- 281 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek X
Kutsal olan yer değildi. İttifaktı. İttifakın özneleri dağılıyordu. Ama ittifak yapılan yer aynı kalıyordu. Aynı kalan yer ittifakın anı izlerini taşıyordu. Bu anı izleri korunuyordu. Anı izlerine ilişkin canlandırma ritüel dramatizasyonları yapılıyordu. Yani böylece ittifakın yapıldığı yer kutsanmış olmakla kutsaldı.
Örneğin, bu yerlerden biri Şuruppak’sa diğeri de Nippur’du. Her iki şehri; ittifaka katılanların kutsal saydıkları bir yer olmakla Şuruppak ve Nippur birliğin merkeziydi. Nippur ittifak yapılan yer olmakla tapınak alandı. Bu merkeze (Kâbe’ye kıbleye) 7 ayrı kapıdan giriliyordu. 7 ayrı kapı, haliyle yedi ayrı yönü gösteriyordu.
7 ayrı yön bize Nippur ittifakının 7 ayrı totem mesleği olan 7 gruba ait ittifakın bileşme verdiğini gösteriyordu. Yedi ayrı yönde gelen ilahi grupların her biri “girdikleri kapı ile eşletilerek” kişilerin hangi ilahi gruptan olduğu böyle anlaşılıyordu. Bir başkasına ait ilahi kapıdan girmek tabuydu.
İttifakın bileşimi içinde bu tür kapı geçiş eşleşmesi ile ortaya konan grup aitliği ritüeli eşleştirmelerle yapılan koşullu öğrenmeler içindeydi. Yine aynı koşullu öğrenmeler tapınak içi toplantılarda da ortaya konuyordu. Örneğin; tapınak içinde baş ilahın sağında, solunda, önünde, arkasında olan yerlerle eşleştirilip oturtulan gruplar vardı.
Yine ilaha göre sağcı grubun yanında sağın fedaisi, solun fedaisi türü belirtilen yan yerlerle eşleştirilen grup kimlikleri; yine bu tür yer eşletmeli koşullu öğrenmeler sınıfındandı. Eşleştirerek öğrenme kişi öğrenmesinin grup öğrenmesinin vaz geçilmez tutumu olukla; anlama, anlatma becerisinin temelidir. Burada Pavlov deneylerini anımsatıp geçeceğim.
Eşleterek öğrenme tekil kişinin groteski dönemli temel eylemli öğrenmesi içinde olan bir anlak alırlık eylem aktıydı. Anne acıkan çocuğa hem mama gösterip, mamayı çocuğun dudağına değdirip çekerek çocukta oluşan ağız şaplatmaları eşliğinde ana çocuğa mama verirken mam ma; mam ma diye onlarca kes eşleştirici tekrarlatmalar yaptığı eşleştir terek öğretme yapması hepimizin gözlediği bir durumdu.
İlk yazıyı bulanlar da; kendi ağızlarında çıkardıkları belli sesleri, belli işaretle eşleştirip, o ses ile o işaretin tekrarlarını ortaya koyan buluşçu zekâlardı.
Yani yazı dahi belli seslerin, belli işaretle eşleştirilmesi olan yinelemelerle ortaya konan bir eşleterek öğrenmeydi. Eşek dahi kişiye göre olan erdemi; sopa eşleşmesiyle örenmiyor muydu?
Bir eşeğe “çü” dendiği anda eşeğe indirilen sopa eşleşmesi vardı. Çüş ile birlikte dizgin kısması vardı. Eşeğe çü deyip vurmakla veya eşeğe çü deyip eşeğin karnına ayak topuklarınızla eş anlı topuk vurur olmanızla eşekte çü sesi ile sopanın boynuna ineceği, anlaması eşleşir. Eşeğe, köpeğe, insana vs. eşleştir terek öğrenmeleri içinde dilediğiniz gibi dilediğiniz köleleşme erdemini öğretiyordunuz!
“Çü-yürü” ve “çüş-dur” söylemi ile birlikte eşeğe aynı anda ve yeterince sopa vurup dizgin kısması yaptığınızda, artık sopa vurmadan da eşeğe çü! dediğinizde eşek yürüyecektir. Dizgin kısması yapmadan eşeğe çüşşş! Dediğiniz anda da eşek duracaktır. Artık sopa ve dizgin eşleşmesi çü! Ve çüşşş! Seslenmesin de olacaktır.
Dahası duran eşeğe sopa vurma eylemi gösterdiğinizde çü demeseniz bile eşek yürümeye başlayacak. Yürüyen eşeğe çüşşş! Demeden hafif bir dizgini kısmadan, kısıyor eylemi yaparsanız, eşek duracaktır.
Eşek üzerindeki kişiyi ve kişinin seslenmesini; dinen sopa eylemiyle birlikte kendi eylemini eşleşecekti. Vurulan sopanın şaşkınlığı ve verdiği acısı eşekteki dinen sopa eylemiyle eşleşen bir öğrenme olacaktı. Eşek, üzerindeki kişiyi, kişinin sesini ve kişinin eylemini dıştan yansımalı eşleştirme yapmakla eşek bu eşleşenleri kendi eylemiyle uyumlu biçimde sopayı ve sesi eşleştirmiştir.
Eşleşen öğrenmeler nedenle köpek kendisine ekmek veren eli tanıyordu. Öyle olmasa köpek kendisine ekmek veren eli tanımazdı. Köpeğin tanıma ve öğrenme sığası içinde kokunun rolü çok büyük ama köpek her ekmek vermeyene, salt kokusu nedenle saldırmıyordu.
Ve dahi köpeğin koklama yolu ile bilgi edinmesi veya öğrenmesi de yine eşleştirerek öğrenmeydi. Yani köpek bir koku ile o kokuyu veren kişiyi veya o koku ile öğrenme konusunu eşleştiriyordu. Bu anlamı ile koku alma, tatma vs. eşleştirerek öğrenme çeşididirler.
Eşleterek, koşullu öğrenme; totem mesleklerden beri eşekle, köpekle iç içe olunan totem dönemden beri en iyi bilinen eğitim koşullarından biriydi.
Yani eşleterek öğretme, koşullandırarak öğrenme El’ in bilmediği bir hüner değildi. Ve koşullandırarak öğrenme illa olumlu yönden olmak zorunda değildi. Eşeğe çü ve çüşü öğretmek gibi eşek açısında, olumsuz yönden de öğrenme oluyordu.
El ‘in elindeki en önemli eşleştir terek, koşullandır tarak öğrettiği koşullu öğrenme ve ideoloji dinlerdi. El kolektif süreçlerin kutsadığı ittifakı, kendi söylemleri içinde iman ahdi söylemiyle eşleştirdi. Bu iman ahdi ittifakın merkezine bağlılık yerine El ‘e bağlılıktı. Bu nedenle bu ittifaka, El iman akdi dendi.
Kolektif sistem içindeki fiili paydaşlık El ‘in uhdesinde olan rızk söylemiyle eşleştirildi. Artık rızk dendi mi ne kolektif üretim akla geliyordu ne kolektif paylaşım akla geliyordu. Rızk dendi mi hemen El akla geliyordu. El ‘in rızkları keyfi dağıtması akla geliyordu. El ‘in rızk konusundaki havuç sopa vaatleri akla geliyordu. Tap ve iste akla geliyordu. El ‘in rızasını kazanmak akla geliyordu.
Rızk söyleminden sonra ne paydaşlık anlayışı vardı, ne kolektif anlayış ortada kalmıştı. Keyfi rızk dağıtma söylemli ifade ve sınava çekilme söylemli ifade ile birçok kavramsal El ifadeleri birlikte kullanılan eşleştirmelerdi.
El, bu kavram sal eşleştirmeleriyle kendisine bu kavramlar üzerinde eylem alanı açıyordu. Kolektif kişilerin, kolektif öğrenmeleri El tarzı kavramlarla eşleterek ceza ve mükâfatlar öğretiliyordu.
Koşullu öğrenme gerçekleştikten sonra kolektif kavramlar ortamda çekilse bile El tarzı dini kavramlar kişilere kolektif etki veren El mana anlayışça davranışlarla enfekte ediliyordu. İşte bu kavşak El ‘in hile, kurnazlık ve zekâ alanıydı.
Kolektif kavramlar eşleştirme koşullu öğrenmesi olan eşleşme görevini yerine getirdikten sonra El sistemi içinde El sistemi dışına atılabilirdi. El kolektif kavramları ortadan çekmek ve köleci sistem dışına atmak için kolektif olan paydaş olan, iştiraki olan, ortaklık olam şirktir ve günahtır. El ilahınıza bühtandır dedi!
Hâlbuki kolektif kavramların; yani paydaşlığın, ortaklığın, iştirakin, El ile hiçbir alakası yoktu. Bu kavramların, El ile değil; kolektif üretim tarzı ile ilişkisi vardı. Zaten El ‘in istediği de buydu. Kolektif süreci, meşru olan süreci unutturmak, yerine kendisini ve söylemlerini meşru etmekti.
Bugünkü temel dini söylemler; kolektif söylemler ve kolektif kodlar karşısında sırıtık duruyorlardı. Meşruiyet siz El söylemli içlemler, gören gözler için hep sırıtık durum veriyordu. Nasıl sopayı ortamda çektiğinizde çü! Söylemi ortada yerde kalıp; çü söylemi eşeği eylemli yapıyorsa; Kolektif etki veren kavramları da ortamda çektiğimizde; El söylemli kavramlar kolektif etki ile El ahitle olan imancı kişileri öyle eylemli yapıyordu.
Her alan da kendi boşluk devinmesini verecek üssü olan açılımlarla birlikte ve bir aradaydı. Gerisi El ‘in rızk söylemli kurnazlığı gibi veya rızk söylemli koşullu öğretme koşullanması altında olunduğu gibi El ‘in duruma göre becerikli kavramlar üretir olmasına kalıyordu. Eh El ‘de de bundan bol ne vardı ki! Ortada un vardı, yağ vardı, şeker vardı gerisi sizin tamahtı tutumla helva yapmanıza kalıyordu.
El bu pası değerlendirecekti. El kolektif sistemin helvasını yapacaktı. Siz kolektif sistem içinde kolektif sisteme göre çalışıyor, üretiyor, bir şeyler ortaya koyuyordunuz. Ortaya konulan kolektif emek değerlerinden sonraki aşamada El ortaya konulana “rızk” diyordu. Siz de bu zoka ile kolektif emeğe yabancılaşıyordunuz.
El rızk demek dışında başkaca da hiçbir şey yapmıyordu. Ortaya konan kolektif sonuca, kolektif payda diyecek yerde; rızk dediğinizde paydaşla olan değerde hiçbir eylemli değişme olmuyordu. Rızk denen şey ile bir süre yine kolektif olan sonucu, kolektif paylaşıyordunuz. El bu ön geçiş aşamasında anlamın eylemine müdahale etmiyordu. Paydaş olanla, rızk kavramının eşleşmesini, çakılı mıh gibi rızk söylemi ile paylaşılacak olanların “pay olukla, paylaştıran biri olukla” akıllara yerleşmesini istiyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.