- 401 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Virginia Woolf neden intihar etti?
“Evet, diye düşündü fırçasını elinden bırakarak, görmem gerekeni gördüm.” Virginia Woolf, Deniz Feneri’nden.
Bunu bir belgeselde duymuştum ya hakikatini bilmem: Köpekbalığı öldürmenin yollarından birisi de hareket etmesini engellemekmiş. Durduğu zaman, yani tamamen durdurulduğu zaman, ölürmüş köpekbalığı. Bu denli aynılığa dayanamazmış. Böylesi monotonluğu kaldıramazmış. Yazık. Fakat yalnız onlara üzülmeyelim. Neden? Çünkü köpekbalıklarındaki bu halin bir ölçüde insanda da geçerli olduğuna inanıyorum. Hiçbirşey yapmadan beklemek insan için de azaptır. Ondan sonra da ‘neden yaptığını bilmediği’ şeyler acı çektirir insana. Sonra? Mesela: Kemal namına katkısı olmayan işler gelir. İstediği parayı kazandırsın çalışanlarını en çok sıkan meşguliyetlerdir böylesi şeyler. Çünkü ötesi yoktur, geri dönüşü yoktur, ‘bir sonrası’ yoktur onların. Sonrası olmayan şey de boşuboşunalıkta ‘durmak’ ile birleşir. Doğrusu: Sonsuzda bizi bulmayacak her emek acınmaya layıktır.
Buradan şuraya gelelim: Gayba iman öteye imandır. Varlığın sadece şahit olunan kısmından ibaret olmadığını kabullenmektir. Hep ötende birşeyler kalacağını bilmektir. Bu dünyada karşılaştığın anlamsızlıkların çözümünün eksik kalan o parçayı yapboza katmakla açıklanacağını sezmektir. Mürşidim de bu makamda kalemine söyletir: “Evet, Ebedînin sâdık dostu, ebedî olacak. Ve Bâkînin âyine-i zîşuuru bâkî olmak lâzım gelir.”
Arkadaşım, bana öyle geliyor ki, eğer gayba imanımız olmasa deli oluruz. Dünyamızın kenarından düşeriz. Sınırlılığımızda boğuluruz. Her köşesi bilinen ve ‘görülecek herşeyi görülmüş’ bir âlem bizzat cehennem olur bize. Öyle ya. Her bitmiş ‘bitecek olan’dan haber verir. Eğer bilerek bitirebiliyorsak dünyayı o halde varolarak da bitirebiliriz. Ciddi ciddi son bulabiliriz. Yokolabiliriz. (Söyleyecek sözümüz, hissedecek hissimiz, şaşıracak nesnemiz, yazacak şiirimiz kalmaz.) Yoka iman etmişizdir çünkü. “Hepsi bu. Hepsi bu kadar. Ötesi yok!” demişizdir. Demek gayba imanın zıttı hiçliğe imandır. Gaybına inanmayan elindekinin hiçliğine inanır.
Gaybımız yoksa yokluk vardır. “Başlangıcı olan herşeyin bir sonu vardır…” diyen termodinamiğin bilmem kaçıncı kanunu gibi değil bu durum. Eğer birşeylerin hep gayb kalacağına ve gaybda nazarımıza, bilgimize, hissimize daha dokunmamış; daha hiçbirimiz tarafından farkedilmemiş güzellikler olduğuna imanımız olmasa, herşey bitmiş demektir. Ümit olarak da, marifet olarak da, onlara duyulan arzu olarak da, yani merak olarak da… Sınırlara gelinmiştir. Yapacak şey kalmamış demektir. Kemale yürüyüş durmuş demektir. İntihar fikri böyle bir zeminde ortaya çıkar. İntihar, herşeyi bitirdiğini, tüm şıkları denediğini sanan aklın sıkıntısıdır. Gayba imanı olmaz ki daha göreceği birşeyler olsun.
Bediüzzaman yine bu sadedde uyarıyor: “Mâdem adem şerr-i mahzdır; ademe müncer olan veya ademi işmâm eden hâlât dahi şerri tazammun eder. Onun için, vücudun en parlak nuru olan hayat, ahvâl-i muhtelife içinde yuvarlanıp kuvvet buluyor, mütebâyin vaziyetlere girip tasaffî ediyor ve müteaddit keyfiyâtı alıp matlûb semerâtı veriyor ve müteaddit tavırlara girip Vâhib-i Hayatın nukuş-u esmâsını güzelce gösterir. İşte şu hakikattendir ki, zîhayatlara âlâm ve mesâib ve meşakkat ve beliyyât sûretinde, bâzı hâlât ârız olur ki; o hâlât ile hayatlarına envar-ı vücud teceddüd edip zulümât-ı adem tebâud ederek hayatları tasaffî ediyor. Zîrâ, tevakkuf, sükûnet, sükût, atâlet, istirahat, yeknesaklık, keyfiyâtta ve ahvâlde birer ademdir. Hattâ en büyük bir lezzet, yeknesaklık içinde hiçe iner…” Demek köpekbalıkları ölmekte haklıdır arkadaşım.
Duvara atılan son yumruk, batmadan önceki son sıçrama, boğulmadan önceki son nefes… İntihar fikri böylesi bir ‘Artık sonuna geldim’ düşüncesinden besleniyor. Neyin sonun gelmek bu? Yaşanacakların sonuna gelmek. İhtimallerin sonuna gelmek. Öğrenileceklerin sonuna gelmek. Tadılacakların sonuna gelmek. Deneneceklerin sonuna gelmek. Görüleceklerin sonuna gelmek. Konuşulacakların sonuna gelmek. Ümidin sonuna gelmek. Her yeni günün bir öncekinden farklı olmayacağını düşünmek. İntiharın öncesi budur. İntihar kendi duvarlarına kafa atmaktır.
İşte bu noktada gayba iman çok derin ve insanî bir yarayı tedavi ediyor. Diyor ki mesela: Allah bilmekle bitirilemeyecek olandır ve insanın bir gaybı her zaman olacaktır. Gayba iman et. İman et ki, içindeki o bilmekle doymayan karadelik, sonsuzun umuduyla dolsun. Karadelikleri ancak sonsuzluk doyurur. Öğrenmekle usanmayacak olan, ancak ‘bilmekle bitmeyecek olan’ın varlığını bilirse, buna iman ederse, mutlu olur. Yaşamak yükü onu anlamlandıramayanın kaldırabileceği bir yük değil. Küçük görme. “Çünkü, hayatın vazifesi büyüktür. Evet, Samediyetin aynası olmak kolay birşey değil, âdi bir vazife değil.” Dağların çekindiği bir karadeliği almışsın kalbine, bir de sonsuza iman etmezsen, ey arkadaşım, içine çökmez misin?
Günlüğündeki notlarında Deniz Feneri romanını yazdıktan sonra intiharı düşündüğünü söyleyen Virginia Woolf’un, o romanı bitiriş şekli ne kadar ilginçtir: “(…) oraya, tam ortaya bir çizgi çekti. Olmuştu, resim bitmişti. Evet diye düşündü fırçasını elinden bırakarak, görmem gerekeni gördüm.” Buna benzer ‘sonuna gelme’ ifadelerine Woolf’un diğer eserlerinde de rastlanır: “(…) bütün dünya, gitgide hareketsizleşerek, ‘Hepsi bu!’ der sanki, sahilde güneşin altında yatan bedendeki yürek bile sonunda böyle der, ‘Hepsi bu!’ der…” (Mrs. Dalloway). Evet, bu satırların sahibi, 28 Mart 1941’de ceplerine taş doldurup kendini Ouse nehrine bıraktı. Çünkü dünyasının kenarına gelmişti. Eşine bıraktığı mektupta da şöyle yazıyordu:
“Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. (…) Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. (…) Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. (…) Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için herşey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem.“
YORUMLAR
İyi ve güzeli ve yardımı gaybsız yapsak devamlı, bir değer beklemeden sadece iyi olsak ustam. kendimize bir iyilik yapsak güçlensek, yakın çevremize bir iyilik yapsak daha güçlensek.. merkezden çevreye doğru fikirleri işte.
iman karşılık bekliyor genelde. intiharın eşiğinden iki defa döndüm, beni o zamanlar; bir kaç söz tutmuştu. biri; Allah kimseye çekemeceği yükü yüklemez ayeti.. sonra din gitti benden, sonra bir daha takıldım ağa, .
Vatan için ölmek de var,
Fakat borcun yaşamaktır…tevfik fikret
kurtuldum ağdan..
intihar düşüncesinden en çok korku salan bana, ya ölemezsem idi. ya sakat kalırsam muhtaç hale gelirsem.. o utancı nasıl kaldırırsındı. sonra tanıdığım eneggeli insanlardan güç aldım.. kendime kızardım; ölmeyi bile zihninde beceremedin diye.. zihin de bitirilen bir şey ancak uygulanabilir.
lakin yine de son nesiller bir düşünceye tutunamazsa, yoksunluğa düşerlerse bu intihar fikirleri çok gerçekleşecek..
bundan kurtulmanın yolu; yazınızda belirttiğiniz imani ve dini nedenler, diğeri de elden ayaktan düşünceye kadar her nefesin değerini bilmek, kendinden başlayarak iyilik yapmak çevreye, yaşama ve yaşatmak ideali veya tebessüm:))
Tanrıdan veya Allah'tan bir beklentim kalmadı hocam. bu kibir midir?
lakin dua bir enerji ve ruhsal terapi. duanın dili ve fiiliyatının da o esrarengiz güc için o bilinmeyen için bir şey ifade ettiğini düşünmüyorum.. arasıra Tanrım diye, arasıra eski alışkanlık Allah'ım diye başlıyorum, hayattan en büyük beklentim herkesin mutlu ve huzurlu bir şekilde bu ülkede yaşayabilmesi..
Hayatta yaşayacağım ikinci baharlarım var düşüncesi sonradan sonraya iyice sarmaladı beni..Umut derinliği.. Lakin destek noktalarım sağlamlaştırmazsam zihni olarak zayıf düşerim..
Yazılarınızı bu babda olanları imani olanlarını seviyorum.. Farklı bir göz ve inançla okumaya çalışıyorum çünkü..
Kaleminize sağlık..
Eksik olmayın.
Yinsani
tutkuları alışkanlıkları neydi?
ülkesinin siyasi yönetimi, toplumsal olayları neydi, düşüncesi neydi bunlara karşı.
atası anasının ailesinin durumu, inancı, maddi güçleri..
çocukları var mıydı, eşi çalışıyor muydu?
şehirde mi köyde mi yaşıyordu.
sadece yazarlık mı yapıyordu, meşgalelesi neydi..
arkadaş çevresinden dışlanmışmıydı, değişiklikler nelerdi..
öncelikle fiziki plan sonra metafiziki planda incelemek gerek diye düşünüyorum..
evet yazıda sorduğunuz sorunun ayrıntıları yok..
sen incelersin valla ustam.. ellerinden öper yani.. olmaz mı?
n.asım
,önemli anılar isimli,bir kaç yazım var, Virginia woolf ile olan anımı,burada yazacağım,,:)
pos ve pis bıyık stalinle anımı yazacaktım,ama önce Virginia woolf, önce bayanlar,,:)
hürmetle,her iki güzel yazar kardeşime de,,,
belkibirharfimben
Yinsani
mutluluk tek gözlükle görülemeyecek kadar büyükse bu benim suçum değil ki.. o kadar çok gözlük var ki mutlu olmak için..
bir zaman sizin gibi anlam veremediklerimi, nasıl olabilir dediklerimi artık daha iyi anlıyor veya anlamlandırıyorum. çoğu zaman ise çoğu şey gerekmiyor. kültürel şartlı gerekliliklerden kurtulunca gereksizlik de mutluluğun bir başka kapısını açıyor.
kuşa kurda canlıya ve cansıza ve insana ve sosyal hayata bakışta, görüşte sadece bir tebessüm...
göz yaşımı? elbette. bu konuyu benden iyi bilmeniz lazım. korkudur en çok alimlerdeki denir. korku gözyaşını çağırır, can yaşını çağırır, zihin yaşını çağırır..
peki ızdırap acı bireyselliğin tahakküm altına alınmaya çalışılması çevre ve kültür tarafından orada da ilk gençlik ile orta yaş arasındaki kabul ve red arasında çok fark var elbette.
sevgi ise katıksız olursa tebessümü daha güzel olur..
dine göre kader kaza denilende yani hayata göre akım, geliş gidiş de şimdilik bir sorun yok...
**
yargılamanızda veya anlatımınızda; çukur, hiçlik, kaçış, küçük ritüeller, afyon, uyuşturucu... kelimelerini size kim kullandırdı?
çok yazdım kusura bakmayın.
en sevdiğinize emanet.
belkibirharfimben
Yinsani
insanoğlu, maymunoğlu, zihninoğlu yürekoğlu veya kızları; kitaba tabii olduğunu söyleyenler; cevap bulamadıkları her konuda hikmet derler, yüceltirler, ulularlar Tanrı'yı.
kendini ulula, beni, insanı, insanın insan için ne kadar değerli olduğunu ulula, o muhteşem güce sana klavye ve sağlık verdiği için teşekkür et. lakin o gücü de sorgula, güc veya Tanrı hala aynı mı duruyor. madem pramitler yapıldı yapanlar öldü, kainat yapıldı yapan da ölmüş olamaz mı? ibrahim kıssası bu çağın çok gerisinde, mucizelerin olup olmadığı şüpheli, ayetlerin değişmediği bu konuya girmiyorum bile üstadım..
çokça çan çalınan bir beldede çan'a karşı gelmek ile her gün ezan okunduğu memlekette ezana karşı veya dine karşı; hayır arkadaşlar asırlardır bizlere aktarılan bilgilerde yalan var demek mi korkaklık..
senin yaptığın en kolayı, imamların müezzinlerin yaptığı en kolayı.. tekrar tekrar arapça kelime kullarak kültürcülük oynamak, dindarlık nakşetmek sizlerin yaptığı.
insani edep üzre dinsizin dindara hakeret ettiğine şahit olmadım, lakin kendi inacını paylaşmayanlara karşı fetvacıların, tarikat ve cemaatcilerin ne kadar ağzı bozuk olduğuna şahidim..
şöyle düşün; senin tüm inanç sistemin ve düşüncesinde bulduğun huzuru, bir diğeri tam tersi şeklinde bulmuş.bu ikisini nasıl kardeşce yaşatabilirizi ben düşünürüm, seni kucaklarım, lakin senin inancın beni kucaklamana izin vermez işin deririninde, ben bu kalabalıklardan nasıl kormayayım.
nasıl insan olabiliyorsan öyle inan değerli hocam, öfke kötüdendir, nfk nın çıkarımlarına veya eski kuşakların çıkarımlarına uyup öfkene yenilme.
huzur eksik olmasın gönlünden.
ateistleri deistleri öyle bir korkuttunuz ki, ezdiniz, kafa kırdınız ki memlekette; öyle zulmettiniz ki, Tanrı korusun sizlerden memleketi, fikri, özgürlüğü.. Bunun yanında elbette çok da zulme uğradınız..
işte senin nesildaşın; senin de zulme uğramana, diğerinin de zulme uğramasına karşıdır..
Tanrı inancı odur ki, haklının ve mazlumun yanında değilse, ne diye bu omuzlar kelle taşısın tepesinde..
belkibirharfimben
Yinsani
daha güzelleri olabilmesi için zıtlıkları değil aynılığı meydana getirmek lazım ki; o da güç. hayal adam.
tarihin içindeki her türlü yönetimin eksikleri ve zulümleri birbirini ağdırmaz. kan ve vahşet işte.. insan tümden şeffalığı ve sevgiyi başarabilir mi? bakalım uğraşıyorlar. bize yetişir mi, sanırım yetişmeyecek.. zihni ve kalbi muammalar, çekişmelerin kökeni yaratıcı ve kainatsal, dünyasal programı.
pişkinlik; erkler mücadelesine dönmüş ki; galibi yok tarihte.
fıtrat uyuşmazlığımız var..
birbirimizi anlama babında hep ters köşede kalacağız ihtimalen..dinlerin kendi içindeki tutarsızlıkları ile ideolojilerin ve düşüncelerin uygulam tutarsızlıkları insanın en büyük karmaşası ve zulmü olarak daha ne kadar devam edebilir? bahsedilen gerçek kıyameti umarım bizler görürüz.
iyi geceler.
şizofrenik bir haldir,,,
kimi said-i nursi gibi II.Abdülhamit tarafından, tımarhaneye kapatılır,kimi intihara sarılır
-burada şizofreniyi,kötü anlamda kullanmadım,kaldı ki jung'tan tutun,çoğ yazar,bilim adamı,özellikle şairler-bknz ;burası-, sizofreniktir
z-engin bir bakış açınız, bilginiz var,çok hürmetle,,,
Yinsani
evet z-engindir. allem eder gullem eder gole koşar... jung ta mı intihar etmiş..? hatırlamıyorum... bir sonraki yazısı din psikolojisi olsa nasıl olur, ısmarlama yazı yazar mı acaba??
buradaki herkes y bu arada:))
saygılarımla her iki kaleme de..
n.asım
ben A kuşağı, Ahmet Asım ismim,Allah'a iman eder, Anamı çok severdim,halada severim,hep A,,:)her gün dua ederim,kafamızı karıştırma güzel kardeşim,,:)