- 303 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek IX
Neden? Çünkü kolektifi güden düşünceler başkaydı. Aile kavramını güden düşünceler başkaydı. Aile kolektif üretim şekli değildi. Aile kolektif güç te değildi. Kolektif bir güç olmayandan, kolektif gücün kapasitesini beklemek mi? İşte bu kurulan ve hile olan tuzaktı. Muhtaçlık kontrollü olan illüzyondu.
Köleci sistem içinde aile evlatlara güvenceydi! Ama ebeveynlerde de kolektif yapı içinde farkına varıp; bilincini edindiği kolektif akıl vardı. Bu akıl, şimdiki ebeveynlerin yaşlılığına dair konulardı. Kolektif sorumluluk şimdiki ebeveynlerin başına gelebileceklere karşı geleceğe duyulan sorumluluktu.
Şimdiki ebeveynler kendi başlarına gelebileceklere karşı sigorta olan kolektif sorumluluğun velayetini köleci sistem içinde kendi çocuklarında arayacaktılar! Çelişki de buradaydı. Kolektif olanı, kolektif olmayanla, aramaktaydı!
İşte bu tür kaygılarıyla kolektif koruyuculuğu, kolektif sorumluluğu arayan ana babalar; şimdiki köleci aşamada “gemisini kurtaran kaptan” denen bencillik içindeki hırsla, tamahla; kendi başlarını ferah kılmanın telaşına düşecektiler.
Miras bırakan ana baba; küçük kızı, büyük kıza göre; büyük oğlanı küçük oğlana göre; kendi yaşlılığına sigorta görmenin yeğlemesi içindeydi. Aile kendi başını selamete çıkaracak his ve bencillik içinde bu tür duygularla duygusal olacaktı.
Bütün kötülüklerin kaynağı bu noktaydı. Kolektif gücü kişisi yüklemler içinde aramaktı. İnsan; kolektif koruyuculu kolektif, güvenceyi ve kolektif garantiyi, kolektif üretimi, ortaya koymuştu. Oysaki şimdiki köleci sistem, kolektif olan ne varsa; kolektif olanı havuç ve sopa olarak kişilerin çaresizliğine gösterip gösterip koşullu öğrenme içinde hep vaat ediyordu.
Vaatler bir türlü gerçek olmuyordu. Gerçekleşmeyen vaatler karşısında, az sabır deniyordu. Veya bir yerde El ‘e karşı bilerek ya da bilmezle, isyanda bulunmuş olmalısın ki vaat edilenler gerçekleşmiyor; denerek kişiyi kendi üzerine kendi etkimeli düşüncelerle baş başa bırakıyorlardı. Kişiler artık psikoloji olarak, bencil olarak suçluydular adeta! Suçu gidermek bir yana suçu ortay koyan da suçu önleyecek olan da köleci toplumdu!
Üzüm üzüme (köleci sisteme) baka baka kararacaktı. Evlatlar kısa yoldan köşe dönme heveslenmesi içende anan babanın yerine göz dikecek tavırla ve ana babanın yaptığı ayrımcılığa dirençle, çocuk ana baba katili olmayı kendisinde hak görecekti! Ana babalar da kendi selametleri için hiç hayrı dokunmaz olacak evlatların tasallutu nedenle; evlat katili olabileceklerdi.
Köleci sistem; istese de istemese de bu aksamaları, bu sorunları tüm kötü olanları ortaya koymuştu. Köleci sistem El ile birlikte insanlığın önüne dikenli bir yol koymuştu. El ayağına diken batanların yangısı karşısında timsah gözyaşı döküyordu.
İnsanlığın önüne koyduğu dikenli yola rağmen köleci sistem güya günah çıkarıyor; durum muhasebesi yapıyordu! “Ben ayağımıza diken batsın ister miyim? Diye gönül alıcı, gönül fethedici göz boyaması söylemle acındırma yapıyordu. El size dost değildi ama El sizi ”El dostu” olmağa çağırıyordu. El kendisi tarafında olur biter olanı geçiştirirse de o diken ayağınıza batacaktır. Bu tür sömürücü yola girmenizle; bu tür köleci üssü duruma yönelmenin, açılımlarıyla olan diken batma kaderini yaşayacaksınız! Süreç El tarafından determineydi.
Hem de öznel kişi, tamahtı pusuyla determineydi. Bundan sonra da El bu durumu vahşeti düzeltmek için afaki biçimde “anaya babaya uf demeden saygıyla olunuz” diye utanmazca öğütle olacaktı! Hem “mülkün sahibiyim. Rızkları veren benim” diyen El, anaya babaya rızkını vermeyerek muktedir oluşun cakasını satacaktı.
Hem de El ‘in haksız olarak, yanlış olarak; kuralsız olarak dağıttığım dediği rızk nedeniyle ve kuralsız rızk dağıtmanın ortaya koyduğu sonucu tahmin edilemeyen birçok oyuk alan devinmeleri vardı. Bu oyuk alan devinmeleri içinde sadece biri olan “evladın ana babaya uf dememesi” mantığına El, bunca muktedirliği ile engel olamıyordu. Kolektif sorumluluğu kişi üzerine attığı gibi kendi müsebbibi olduğu sorunu da evlatlar üzerine atacaktı. Eh ana, baba ve evlat sevgisi, bu kadar El dikeni içinde ne kadar iyi olursa o kadardı!
Olam durumlar; siz belirlemedikçe olasılık olarak kalmak, gerçekleşmemek durumundadır. Yani üreten kolektif bir sistem içinde, “ana babaya uf diyen” veya “uf demeyecek” olan bir durum ortada yoktu. Bu nedenle kolektif alan içinde böylesi bir öğütçü mantık belirememekle bu tür mantıklar üssü bir olam durum içinde belirsizle durup duruyordu. Şimdi anlıyoruz ki köleci sistem belirsiz olan bu olam durumun belirleyicisiymiş.
Oysa köleci sistem; “gemisini kurtaran kaptan” demekle, köleci sistem yeni bir üssü duruma yelken açıyor demekti. Yeni olan üssü duruma yelken açmanın açılımı içinde ne yoktu ki? Rüşvetten ihaleye, kişi kayırmadan, zimmete geçirmeye, hırsızlıktan, gaspa kadar türlü türlü durumlarla belirmeydi. El, kolektif sürece aykırı bir belirme ve belirlenmenin ölçme değerlendirmesini yapmaktaydı.
İşte gemi, kaptan kıstasıyla belirlemenin üsteli olan boşluk alan devinmesi içinde “anaya babaya sana baktıkları gibi bak. Onlara uf bile deme” diyen tutumlar, kolektif sistem içinde olmayan nur topu gibi yeni bir değer yargısı olmakla belirmişti. Kolektifi sorumluluk, kişi sorumluluğu olmuştu!
Ana babaya öf deniş neden vardı? El ‘in “keyfime göre kuralsız olarak rızk dağıttım” demesiyle vardı. Çocuğun rızkı, ana baba üzerine; yaşlı ana baba rızkı da evlat üzerine YÜK edilmekle vardı. Kolektif üretim, kolektif sorumluluk veya kolektif yüküm demekti.
Kişi kolektif güç demek değildi. Kişi kolektifte beklenen kapasiteyi gösteremezdi. Bu nedenle kolektif sorumluluğu siz kişi üzerine yük edemezsiniz. Ederseniz kişi strese girer. Bunalıma düşer. Kişiler kolektif süreçli ruha bağlı olarak ruh hastası olurlar.
Köleci sisteme göre neden “ana babaya öf denmez olacaktı? Hiçbir açıklaması yoktur. Açıklaması olmayınca kem kümü olmaz mıydı? Olurdu. Zaten köleci sistemin kendisi kem kümdür. Bu kem küme göre Ninurta ve Nusku denen El size rızk veriyor ya da sizi rızksızlıkla sınav ediyordu!
Görüyorsunuz ki sınav gibi kem küm söylemde bile hep kolektif süreç ile üreten kolektif paydaşlığı, El ‘in size unutturması vardı. El her şeyi anıyor da anma sırası kolektif paydayı belirten kurala sıra geldi mi El orasını cıs yapıyordu.
Bu noktada El, kolektif üretim yapmanın karşısındaki kendi meşruiyet siz ligini, meşruiyet gibi akılınıza algı etmenin kem kümü içinde rızk diyor, sınav diyor. Ana babaya saygı diyordu. Hiç biri birbiri ile uyuşmuyordu ama hepsi El adını sizin bilincinize kazıyordu.
Üretim yapan kolektif zincirin üretim yapma halkası ile kolektif paydaşlık olan zincir halkası arasına; mülk sahipliği ve rızkı dilediğine, dilediği gibi dağıtmanın hilesi olan halka bağlacı, monte ediliyordu. Böylece El tarzı algıların kolektif bir karşılığa göre anlamı oluşturuluyordu.
El tarzı kavramların kolektif eşleşmesiyle sistem enfekte olup, içerik olarak değil sadece sözleşme olması bağlamıyla ön ittifak benzeri iman akdi içindeki inanıcı kabullerle inanırlar istenildiği gibi kontrol ediliyordu.
Burada eşleştirme yollu koşullu öğrenmeden biraz bahsetmek gerekiyor. Ön ittifaka içine gelen gruplar kutsal alana geldikleri yön ile eşletilirlerdi. Gruplar kendileriyle eşleşen yöne uygun kapıdan tapınak alana girerlerdi.
Grupların tanınma öğrenilmesi kapı eşleşmesine göre yapılıyordu. Yerden veya aşağıdan gelenlere yeri ilahı, yukarı yer topraklardan yani gökten gelenlere de göğün ilahı gibi eşletmelerin yapılması eşliğinde öğrenmeler yapılıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.