayım.
Aslında seni sevdiğim için değil kıskandığım için evlenme teklifi ettim sana 22 Nisan 1998 yılında. Seni isteyenler çoğaldı. Çoğu da beni aracı kılmaya başladı. Bir tanesine evet deseydin belki de düğününde göbek atacaktım. Kesinlikle iki tane bilezik takardım. Tüm çalışanlarıma yaptığım gibi. 23 Nisan 1998 perşembe günü "Tamam" demen de çok erkendi. Belki biraz bekleseydin vazgeçerdin. Sen de çok sevdiğini, bana aşık olduğunu hiç düşünmedin. Zaten değildin de sanırım. Dediğin gibi hoş, iyi kalpli, düşünceli biriydim. Memlekete göre aşırı nazik, hoşgörülü biri olduğumu düşünüyordun. Sana göre de çok uzun ve iri idim. Bu seni biraz düşündürmüştür muhakkak. Hiç söylemedin ama tahmin edebiliyordum. O günlerde bana en çok dokunan lafın ki her zaman sana hatırlatarak deli ederdim seni, "Gelecekte başka birini sevebilmekten korkuyorum" demen idi. Bu beni çok kırmıştı. Ama öyle de dürüstçe bir laftı ki, daha ilk günden aramızda dürüstlüğün önemi, kendini göstermişti. Son güne kadar birbirimize yalan söylemedik. Belki söylemediğimiz şeyler vardı. Mesela ben sana fotoğraf makinesini alırken söyledim ama makineden pahalı objektifi alırken söylemedim. Görünce bir hafta konuşmadın ya neyse.
Tek ciddi yalanım, Öleceğin Temmuz ayını hesaplamıştım. Ama sana "tedavi olmasan en az beş yıl yaşarsın, Tedavi ile 15- 20 yıl iyi beslenir kendine bakarsan 40 yıl yaşarsın" demiştim. Ama çok yakın arkadaşlarımdan ki biri senin, hem amca olu hemde Teyze oğlun Gökçen. Bir diğeri Flütçümüz Gökhan. Sanırım Teyze kızın Kuaför Hatice’ye söyledim. Kardeşin ve Ablana da sonraları açıklamak zorunda kaldım ama günü vermedim. Veremezdim de. Ciddi bir yalan. Seni çok derinden etkileyen bir yalan. Vebali üzerimde. sen de olsan söylerdin. Ama içimde bir acı olarak hep kalacak.
Gelecekte başka birini hiç sevmedin. Ama söylediğin kadarını biliyorum. Gelecekte beni sevdin. O kadar sevdin ki, aynı mezarda yatmaya bile razı idin. Ben sana aynı tavada eriyip tek hale gelmeyi söylediğimde bile gülmeyip teyit etmiştin. Böbürlenip ne büyük aşkmış bizimki demek yanlış olur. Çok güzel, Katıksız, sade bir aşkımız vardı aramızda. Bazen baba kız olurdu. Bazen Çok yakın arkadaş. Bazen sevgili. bazen ana oğul. Hepsinden biraz vardı. Kimin erkek kimin kadın olduğunu hiç sorgulamadık. Öyle bir ayrım da yapmadık zaten. Benim tembelliğim dışında hiç bir sorun yoktu.
Kıskançlık konusunda da senin sevgin beni aşıyordu. Ben kıskançlığımı göstermesem bile dayanamıyor, ufak laflarla taciz ediyordum. Hiç kızmadın. Hoşuna gidiyordu herhalde. Sen hiç belli etmedin. Ben kadınlara voleybol öğretirken gıkın çıkmıyordu. Fotoğraf derslerinde erkeklerden çok kadınların olmasını yada kadın korolarına eğitim vermemi hiç sorun etmedin. Belki de bana göstermedin bilemiyorum. Spora, Müziğe, Fotoğrafa ve Eğitime olan sevgime hiç karşı gelmedin. Ben sana asla izin vermezdim. Mümkün değildi. Bana güvendiğinden değil sanırım. Ben her zaman çok rahat aldanan biri oldum. Kimseye kolay kolay yok demeyeceğimi senden daha iyi bilen yoktur. Hal böyle iken bir kez olsun bu etkinlikler’ime engel olmadın. Hep destek verdin. Belki sana iyi anlatmıştım sevdiğim şeyleri ondan mı yoksa benim mutlu olduğum an sende mutlu olduğundan mı bilemiyorum. Bunları yaparken ben sen olunca daha mutlu oluyordum. ama hepsine gelebilme şansın olmuyordu. Niye o zaman sormadım?
Son üç yılımız çok acımasızdı. Her seferinde aksilikler. Engeller ardı ardına sıralanıyordu. Sağlık anlamında her işimiz düzgün yürümüyordu. Aslında 2015 yılında emekli olabiliyordum. Allahsız Siyasetçi pezevenkler yüzünden halen olamadım. Allah ne muradınız varsa versin yerine Allah ne belanız varsa versin demek zorunda kalıyorum artık. beddua ise beddua. Küfür ise küfür. Gerçi bunlar az ama elimden geleni bu kadar. Zaten Akdeniz’in ilk dört yılı beni mahvetmişti. Hem ruhsal anlamda hemde Maddi olarak kendimizi toparlayamadık.Tam borçlarımız azalmaya başlamışken hastalık çıktı. Ben sigorta ödemiyordum. Bir de senin Bağkur borcunu ödeme şansımız da yoktu. Zaten yirmi bin kadar borç da vardı. Onları da iptal etmiş günümüzü de kaybetmiştik. Yeter mi? yetmez! Kanser de peşimizden geliyormuş meğerse. Ona başlamayayım
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.