- 376 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ömer Hayyam Hakkında
Ömer Hayyam, Cenabı Allahı, onun Enbiya ve Evliyalarını, İslam dininin haikatleri hakkında, İnkar ve alay ederek aşağılama, hicvederek gülünç duruma düşürme, tasvir ederekte hakikatları inkar etme yoluna gitmiştir. Gerçi bu konularda müsbet olarak az da olsa dörtlükleri bulunmasına rağmen, rubailerinin ekseriyetinde, inancı inkar ile dine savaş açmıştır. Ve bunu hayatında yaşam tarzı olarak benimseyerek uygulamıştır.
Ömer Hayyam’ın şiirleri, Sabahattin Eyuboğlu tarafından Türkçe’ye çevrilen, ve Cem Yayınevince yayınlanan “Hayyam Bütün Dörtlükler,” kitabından alınmıştır. Cevablar bu tercümeye göre yapılmıştır.
İşte Ömer Hayyam’ın Batıni, Mutezile anlayışı ile yazmış olduğu, Ehli Tevhit ve ehli sünnet akidesine uygun olmayan altmış iki adet rubailerine, 2014 yılında bir cevap olarak böyle bir çalışma yaparak edebiyat ve şiir site ve portallarında yayımladım, Edebiyat Deftei sitesindede kısmen yayımlamıştım Şimdi ise tamamını yayımlamaya başlamam neticesinde Değerli şair şiir dostları yayımlamış olduğum şiirsel cevaplara, Ömer Hayyam hakkında hepimizin bildiği bilgileri şahsımın bilmediğini zannederek yorumlar yapması sonucunda böyle bir makale yazma ihtiyacı hissetim. Tüm değerli şiir ve şair dostlarıma takdim ediyorum. Selam Saygı ve sevgilerimle
Ömer Hayyam ;
(18 Mayıs 1048 - 4 Aralık 1131- 1123 veya 1136 )
Esas ismi Giyaseddin Ebu’l Feth Bin İbrahim El Hayyamdır.
Çadırcı anlamına gelen "Hayyam" takma adını babasının çadırcılık yapmasından almıştır.
Tarihte yaşamış bir çok meşhur kişilerin doğum tarihleri bire bir, günü gününe bilinmemektedir. Ama Hayyam’ın doğum günü, günü gününe bilinmektedir. Bunun nedeni ise, Ömer Hayyam’ın takvim konusunda da uzman olması hatta celali takvimini oluşturmak için kurulan heyetin başına getirilmesidir. Bu sebeble kendi doğum gününü inceleyip araştırarak hesap edip çıkardığını kaynaklar ifade etmektedir.
Ömer Hayyam Horasan’da 18 Mayıs 1048 tarihinde doğdu, 4 Aralık 1131 Nişabur’da öldü. Vefat günü tam kesin olarak bilinmediği gibi yıl olarakda, 1123 veya 1136 tarilerinde vefat ettiğini bildiren kaynaklar mevcuttur. Selçuklu sultanlarından Melikşah döneminde yaşamıştır.
Ömer Hayyam, Mantık, fizik, metafizik, matamatik ve astronomi üzerinde çalışmıştır. Ve bu konda bir çok kitaplar yazan büyük bir alimidir. Binom kuralını kendisi tarafından keşfediliği ve bunu kullanan ilk alimlerinden biri olduğu ve Dünyanın ilk rasathanesini kurmasına rağmen, daha çok şairlik yönü ile bilinip tanınır.
Dönemin büyük alimlerinden Zemahşeri ile, zaman zaman önemli tartışmalar yaptığı hata, onun derslerine devam ettiğini, Zemahşeri yi, bilgin olarak çok beğendiği söylenir.
Şiirlerinin tümünü yaşadığı bölgenin dili olan Farsça olarak yazmıştır. Şiir dalında rübaileri ile şöhret bulmuştur. Hayyam bu dörtlüklerinde, özellikle içinde yaşadığı ve zamanın sosyal ve kültürel durumunu, felesefi konularda ise, Din yaratılış, hayat ve ölüm ile kainatta görünen güzellikleri, bilhassa aşk, dünya, yaşam zevki, kadın, şarap, dönemin haksızlıkları, düzenbazlıkları ve saçmalıkları hakkında, kıvrak zekası ve kısa mısralarla övgü, alay ve hicv ederek 150-200 arasında sade yumuşak ve akıcı bir uslup ve dille rubai yazdığı bilinmektedir.
Ancak edebiyat dünyasında bine yakın rübai bulunmaktadır. Bu dörtlüklerin hangisi Ömer Hayyam’a ait olduğu kesin olarak bilinmemektdir.
Hayyam bir fiil kendisi ve yaşadığı dönemde, açıktan olmasa bile bir kısım halkın, zevk, sefa, günü gün etme duygusunu gizlide olsa ön plana çıkarıp, bunu yaşam tarzına ekseriyetle getirmeleri sebebiyle şan ve şöhreti yayılmıştır.
Bu zamanda da sefehat duygusunun yanında, mataryalist felsefenin tesiri altında kalan veya bu felsefeyi savunan yayınevlerinin ön yargı ve peşin fikirlerle kasıtlı olarak bağnaz ve idolojik bir yayım yapması sonucu günümüze kadar şöhreti devam edip gelmiştir.
Onu Batıya tanıtan Edward Fitzgerald’ın İngilizce’ye tercümesi olmuştur.
Eserleri Türkçe’ye de çevrilerek hayatı hakkında muhtelif yazılar kaleme alınmıştır. Farsça’dan yapılan en önemli tercümeleri, Hüseyin Daniş (1922), Abdullah Cevdet (1926), Hüseyin Rifat (1926), Rıza Tevfik Bölükbaşı (1945), Abdülbaki Gölpınarlı (1953) gibi şahıslar tarafından yapılmıştır.
Ömer Hayyam’ın esasen, yüz elli, iki yüz civarında rubaileri olduğu iddia edilmektedir. Buna rağmen piyasada bine yakın Hayyam’a ait olduğu söylenen dörtlükler bulunmaktadır. Hangilerinin Hayyam’a ait olup olmadığı ise kesin bir şekilde bilinmemektedir. Ancak bütün bu dörtlüklerin hepsi, Hayyam’ın, dini inancına, hayat felsefesine, yaşam tarzına, sosyal olaylara bakış açısına ve edebi sanatına temamen uygunluk göstermektedir. Elbette böyle bir tespit, bine yakın rubailerin Hayyam tarafından yazıldığını ispat etmez. Nasıl ki, bizdeki Nasreddin hocaya atfedilen fıkraların hepsi veya Yunus Emre ye ait olduğu söylenen şiirlerin tamamı, hoca Nasreddin’e ve Yunus Emre ye ait olduğunu göstermediği gibi .
Ömer Hayyâm, Şiirlerinde; Batıni, Mutezile anlayışı ile, Yüce Allahın kudret sıfatından gelen ve katiyen tam olarak takliti mümkün olmayan, kainattaki en büyük sanatı olan tabiat’ın yanında, hayat’ın hakikatını, sırlarını ve esrarını, ölümün bilinmeyen yönlerini göremeyip, bu konda acziyet içinde olduğunu, bu nedenle ümitsizliğini, tükenmişliğini çaresizliğini, iç aleminde özellikle aklında; akıl yolu ile, bir türlü çözemediğinden, bunu kendine dert edinmiştir.
“Dert söyletir, aşk ağlatır” sözünün, ruh hali içinde, kafasında binlerce cevabı olmayan meçhul sorular, fıtratın, ruh ve kalbinde ebediyet duygusunu tahrik etmesi sonucu, kendi alemindeki çelişkileri bir türlü çözemediğinden, kötümser ve karamsar bir şekilde düşünüp, elem ve ızdırap içinde tüm his duygularının üzüntüsünü dışa vurarak, güya kendi aklınca edebi sanat çerçevesinde bir çözüm yolu bulmuştur.
Ruhundan gelen doğru hakikatları hiçe sayarak, nefis ile şeytanın ve hayvani duygularında hoşuna giden, yaptığı aklen tevil ve tefsirler sonucu, akıcı ve kıvrak zekası ile eşi benzerine rastlanmayacak kadar bir edebi sanat çerçevesinde rubailer tarzında ümitsizliğini, çaresizliğini, üzüntüsünü dış alemine aktarmıştır.
Haşa; Cenabı Allah, onun Enbiya ve Evliyaları, İslam dininin haikatleri hakkında, İnkar ve alay ederek aşağılama, hicvederek gülünç duruma düşürme, tasvir ederekte hakikatları inkar etme yoluna gitmiştir. Gerçi bu konularda müsbet olarak az da olsa dörtlükleri bulunmasına rağmen, rubailerinin ekseriyetinde, inancı inkar ile dine savaş açmıştır. Ve bunu hayatında yaşam tarzı olarak benimseyerek uygulamıştır.
Ömer Hayyam, Şeytani, nefsani ve insanda bulunan hayvânî hisleri tahrik ederek, bu alemide sanki, ‘vur patlasın, çal oynasın, armut piş, ağzıma düş’ kabilinden eğlence mekanı olarak görür ve bütün yaşamını da bu şekilde devam ettirir bir tablo şeklinde göstermiştir.
Ömer Hayyam’ın bu tutum ile davranışı ve yaşantısı, bize şunu hatırlatmaktadır. Ömer Hayyam dönemin en büyük alimlerinden biri, hemde fıtri olarak çok zeki bir kişiliğe sahiptir. İç aleminde, yani akıl ve kalbinde, Allah inancını bir alimden beklenir tarzda çözemediğinden, Haşa Allah’ı, Peygamberi, İslam Dini hakkında, akıl ve kalbi, tatmin edici cevabı bulamayıca da, kendini şarap, şehvet ile dünya güzelliklerine verir. Bunların da ölüm nedeniyle geçici olduğunu görünce, felsefi olarak her şeyi sorgular, sorguladıkça da bir türlü bu bataklıktan çıkamaz. Çıkaması mümkün değildir. Çünkü Bediüzzaman’ın tespit ettiği gibi, “..Herşeyi madde de arayanların akılları gözlerindedir. Göz ise mâneviyatta kördür.” Diğer bir tespiti ise “...Arkadaş! Kalble ruhun hastalığı nisbetinde felsefe ilimlerine meyil ve muhabbet ziyade olur. O hastalık marazı da ulûm-i akliyeye tavaggul etmek nisbetindedir. Demek mânevî olan hastalıklar, insanları aklî ilimlere teşvik ve sevk eder. Ve akliyatla iştigal eden, emraz-ı kalbiyeye müptelâ olur...”
Bu sebeble Bediüzzaman Risale-i Nurlar’ın asrımızda okunmasının ehemmiyetini şu şekilde ifade eder. “...Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor; belki küllî bir tahribatı ve İslamiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kaleyi tamir ediyor. Ve yalnız hususi bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsit âletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun, bâhusus avâm-ı müminînin istinadgâhları olan İslamî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kırılmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi Kur’an’ın i’câzıyla o geniş yaralarını, Kur’an’ın ve imanın ilaçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor...”
İşte Ömer Hayyam, bu nedenle bütün ehl-i iman huzurunda ve gelecek kuşaklar karşısında Müseyleme-i El Kezzab durumundan daha da kötü bir duruma düşmüştür. Tüm müminler nazarında maskara olmuştur.
Hayyam, Kainatı keşfedip anlayıp yaşama konusunda, o dönem içinde yetiştiği İslam hakikatları ve kültüründeki en etkin olan hakim tevhit anlayışından ve ehli sünnet akidesinden temamen kopmuştur.
Ömer Hayyam’ın şiirleri, Sabahattin Eyuboğlu tarafından Türkçe’ye çevrilen, ve Cem Yayınevince yayınlanan “Hayyam Bütün Dörtlükler,” kitabından alınmıştır. Nazireler bu tercümeye göre yapılmıştır.
İşte Ömer Hayyam’ın Batıni, Mutezile anlayışı ile yazmış olduğu, Ehli Tevhit ve ehli sünnet akidesine uygun olmayan altmış iki adet rubailerine, cevap olarak böyle bir çalışma yaptım.
Cenabı Allah’ın, Peygamberimiz ve onun tüm Peygamberleri ile Evliyaların manevi huzurunda, inşallah kabul edilmesi dua ve niyazı ile, asırlar sonra yapılan acizane bir müdafa olarak siz okuyuculara sunuyorum.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.