- 720 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
DOĞUDAN YÜKSELEN IŞIK,BEŞERİN İKİNCİ ÖĞRETMENİ
Gerek Batı dünyasının,gerekse de Doğu`nun kendi coğrafyaları çerçevesinde ortaya koyduğu büyük değerler var elbette. Eflatun,Sokrates,Diyojen,Aristo ve dahası Batı`da ilk akla gelenlerden ise,İbn Haldun,İbn`i Sîna,Ali Kuşçu, El Birunî,Farabi de diğer cepheden unutulmazlar içinde yer alır.
Bilhassa bilimleri araştırıp taksonomik sınıflamasını yapma, disiplinler arası ilişkilerini bulma ve bulgularını da sağlam mesnetlere bağlayarak insanlığın hizmetine sunma anlamındaki hizmetlerin toplamını “Öğretmenlik” olarak tanılarsak, genel geçer ağırlıklı bir görüşe göre, Aristo, ilk öğretmen ise, Onun izlerini daha bir belirginleştiren, genişleten ve sonraki yüzyıllara aktaran büyük hizmetleri ile Farabi de ikinci öğretmen olarak kabul edilmelidir.
İnsanlığa farklı sahalarda hizmetler vermiş, onun gerek ahlakî,gereç içtimaî ve gerekse de bilginin kümülatif yığınları içerisindeki dağınıklığı derlemiş,özünde de insanı bulan ve kendi deyimiyle “Alem büyük insandır; insan küçük alemdir.” diyerek sorunlar karşısındaki beşerin çıkmazlarına ışık tutmuş büyük zatlardan biridir. Bilhassa burada onun değerini daha iyi belirlemek adına, Türk-İslam dünyasının ;pozitif bilimlere,sanata,edebiyata açılan kapısıdır, demek yanlış olmaz. Kaldı ki, kendinden sonraki yüzyıllarda gelmelerine rağmen, İbn-i Sina,İbn-i Rüşd ve İbn-i Haldun gibi otoriteler de onun izinden yürümüşler, onun ilminden faydalanmışlar ve dönemlerinin getirdiği daha ayrıcalıklı teknolojiler vasıtasıyla da daha da fazla ün yapmışlardır.
Günümüz bilim insanlarının bir alanda derinleştiklerini düşünürsek, tam adıyla Abū Nasr Muhammad al-Fārāb veya kısa adıyla Alpharabius (El Farabi), oldukça çok yönlü bir bilim insanıydı. Bu hakikati biraz açar isek; sesin nasıl meydana geldiğinden, müzik aletlerinin yapımına ve üstat seviyesinde çalgı becerine; toplumsal kurallar ve onun en idealist şekilde nasıl yönetilebileceğinden, şiirde tahayyül anlaşyışıyla onu nasıl bir eğitici işleve sokabildiğine kadar alabildiğine farklı sahalarda adından söz ettiren eserler ortaya koyması,dil bilimlerindeki hayranlık uyandıran becerileri,… Farabi`yi apayrı bir yerde değerlendirmeyi ve anlamayı da gerektirmektedir.
Batı dünyasındaki bilimsel-felsefi ağırlıklı ilk uyanışı Eski Yunan`a doğru temellendirirsek, Türk-İslam dünyasının bu yöndeki ilk dehasının Farabi olduğunu görürüz kuşkuşuz. Farabi, kendinden önceki Batı argümanlarını gayet başarılı şekilde irdelemiş, bir çoğunu benimsemiş ve dahası da yine kendi araştırmaları sonucundan ulaştığı neticelerle sentezlemiştir. Doğu ve Batı dünyalarını ortak bir anlayışla bağdaştırarak, İslâm ve Türk dünyasının dimağına hitap etmiş, Eflatun ve Aristo gibi dehaların da tanınmasına büyük ölçüde katkıda bulunmuştur. Bilhassa 8. ve 13. yüzyıllarda derin izler bırakmıştır. Ortaya koyduğu farklı disiplinlerdeki eserlerine göz attığımızda, kendisinden sonra gelenler ölçüsünde bilim dünyasında hak ettiği ölçüde yankı uyandıramamasını bir haksızlık olarak görmek gerekir.
Corbin`e göre Farabi`yi çok derin bir zeka, dini bir duruş ile sınırlamak haksızlık olur. Zira, “Musiki Üzerine” adlı eseri, Orta Çağ Avrupası`nda adeta bir baş yapıt olarak kabul görmüştür. Astronomi ve matematik alanlarında da çalışmaları bululan Farabi, bilimlerin sınıflandırılmasında kullanılan ve o dönemlerde de çokça kabul gören üçlü ve dörtlü tasniflemeyi dışlamamış, ondan da yararlanarak daha sade ve anlaşılır şekilde üçlü bir sınıfla ile bilimleri; matematik,felsefe ve metafizik şeklinde düzenlemiştir.
Tıpkı Aristo gibi derleyici, genişletici,usa vurucu ve sonraki yüzyıllara ışık tutucu bu anlayışın bayrağını sonraki süreçte yeniden ve daha engin bir anlayışla ele alarak ikinci öğretmen veya ikinci Aristo ünvanını da kazanmıştır. Esasen ilk öğretmen ünvanını da Aristo`ya veren Arap kültürüdür. Aristo ve onun öğretilerini Arap ve Türk dünyasına taşıyan Farabi, felsefi anlamda da en önemli kişilik ve ilklerdendir. O kadar ki, Arap dilini felsefenin dili haline getirmeyi de başarmış, bu alanda da sayısız eserler kaleme almıştır.
Farabi`yi diğer çağdaşlarından ayıran ve bizi en fazla düşündüren yönü, barışçı ruhudur dersek, yanlış olmaz. Onun, toplumları analizinde ortaya koyduğu kıstaslar; şehirleri, köyleri, kasabaları erdemlilik vasfıyla nitelerken, daha mutlu, üretken,hoşgörülü ve özüne insanı alan ideal yaşam formlarını barışçıl, adaletli ve eşitlik prensiplerine göre dizayn ettiğini görürüz. Ona göre, erdemden yoksun toplumların bir geleceği de olamaz. Hatta, erdemsizlik içinde bir yapıyla kurulan kentler de vardır. Bunlar uzun ömürlü değildir,insanın özüyle ve o saf ve mutlak bilgi ile bir araya gelemez niteliktedirler görüşündedir. İçtimaî hayata dair geniş ve bir o kadar da derin analizler yapmış olan Farabi, memuriyet yıllarındaki gözlemlerini ustalıkla eserlerine de yansıtmıştır. Barbar feodal yapıların ve despotlukla ülkeyi idare edenlerin hırslarına şiddetle karşı çıktı. Üstelik bu fikirlerini o dönemde cesaretle ortaya koyması, onun bilimden aldığı desteğin ve erdemlilik adına söylemlerinin ne de büyük mesnet olduğunu da gösterir.
Toplumu bir vücuda benzeterek, farklı işlevleri yerine getiren hizmetleri ve bu hizmetlerin gereğini ortaya koyabilecek çeşitli vasıflardaki insanları nitelereken, Aristo ve Eflatun`ndan büyük ölçüde etkilendiğini de görürürz onun. Barış içinde yaşamanın gereği olarak, her bir birey kurallara uymalı, kendi yetenek alanlarında yaşadığı topluma hizmet vermelidir. Farabi`nin toplumsal analizleri o denli ileri seviyedir ki, toplumun tanımını, toplumda bir sosyal varlık olarak insanın yerini, normları, kültürel ritüelleri hayranlık ölçüsünde belirleyerek, sonraki kuşaklara da temel kaynak teşkil etmiştir. İnsanî ilişkilerdeki ahlak kurallarının önemine de sıklıkla vurgu yapan Farabi, mutlu toplumların ve insanların sahip olması gereken duruşa,donanımlarına dair oldukça ciddiye alınması gereken ipuçlarını da ortaya koymuştur.
Mutluluk arayışlarını dillendiren onca kaynağın literatürde yer aldığı günümüze baktığımızda, bunların çoğunda özde insanın nasıl mutlu olabileceği, çevresine nasıl katkılar sağlayabileceği,nasıl kendi olabileceği velhasılı kendini gerçekleştirebileceği üzerinde ağırlıklı olarak durulur. Bu anlamda incelendiğinde, Farabi`nin eserlerindeki toplumsal ağırlıklı eserlerin, sosyal psikiloji sahasında da dikkate değer temel kavramları yüzyıllar öncesinden öngörebildiğini söylemek mümkün. A.Tofler`in sıklıkla dile getirdiği “yabancılaşma” kavramının derinden ve birebir yaşandığı günümüzde, insanların mutluluk arayışları ve marjinalleşmiş yaşantıları, Farabi`nin bu konuda ne de ilerici bir değer olduğunu ortaya koyar şüphesiz. Aidiyet duygusu, entelektüel birikimler, kavramlar ve pratik başlıkları ile, mutlu insan panoramasını temellendiren Farabi, bu yönüyle tüm insanlık için yazmıştır eserlerini, onlara ithaf etmiştir. O, evrensel bir değerdir. Salt kendi toplumsal sınırları ve kültürü, çağının koşulları ile sınırlı bilim insanlarının aksine, sınırlarını tüm evreni kapsayacak şekilde engin bir görüşle ortaya koymuştur.
Eski Yunan felsefesinden yükselen ışığı fark eden ve bunun yeniden ve daha güncellenmiş, daha da kapsayıcı şekilde insanlığın önüne gelmesinde büyük hizmetler vererek, o zamanın iki kutuplu dünyasını bir araya getirebilme cesareti ve azmini ortaya koyan Farabi, evrensel anlamda ikinci bir aydınlanmadır esasında. En azından 13. yüzyıla değin bilime katkı sağlayan onca emeğin unutulmadan insanlığın ortak mirasında saklanmasında ciddi bir duruştur.
Tevazusahibi bir insan olarak Farabi, Aristo ile mukayesesine dair “Onun en iyi öğrencisi olabileceğini” ifade ederek, hayranlığını da dillendirmiştir adeta. Eflatun ve Aristo`dan yansıyan sorgulayıvı ve tüm disiplerin özünü meydana getiren çalışmalar, takipçilerince bazen yanlış anlaşılmış ve veya sözü edilen dehaların ortaya koyduğu evrensel değerler yeterince kavranamamıştır. Buradaki değer ve anlam karışıklığını yine Farabi çözmüştür. Bu konu o denli önemlidir ki, Farabi olmasaydı, günümüz sanat, teknoloji ve biliminin şimdikinden çok daha geride olacağı, insanlığın ortaya koyduğu paha biçilmez bilimsel düsturların aktarımının sağlanamayacağı ve çağlar arasındaki bilgi geçişinin sekteye uğrayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. İlk Çağda ortaya konulan tüm entelektüel değerleri derinden araştırarak, onları yeniden ve güncellenmiş şekilde kaleme almış bulunan Farabi, döneminimin yaşayan kütüphanesidir adeta.
İnsanlığın ortak mirası içerisinde bilime katkılarıyla öne çıkan otoriteleri genel mahiyetle düşündüğümüzde, Farabi`yi bambalka bir yere koymak gerekir. Çünkü O, salt bir veya iki sahanın değil, onlarca sahanın otoritesi ve emeçisi olabilmeyi başarmış çok nadide bir kişiliktir. Zira, uğraş verdiği her bir disipline dair ine azımsanmayacak ölçüde eserler ortaya koymuş, bazı rivayetlerde de ise literatürde yer alanların dışındaki eserlerin de kendisine ait olabileceği husus da sıklıkla rivayet olunmaktadır. Ne denli üretken bir bilim insanı olduğuna dair asla şüphe yoktur. Kaleme aldığı eserlerin yarattığı tesirleri de düşünürsek, bu eserler oldukça ciddi araştırma, deney ve gözlemlere de dayalıdır. Kısacası, okunması için, hayata katılmaları ve tatbik edilebilmeleri için yazılmışlardır.
Sosyal bilimlerin temel kavramlarını esaslı biçimde ortaya koyan ve temellendiren Farabi, eğitim,ahlak,siyaset alanlarında da günümüze ışık tutmuş, disiplinlerin gelişimine katkıda bulunmuştur. Birkaç örnek verilecek olursa, eğitim kavramının bugünkü karşılığı “talim, terbiye, disipli,uygulama ve hayata yansıtacak kalıcılıkta öğrenme,....” şekliyle günümüzdeki ile özdeş bir tanımdır. Aynı şekilde musikiye dair verdiği çok sayıda eserde de bugünün şan eğitiminde oldukça işe yarar kavramlar ve esaslar vardır. Kitâb el-Ağânî adlı eserinde, şarkı söyleme stili, kuralları ve süslerini öğrenmeye yarayacak (bilgilere varıncaya kadar, bugün şan eğitimi yapanların da işine oldukça yarayacak) bilgiler mevcut olduğu görülebilir. Esasen, musiki ilmini matematiğin bir konusu halinde inceleyen,işleyen Farabi, hakkını vermek gerekirse, bu konuda gerçekten de mükemmellik seviyesinde neticeler ulaşmıştır. O kdar ki, sesin boğumlanmasından tutun da enstürmen yapımının inceliklerine dair sesle ilgili en küçük detayları formüle etmiştir. Yazılı eserlerinin yanı sıra, bu husustaki konuşmaları,sohbetleri de oldukça çoksa da, zamanın şartlarında nor alınmadığından, literatüre bir kısmı ne yazıkki girememiştir.
Değerli katkıları ile gerek döneminin,gerekse de döneminden sonraki bilim emekçilerinin yararına sunduğu çok yönlü ilmi araştırma ve eserleri, onun neredeyse her alanda mükemmel bir insan olduğu görüşünü de kuşkusuz ortaya koyar. Nihayetinde, birkaç sahada derinleşebilecek bir ömrü, hayatın her bir sahasında derinleşerek literatüre kazandırmak, insanüstü bir gayreti de gerektirir elbette.
Yukarıda bahsi geçen ve sıklıkla üstün yetenek,araştırma ruhu,deney,gözlem gibi ritüellerle desteklenen bu bilgeliği, Farabi`nin sahip olduğu ve bir rivate göre yetmiş dil bildiği husususyla birlikte düşünürsek, ne denli büyük bir ilmi şahsiyetten söz ettiğimizi de idrak etmiş oluruz. Onun kadar üretken,halen geçerli argümanlara sahip ve bilginin kümülatif kısmını derleyici ve kendinden önceki çalışmaları da bu gayretlerin içine dahil edebilmiş bir deha zor bulunur. Bu bir iddia değil, salt gerçektir.
Determinist (gerekircilik,nedensellik) bir yaklaşımla ilme yaklaşan ve eserlerinde de dikkate değer ölçüde bu felsefi tarzı kullanan Farabi`nin, doğa bilimlerinde ortaya koyduğu esasları, güzel sanatlarda da kullanabilmesi şüphesiz tam da anlamıyla “disiplinler arası” yaklaşımın ta kendisidir. Üzülerek söylemek gerekir ki,günümüzde bile bu yaklaşımın eğitim-öğteim ortamına tam anlamıyla uygulanamadığını söylemek mümkün. Oysa, bilimlerin her biri, diğerinin nedeni veya sonucudur. Bu yaklaşım, Farabi`nin ilmi çalışmalarının da temelidir. Günümüz eğitim ekollerinin de vazgeçilmez aksiyonları,modelleri ve yasaları bunu gerektirmektedir. Bu önemli gerçekten hareketle, “ses”in nasıl oluştuğunu keşfeden, bunun musikideki uygulamasını da matematik diliyle ifade edebilen büyük deha, adıyla anılırken “musikici” kimliğiyle de birlikte anılmaktadır.
Doğduğu Kazakistan (bazılarına göre Türkistan) sınırları içindeki Farab kentinden (Maveraünnehir) Şam`a değin uzanan geniş coğrafyada yaptığı inceleme,gözlem ve araştırmalarını eserlerine nakşeden Farabi`yi bir “ilim seyyahı” olarak da tasvir etmek gerekir. İbn-i Haldun,Katip Çelebi ve bilhassa da Evliya Çelebi gibi bir seyyahlık yaşamı da süren Farabi,her gittiği yerde kütüphanelerden de azami ölçüde istifade etmiş, bilgi ve kültür avcısıdır da adeta. Elde ettiği kazanımları salt kendi kültürüne saklayan, bunları makam ve şöhret için değil, ilmin asıl gayesi olan insanların mutluluğu ve barışı için paylaşan bir bilim insanı,seyyah.
Kendisine memuriyet yıllarında büyük makamlar önerilmesine karşın, ilmi çalışmaların öncelikli tutarak, dünyalık peşinde koşmayan, ebedi ve saadet verici erdemli bilgilerin peşinde bir bilge.
Yedinci yüzyıllarda başlayan İslamî cihad anlayışının kalıcılığı kültürel ve bilimsel mirasıyla perçinleyen Farabi, İslam`ın altın çağında hüküm sürmüş önde gelen büyük bir değerdir şüphesiz. Onun asıl değerlendirilmesi gereken yanı, kültürler arası diyaloğun nasıl da gerekli olduğu anlayışıyla, bilimin ortak bir değer oluşuna olan inancıdır. Nitekim, hocası olarak kabul ettiği başta Aristo ve Eflatun`un eserlerini tercüme ederek öncelikle İslam ve Türk dünyasına kazandırmış olması, bilimin tüm insanlığın ortak mirası olduğu hususunu tam olarak ortaya koyar.
Çinli filozof Konfüçyüs ile de ortak yönleri bulunan Frabi, dilin ortaya çıkışı hususunu oldukça ciddi biçimde işlemiş. Varlıkların tanım ve tasvirleri ile kavramların oluşmasında, dilin organik bir işlev gördüğünü betimlemiştir. Dil, yaşayan ve yaşatılandır ona göre. Kültürün en önemli unsurlarından dil, bilimlerin de içinde yüzdüğü bir okyanustur. Onun içindir ki, kavramları,varlıkları ifade ederken ortaya konulan dilin farklı insanlarda aynı şeyi veya şeyleri ifade etmesi hususunu oldukça önemser. Onu, kültürün ve insanların bir araya gelmesi ile teşekkül ettiği toplumun mayası olarak görür. Dil, dikkatli kullanılmalı ve edepli de olmalıdır. Hayatı içselleştirmeli, kendini ifadede de iyi bir araç görevi görmelidir.
Kaleme aldığı tüm eserlerinde insanı merkeze alan Farabi, ilimlerin asıl gayesinin onun mutluluğunu, özgürlüğünü sağlamak olduğu görüşünü bazen açık, bazen de gizli bir dille ifade etmiştir. Bilim,sanat,teoloji,felsefe ve hayata dair ne varsa, insan içindir. Buradan hareketle, barışçıl ve hümanistik bir öğretiyi de gözler önüne seren Farabi, kendinden önce kaleme alınmış ve biihassa da Aristo`ya dair külliyatlardaki anlaşılamdık mantık husularını çok net şekilde izah ederek, anlaşılır da kılmıştır. Yüksek bir kavrayışa sahip Farabi, dildeki usalığını da bu ölçüde kullanarak, kendisinden sonra gelen bilim insanlarına da gayet anlaşılır bir miras bırakmıştır. Bu anlamda kendisine “yaşayan kütüphane” denilse, anlamsız olmaz.
İslâm felsefesi, bugün geldiği noktayı Farabi`ye borçludur. O, dini öğretileri felsefe ile bağdaştıran bir akılcılık yolu ile daha anlaşılır ve işlevsel hale getirmeye çalışmıştır.
Toplumsal öğreilerinde merkeze bireyi alan Farabi, onun saadetinin erdemlerle,özgür seçimleri ile, işbirliği ve emekle,entellektüel ritüellerle oluşacağını ve bu sayede erdemli kentlerin ortaya çıkacağını ifade ederken; yağmacı,gösterişten yana, salt kâr ve zenginlik amacı güden,eğlence ve sefaya düşkün, onurdan mahrum toplumların sonlarının nasıl olacaklarını da ortaya koyar. Yukarıda sözü edilen izahta, onun tipik bir demokrat olduğu, insanların seçimlerine,özgürlüklerine önem veren bir toplumsal erdemi ifade ettiğini de söyleyebiliriz.
Gerek yaşadığı çağın, gerekse de sonraki yüzyılların önde gelen büyük otoritelerinden biri olarak Farabi, bilimde devamlılığı sağladığı gibi, sonraki çağlarda farklı sahalarda ihtisas yapan insanlara da temel olacak kaynaklar bırakmıştır. Onca yüzyıla karşın, bilim insanında olması gereken ideal ölçüleri fazlasıyla kendinde toplamayı başarmış bir bilim insanı olarak onu saygı,vefa ve hayranlıkla anımsamak,unutmamak,unutturmamak gerekir.Zira, böylesi dehalar,öğretmenler çok nadir çıkmatalar. Çok yönlülüğü ve üstün kişilik özellikleri ile Farabi`yi kelimelerle anlatabilmek, bilime katkılarını yazın diliyle ifade etmek bir hayli güçtür. Halen onun öğretilerinden, bilimsel metotlarından alınması gereken çok ders vardır elbette. Saygınlığı ziyadesiyle hak etmiş büyük insan,filozof,tasavvufçu, ahlak öğretici,musikici,…Farabi`yi daha iyi anlamak ve anlatabilmek adına bu makalenin de katkı sağlamasını umut ediyoruz.
YORUMLAR
Merhaba Hocam , felsefe akil ile dogruyu güzel olani bulmayi amaclayan bilim dalidir.Pek tabidir ki dogru ögretileri bulanlar oldugu gibi yanlis saplantilara saplananlarda tarih sahnesinde boy göstermislerdir.Insanlari dogru yola yönlendirenleri pek tabiiki akli selim insanlar ögretmen bilgin ustad deha olarak kabul etmislerdir.Farabi Aristo`da dogruya yönlendirenlerden kabul edilir fakat, esas olarak ilk ögretici Yaraticidir.Ve onun gönderdigi elcilerdir.Yani nakildir.Esasen Rabbil alemin Nakil ile akli yönlendirmek dogru yolda ilerleme kilavuzunu göstermistir.Bazi Felsefeciler nakli pusula kabul ederek dogru yolu kesf etmede insanliga faydali olmada cok basarili olmuslardir.Farabida bunlardan biridir
Oğuzhan KÜLTE
Oğuzhan Hocam!
İnsanlık tarihinin aydınlanmış insanlarını, öne çıkaran uzun bir araştırma kaleme almışsınız.
Birçok değerli felsefeci, bilim insanını yad etmiş; "Aristo, ilk öğretmen ise, Onun izlerini daha bir belirginleştiren, genişleten ve sonraki yüzyıllara aktaran büyük hizmetleri ile Farabi de ikinci öğretmen olarak kabul edilmelidir." demişsiniz.
Elbette derin araştırma isteyen, oldukça uzun bir yazının tamaına ilişkin yorum yapabilmek için en az sizin kadar okumak araştırmak gereğine inanırım.
Ben sadece kopyalayıp yapıştırdığım bir cümle için doğru bildiğime inandığım kısa bir yorum yapmak isterim.
Kainattaki bütün insanların ilk öğretmeni "Rab" sıfatıyla Allahtır! (kaynak Araf suresi 172. ayet.) Allah İnsanı kainatı yaratmadan önce yarattı, ben sizin rabbinizim dedi; İnsanlar da evet bizim rahibimiz sensin diye yaratılışına tanık oldu. Ve Melekleri insana secdesi de Elest'te gerçekleşti.
Lafı çok uzatmayayım. Rab kendi ilmini insanlara öğretti. Lakin cisim bedene girince insan; Rab-binin öğrettiği ilmi unutup aşağıların aşağısa düştü. (Arapçalarını bilerek isteyer yazmadım Karamanoğlu Mehmet beyin Fermanına uymak için yazmadım)
Bu kısa açıklamayla, İnsanlığın İlk öğretmeni Rab'tir ondan sonrakileri araştırmadım. itirazım da yok.
Yazının güzeldi. Uzun olunca yarısını okumadığımı da itiraf etmeliyim.
Sürçü lisan ettikse Direkler arasındaki Kavuklunun-dur :))
Selam ve Sevgilerimle Hocam.