- 1189 Okunma
- 6 Yorum
- 4 Beğeni
‘’MUTLU OLMAK ELİMİZDE’’
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
İnsanlık, çağlar boyunca mutlu olmanın peşinde koşup, mutlu olacağına inandığı olgu ve oluşumların olabilirlik ihtimaline, uzak ya da yakın mesafede olduğuna bakmazsızın, kendi önüne hedef olarak koyup, o yeni hedeflere ulaşmak için sürekli bir mücadele vermiştir. Ancak her nedense elinin altında olan ve her an ulaşabileceği mutlulukları, ya fark edememiş, ya da yeterince önemsememiştir.
Geçtiğimiz günlerde çalıştığım iş yerinde geç saatlere kadar kalıp, sevkiyat için gelmiş aracın yükleme işlerini takip ediyordum. Yurt dışındaki firmanın Türkiye temsilcisi olan Levent Bey de sevkiyatı takip edip sayı ve ürün niteliği ile ilgili gözlem yapıp notlar alıyordu. Yükleme esnasın da bir ara Levent Bey’le aracın başında ayaküstü hayata dair sohbet ettik. Sohbetin bir yerinde babasının kendisinin ve çocuklarının motosiklet merakından bahsetti. Cep telefonundan her birinin ayrı bir motosiklet üzerinde olduğu topluca çekilmiş fotoğraflarını gösterdi. Şahane bir fotoğraftı. Dede, baba ve biri kız diğeri erkek genç torunlar bir arada yani üç nesil aynı anda ve aynı etkinlikte buluşup hep birlikte zaman geçiriyorlar. Muhtemelen bundan müthiş keyif alıyorlardır. Levent beyi babası ile olan irtibatını sürdürmesi, çocuklarına kız ya da erkek ayrımı yapmaksızın eşit mesafede yaklaşıp, kuşaklar arasındaki birlikteliği sağlamasından dolayı tebrik edip, hayranlıkla bunu nasıl başardığını sordum. Bana hiç beklemediğim bir cevap verdi. –İnsan psikolojisini ve onunla iletişimi kurmayı öğrenmem sayesinde dedi. Bu kez şaşkınlıkla nasıl yani diye sorumu tekrarladım. O da anlatmaya devam etti.
Geçmişte ciddi manada iletişim kurma sorunu yaşayan biri olduğunu ve bu sorununu anlattığı yakın bir tanıdığının tavsiyesi ile psikologa gittiğinden bahsetti. Kendisine konulan tanının ‘’durumsal duygu bozukluğu’’ olduğunu söyledi. Psikologunun önerisiyle tedavi için altı ay süren, hafta içi üç akşam gitmesi gereken babalık eğitim kursuna katılmış. Yeniden şaşırarak sordum. -Türkiye’de böyle bir eğitim kursu mu var?!’’ -Evet, var! İçerisinde kişisel gelişim uzmanlarının da olduğu Anne ve babalara eğitim veren bir kurs ve bazı durumlarda belli bir program dahilinde çeşitli yaş guruplarına göre çocuklara ya da gençlere de davranış ve düşünce eğitimi veriliyor dedi. Kursta aldığı eğitim sayesinde hem çocuklarıyla sağlıklı diyalog kurmuş hem de kendi babasıyla iyi bir iletişim ortamını oluşturmayı başarmış!.
Biz sohbet ederken firmamızın sevkiyat sorumlusu Yeşim Hanım yanımıza gelerek -Konuşmanızı bölüyorum kusura bakmayın ama önemli bir konu var dedi. Sonra bana hitaben yükleme bitmek üzere personeli göndermek için servis çağıracağım ancak sadece iki yöne gidecek elemanlar var bir kişi boşta kalıyor. O bir kişi de, sizin gideceğiniz yönde oturuyor, sorun olmazsa onu evine bırakır mısınız diye sordu. Tamam, sorun değil bırakırım dedim. Bu kısa aradan sonra biz sohbetimize aynı konu üzerinden kaldığımız yerden devam ettik. Levent Bey bana kursta ne tür eğitimler aldıklarını anlattı.
Kurstaki eğitim ile ilgili, ilk öğretinin ‘’mutlu olmak elimizde’’ sloganı olduğunu söyledi. Yani bu sloganla kursiyerlerden mutlu olacakları iletişimi kurmaları için öncelikle duygusal temas halinde oldukları aile fertleri anne baba ve çocukları ile ilk diyalog kurmalarını ve bu sloganı bilinç düzeylerine taşımalarını istemişler.
Nihayetinde tır’ın yüklemesi tamamlandı ve son kontroller yapıldıktan sonra Levent Beyin onayı ile kapakları kapatıldıktan sonra araç firmamızdan hareket edip gitti.
Sevkiyatla işi biten Levent Beyi de uğurladıktan sonra, sevgili Yeşim yeniden yanıma gelerek servisleri ayarladığını birazdan geleceklerini söyledi. Bende kendisine benlik bir iş yoksa müsaadenle bende birazdan gideceğim, malum yarın erkenden yola çıkacağım. Benimle gelecek o arkadaş kimse onu da gönderin de bizde gidelim. Tamam, Abi gönderiyorum dedi.
Aracımın içerisinde evine bırakacağım elemanı bekliyordum. Bir süre sonra daha önce hiç görmediğim ismini, yaşını ve tahsil seviyesini sonradan öğreneceğim yırtık pırtık kot pantolonlu kırışık tişörtü ve rengârenk boyanmış saçlarıyla genç bir kız aracın yanına geldi. Arabanın ön kapısını açıp öz güven ile ukalalık karışımı bir tavırla selam sabah vermeden arabaya binip yanımdaki koltuğa oturdu. Oturur oturmaz da elindeki cep telefonu ile olağan üstü bir hızla mesaj yazmaya başladı. Ben iyi akşamlar desem de mesaj yazmaya konsantre olduğu için ya duymadı ya da cevap vermeye tenezzül etmedi. Yaklaşık yarım saat, yirmi beş dakika gibi bir zaman alacak kısa yolculuğumuz için firmanın otoparkından hareket ettik. Bir süre sonra mesaj yazmaya ara verip bana dönerek itici bir ifadeyle – Şeey paardon maaşlar hesaba ne zaman yatacak acaba biliyor musunuz? Şeklinde azgını yayarak soru sorunca bende kendisine sen yenisin galiba ne zaman işbaşı yaptın diye sordum. Bir hafta oldu dedi. Ben de daha çok yenisin biraz sabırlı ol deyip konuşmayı daha fazla sürdürmemek için, her zaman nasıl ve ne zaman yatırılıyorsa o zaman yatırılır şeklinde bir cevap verdim.
Yeniden önüne dönüp kaldığı yerden mesaj yazmaya devam etti. Yolculuğumuzun yarı zamanına ulaşmıştık ki, genç kızın telefonu çaldı. Bir an’ gözüm telefonun ekranına takıldığında arayan kişiyi ‘’o adam’’ diye kaydetmiş olduğu dikkatimi çekti. O adam tarafından ısrarla aranmasına rağmen telefonuna bakmamakta direnince, -Bir sorun mu var? Niye telefonunu açmıyorsun diye sordum. Arayanın babası olduğunu söyledi.
Babanı o adam olarak mı kaydettin telefonuna diye sorduğumda –Eveet ne var bunda şeklinde ve yine ağzını yayarak cevap verdi. Peki, o zaman baban arıyorsa neden telefonuna cevap vermiyorsun? Verdiği karşılık insanının sinirini bozacak bir üslupta idi-Pardoon açmak zorunda mıyım? -Tabi ki açmak zorundasın, çünkü arayan baban, sıradan bir insan değil ve belli ki seni merak etmişler. Bu sözüm karşısında sessiz kalıp mesaj yazmak üzere yeniden telefonuna odaklandı. Bende içimden bu kızın Anne ve babasına büyük sabır diledim.
Nihayetinde yolumuzun üzerindeki evlerinin önüne geldiğimizde genç kız,–Evim burası dedi. O esnada müstakil evlerinin bahçe kapısının önünde üzgün bir yüz ifadesiyle kaldırıma oturmuş bekleyen bir adam vardı. Adam bizi görünce oturduğu yerden yavaşça kalkıp arabaya doğru birkaç adım attı. O esnada da kızda hızlı ve sert bir refleksle araçtan indi. Her ikisi de arabanın önünde buluştular. Açıkçası filimden bir sahne izler gibi seyrettiğim ve her an arabadan inmek üzere hazır beklediğim o anlarda adamın kızına bağırarak hakaret edeceğini veya şiddet uygulaya bileceğini düşündüm. Ancak öyle olmadı. Tersine kız babasına çıkıştı. Adam kızına gayet sakin bir şekilde ama bezgin bir ses tonuyla -Kızım telefonunu niye açmıyorsun seni merak ettik. Deyince kızda babasına lakayt ve hırçın bir ifadeyle ellini kolunu sallayarak mesaiye kaldığımı anneme söyledim taam mı diyerek cevap verdi. Sonrada umursamaz bir tavırla bahçe kapısından içeri girip eve doğru yürüyüp gitti.
Babası, aracın benim olduğum sürücü tarafındaki kapısına yaklaşarak açık olan camdan içeriye hafif eğilip, gayet nazik bir şekilde önce iyi akşamlar deyip sonra da kızını getirdiğim için bana teşekkür etti. Bende kendisine sorun değil zaten yolumun üzeriydi, iyi akşamlar deyip hareket etmek üzereydim ki Adam, -Kusura bakmayın kızım adına sizden özür dilerim deyince yeniden duraklayıp neden özür dilediğinizi anlayamadım diye sordum. -Siz onu evine kadar getirdiniz o bir teşekkür edip iyi akşamlar bile demedi saygısızca dönüp arkasını eve girdi. -Sorun değil maalesef şimdi ki gençlerin bir kısmı hep böyle deyip yeniden hareket etmek üzereydim ki, bu kez adam konuşmayı sürdürmek isteği ile benim kızım böyle değildi. Deyince tekrar durdum. O an bir şeyi fark ettim ki, adam dertleşecek ve sorununa çözüm olacak birilerini arıyordu. Bende aracımı stop edip arabadan inip adamın konuşmasına devam etmesi için ona soru sordum. Kızım böyle değildi derken?! Görgü kuralları anlamında mı söylüyorsunuz? Diyerek konuşmaya devam ettim…Beni yanlış anlamayın ama siz, yol yordam bilen kibar birine benziyorsunuz fakat kızınız için aynı şeyi söyleyemeyeceğim kızınız çok kaba ve kültürsüz niye böyle?! Deyince adam sanki böyle bir soruyu sormamı istiyormuş gibi cebinden sigara paketini çıkarıp bana uzatarak ikram etti kullanmadığımı söyleyince kendisi bir tane yakıp sigaradan derin bir nefes aldıktan sonra başladı anlatmaya....
Aslında bende fazla sigara kullanan biri değildim ancak bu kızın üzüntüsünden günde üç dört paket sigara içer oldum. -Hayırdır ne üzüntüsü yaşadınız ki, diye sorduğumda kızının tek evladı olduğunu bu yüzden biraz fazla şımarttıklarını ve hiç bir şeyine karışmadıklarını kızının bu durumunun suçlusunun kendilerinin olduğunu söyleyip anlatmaya devam etti. Kızı ortaokul son sınıf öğrencisiyken takıldığı bir gurup arkadaşı yüzünden uyuşturucu ve alkol kullanmaya başlamış, birkaç yıl sonra lise yıllarında aşırı alkolden rahatsızlanıp komaya girmiş, girdiği o koma sonrasında uyuşturucu kullandığını da öğrendiklerini söyleyince, -O zamana kadar hiç mi fark etmediniz dedim. Mahcup bir ifadeyle maalesef fark edemedik dedi. –Yani anladığım kadarıyla anne baba sorumluluğunuzu bir tarafa bırakıp, saldım çayıra mevlam kayıra türünden çocuk büyütmüşsünüz. Peki, halen uyuşturucu kullanıyor mu? -Hayır kullanmıyor tedavi gördü zaten o ortamdan uzaklaşsın diye yaşadığımız şehirden taşınıp buraya yerleştik dedi ve devam etti. Aslında kızımın çalışmasına ihtiyacımız da yok. Gerçi her hangi bir işte muvaffakta olamadı ama olsun, ekonomik durumumuz iyidir çok şükür sırf bir uğraşı olsun kafası dağılsın diye çalışsın istiyoruz.. O yüzden de toruna biz bakıyoruz hoş, çalışmasa da çocuğuyla ilgilendiği falan da yok ya neyse o da başka bir mesele. Deyince kızınız evli mi? Çocuğumu var?! Diye iki soruyu peş peşe sordum ve devam ettim. -Kızınız kaç yaşında? Yirmi üç dedi. – Çok garip kızınız ergenlik çağındaki bir genç gibi davranıyor. Peki, kocası ne iş yapıyor diye sorduğumda adam kısa bir süre sesiz kalıp - Evli değil dedi.- Boşandı mı yani ?! Adamın yeniden sessiz kalıp, gözünü benden kaçırmaya çalışmasından kızının evlilik dışı bir ilişkiden çocuk sahibi olduğunu anladım.
Adamın omzuna elimle dokunup üzmeyin kendinizi bu yalnız sizin derdiniz değil. Toplumun belli bir kesimini çok ciddi bir sorunudur. Fakat işin garibi o belli kesimin çocuklarının bu kültürsüz halini sizin gibi kendilerine dert etmemeleridir. Bu nedenle açık sözlülüğünüzden ve öz eleştiri yapmanızdan dolayı sizi gönülden kutluyorum. İnanıyorum ki, sizin sorunlarınıza dönük farkında lığınız kızınızla yeni bir başlangıç yapmanız için önemli bir adım olacaktır. Konun uzmanı değilim ama sanırım kızınızda durumsal duygu bozukluğu var. Bu durum tek başınıza ne sizin, nede kızınızın aşabileceği bir sorun değil. Profesyonel destek almanız gerekir diye düşünüyorum. Kaldı ki, bu konuda sürekli kendinizi suçlamayın bu sizi ağır depresyona sürükler. Adam bu sözümün üzerine nasıl suçlamayayım be kardeşim alemin çocukları ana babalarının yüzünü ağartırken biz neler yaşıyoruz deyince adamın olaylara daha geniş bir perspektiften bakmasını sağlamaya çalıştım.
Bakın beyefendi özellikle seksenli yıllardan itibaren ülkemiz de bu gibi çocukları yetiştirebilmek için sistemli olarak kültürel asimilasyona dönük özel politikalar izlendi. Amaçları ve istekleri ülkesinin sorunlarından uzak, kültürel değerlerine yabancı manevi duygularıyla oynanmış kişiliksiz nesiller yetiştirmekti. Kabul etmek gerekirse, istediklerin de kısmen başarılı oldular. Öyle ki, ülkelerinin kurucu lideri ile ilgili ezberletilmiş birkaç kelimenin dışında hakkında hiçbir şey bilmeyen . Ülkelerinin kaç coğrafik bölgeden oluştuğundan habersiz hatta başkentini bilmeyen mutlu olmayı sadece cinsellikte arayan kültürsüz sığ bir nesil yetiştirdiler. Dolayısıyla bu konuda kendinizi suçlamak yerine sorunun kaynağının bilincinde olarak harekete geçip bir şeyler yapmalısınız. Sizin kızınızla, kızınızın da kendi çocuğuyla sağlıklı bir diyalog kurabilmesi için size tavsiyem birkaç saat önce bir dostumdan öğrendiğim anne baba, eğitim kurslarına müracaat etmeniz olacaktır. Bu konuda ailece eğitim alırsanız sanırım kızınızla daha bilinçli ve sağlıklı bir diyalog kurabilirsiniz.
Bu konuşma sonrasında Levent Beyin gittiği kursta, ilk öğretilen sözü, ben son söz olarak kullandım. ‘’mutlu olmak elimizde’’ bunun için biraz çaba sarf etmemiz yeterli.
Karşılıklı iyi akşamlar dedikten sonra aracıma binip yoluma devam ettim.
Birkaç gün süren iş seyahati dönüşü, firmada bu genç kızı sorduğumda işe gelmediğini bir sürede gelmeyeceğini söylediler.
Umarım işe gelmeme sebebi anne ve babasıyla birlikte o eğitim kurslarından birine gitme kararı olmuştur.
Serhat BİNGÖL 30. 08.2020
YORUMLAR
Yaşananlar gerçekten ibretlik. Avusturyalı ünlü bilim adamı Psikanalizminde kurucusu Sigmund Freud ''Bütün insanlık benim müşterimdir.'' der. Az ya da çok hepimizin hele de şu 20. ve 21. Yüzyıllarda ruhsal sıkıntıları var. Destek almak bir şekilde hiç ayıp değil, ancak bunu bir türlü kabullenemeyen bir dolu da insan var toplumlarda... Aile bağları hele de belli zaman ve yaş aralıklarında çok önemli bir olgu, bunu yabana atmamak lazım. Siz, eğer ki çocuğunuz kız ya da erkek olsun fark etmez, belli bir iletişim kuramamışsanız çocuklarınız ile daha sonra bunların hepsi sizin karşınıza sigara, alkol, uyuşturucu, anaya babaya asilik olarak çıkıyor... Belli bir yerden sonrada tekrar o çocukları bataklıktan çıkartmak çok zor oluyor... Allah yar ve yardımcısı olsun böyle evlatları olan ana babaların. Çocuklarımızın cebine sadece harçlık koymanın ötesine geçelim ebeveynler olarak... Kutluyorum güzel manidar bir yazı olmuş Serhat kardeş...
Serhat BİNGÖL
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Sıkıntılı bir durum hem de çok sıkıntılı. Umarım, o genç kızın bebeği kaybolmadan büyüyebilir. Çünkü; annesi kaybolmuş bir kişilik ve düzeleceğine inancım da çok az.
Güne gelen yazınız için kutluyorum sizi, selam ve saygımla
Serhat BİNGÖL
Umarım yazıya konu olan genç kızımız da onun çocuğu da hayata dair güzel bir başlangıç yapabilir.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
Çok güzel ve düşündüren bir yazıydı Serhat Kardeşim.
Yazının başında kızın telefonunun ''O Adam'' ismi ile çalması zaten aklımda çoklu şimşekler çaktırmıştı.
Şimdi yazıdaki genç kızı şöyle yüksek bir kerevete koyup hep beraber konuşalım ama o da duysun.
Hangimiz anne-baba olmadan önce anne ve baba olmuştuk? Tabiki olmadık, çünkü bizde hayata ilk defa geliyoruz. Minik adımlarla yavaş yavaş büyüyoruz. Önce düşmeyi öğreniyoruz bizde, kalkmayı yanımızda birisi yoksa tek başına öğrenmeye çalışıyoruz.
Anne baba olana kadar ne sınavlardan geçiyoruz düşünsenize 😁
Bu işler öyle eve sadece ekmek almak demek değil yani. Eve fırın açmak gibi bir şey.
Sevgiyle.
Serhat BİNGÖL
Güzel yorumunuza ilaveten şunları da söylemek isterim. Günümüz insanın en temel sorunun iletişim kurmak olduğunu sosyal hayatımız da birçok kez görüyoruz. Değişen hayat şartları, ekonomik zorluklar, gelecek kaygısı vesaire derken zorlu bir yaşam kültürel yozlaşmanın da kapısını aralanıyor. Dolayısıyla bu durum insanların kendi aralarında diyalog kurmalarını zorlaştırıyor. Doğal olarak buda aile bireylerinden başlayıp toplumun her kesimini olumsuz anlamda etkileyen bir sorun haline geliyor. Sanırım bu süreçten en çokta çocukluktan ergenliğe adım atma aşamasında olan gençlerimiz etkileniyor.
Anne ve babasıyla sağlıklı iletişim kuramayan çocukların birçoğunda görülen en yaygın davranış şekli anne ve babalarına karşı gelmek oluyor. Adeta onlara saygısız davranmayı bir tür diyalog şekli olarak benimsiyorlar. Bu saygısızlıkta genellikle hitap etmekle başlıyor. Babasına İngilizce ‘’my father’’ diyeni de gördüm. Sokaktaki arkadaşına seslenir gibi ‘’ismiyle’’ sesleneni de ya da babasının fiziksel özrüyle veya mesela kilolu olması nedeniyle ona ‘’şişman’’ diyeni de ve bu tür lakaplarla babalarını telefonuna kaydedeni de, gençlerin bu davranış ve düşünce kalıplarının psikolojik bir kökeni olduğuna inanıyorum. Dediğiniz gibi anne baba olmak sadece eve ekmek getirmekle sınırlı değil.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Değerli kardeşim...
Babanın mahçup ve kibar görünmesi, şımarık bir çocuk büyüttüğünü söylemesi, bir çocuğu şımarık büyütmenin gerisindeki kendilerinden başkalarına karşı taşımak zorunda oldukları sorumluluğun ve saygının bilincinde olduklarını göstermez maalesef...
Böyle bir çelişkisi vardır insanımızın...
Bu çelişkin göstergelerini saymaya da gerek yok; haberlerde her gün tekrar eden olayları hatırlayalım, yeter...
Çocuk büyütmek önce bu sorumluluğu taşımayı gerektirir...
Bu sorumluluğu daha düne kadar köyde birbirilerinin tarla sınırlarını kendi tarlasına katmaya çalışan köylüler taşıyamazlar...
Toprağa bol bol tarım zehirlerini saçan köylüler taşıyamazlar...
"Komşunun tavuğu komşuya kaz, kocakarısı kız görünür" diyen köylüler taşıyamazlar...
"Benden atlasın da nerede patlarsa patlasın" diyen köylüler taşıyamazlar...
İyice kızdım şimdi :)))
Bari şu salgı döneminde şeker yemeyin, gazlı içecek içmeyin, diyemeyen 'köylü porofosorlar(!)' hiç taşıyamazlar...
Ama ne kadar 'akademik'(!) ağız yapıyorlar değil mi?...:)))
Aman beee!...
Bu kadar yetiversin...
Selam ve saygılarımla, değerli kardeşim...
Serhat BİNGÖL
Bu insanların yaşanan olumsuzlukların, öneminin farkında olmamaları, toplumsal yaşam ve dolayısıyla sağlıklı nesillere sahip olmamak adına daha vahim sonuçlar doğura bilir. Yaşlı anne babasına şiddet uygulamaya eğilimli gençlerin olması, ya da uygulaması gibi mesela!
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle.
Mutlu olmak her zaman elimizde mi çok emin değilim açıkçası Serhat Bey. Bazen, sebebi olmadıklarımızın sonucu da oluyoruz ve ne yazık ki bu gitgide sıklaşmaya başladı.
Ama aktardıklarınız, sizin de yazınızda belirttiğiniz gibi. büyük bir toplum mühendisliğinin sonucu.
Başardılar!..
- Rüya aleminde yaşayıp, gerçeklerden kaçınan,
- Kendi değerlerini yok saymayı modernlik zanneden,
- Bir kültür erozyonuyla toplumun yok edilmeye çalışıldığını göremeyen,
- Belli başlı meslekleri ve üretkenlikleri olmadığı halde bu durumdakilere saldıran,
- Tepkili ve isyankar olmayı 'düşünen insan' olmak zannedip hiçbir hiçbir öneri getirmeyen,
- Durumlarından dolayı hep birilerini suçladıkları için kendi hatalarını hiç görmeyen,
- ve daha kötüsü 'kendi sınırlarını' hiç bilmedikleri için her sözü söylemeyi hak ve özgürlük zannettiklerinden sosyal katmanlardaki yerleriniz de belirleyemeyen...
...
bir gençlik yarattılar.
Benzeri örnekleri velilerimle o kadar çok yaşadım ki bana hiç yabancı gelmedi. Biz ailelerin içine arabulucu gibi girmek durumunda kaldık. Sabri Bey'in kedisi gibi aynı ortamda konuşulanlarda bile birbirlerini yok sayan bu aile fertlerine birbirlerinin dediklerini aktarmaya çalıştık ve sonra onları evlerdeki diyaloglarını düşündük üzülerek ister istemez!... :(((
Son cümlenizdek iyi niyetli yaklaşımınıza katılmak isterdim ama bu zihniyetteki gençler, 'herkesin hatalı kendilerinin doğru olduğunu ve onları kimsenin anlamadığını' düşündükleri bir kompleksin çıkmazında oldukları için muhtemelen böyle bir yönlendirmeyi çok sert bir şekilde reddetmiştir diye düşünüyorum.
Umarım siz haklı çıkarsınız!..
Özellikle genç kızımızla ilgili bölümü tekrar okudum ve gerçekten çok üzüldüm. O da kaybolmuş bir hayat aslında!... :((
Kaleminize, yüreğinize sağlık.
Saygılarımla....
Serhat BİNGÖL
Şüphesiz öğretmen olmanız nedeniyle benzer durumlarla defalarca karşılaşmışsınızdır. Aslında mesleğiniz gereği karşılaşmış olmanız da anlaşılır bir şey, ancak bizlerin yaşamın içerisinde çok sıklıkla bu tür gençlerle karşılaşıyor olmamız sorunun sayısal ve sosyolojik boyutunun korkutucu düzeye ulaştığını gösterir diye düşünüyorum. Sorun sadece bu tip gençlerin görgüsüzlüğü ve kültürsüzlüğü de değil. Bilgi bağlamında da çok boşlar. Yazımda örneğini verdiğim gibi lise öğrencisi olup da ülkesinin başkentinin hangi bölgede ve hangi şehir olduğunu bilmeyenden tutun da, Marmara denizinin nerede olduğunu bilmeyene kadar yaşamın akışı içerisinde çok enteresan gençlere rastlıyoruz. Dolayısıyla bu işin kısmen de olsa çözümünün, varlığını yazıda ismi geçen dostum Levent Beyden öğrendiğim anne, baba eğitim kurslarının sayısının ve niteliğinin yaygınlaştırılarak artırılması olduğunu düşünüyorum.
Aslında konuşacak ve anlatacak çok şey var ama bu yorum köşesine sığdırmak pek mümkün olmuyor.
Yorumunuza ve ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle
"Umarım işe gelmeme sebebi anne ve babasıyla birlikte o eğitim kurslarından birine gitme kararı olmuştur."
bunu ben de çok içten dileyerek umut etmek isterim
ama çok üzgünüm );
anlatmış olduğunuz gibi o kadar çok genç ve böyle çaresizlik içinde kıvranan o kadar çok anne- baba var ki...
halimiz içler acısı o genç kadının çocuğu ilerde nasıl bir yetişkin olacak?
bu çocukların ruhsal durumlarını düşündüğümde kendimi çok çaresiz hissediyorum.
hiç bir şey yapamamak o çocukların elinden tutup yardım edememek çok üzüyor );
çok değerli bir konuyu kaleme almışsınız tebrik ediyorum
saygılarımla...
Serhat BİNGÖL
Kısacası önemli olan farkın dalık….
Yorumunuza ilginize çok teşekkür ederim.
Saygı ve sevgilerimle