- 286 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anlamak Gerek II
Genelde özne nesnel ağırlığın denge merkezleri kritik değerli sağlamalardan oluşur. Sağlama eylemleri yap diyen yaklaşımı ve yapma diyen sakınımları esas alır. Denge merkezi bu tür bindiriş ile olan anlayışlarla oluşurlar.
Böylece totem alanlı ağırlık merkezine kesikli sürekli birçok bindirişler yapıldı. Ağırlık merkezi kişiden bağımsız kişinin dışındaydı.
Ağırlık merkezi nötrdü. Kendi içinde nötr olan dünyanın merkezi, dışta bulunan şeyleri nötr merkeze doğru çeker. Bu durum canlılar dünyasında kendi içinde nötr bir bütünlük olan ineğin aslanı kendisine çekmesine benzeşen bir akli koşutluk kurmaktır. Sosyo toplumlarda da kritik değerleri sağlatmakla oluşan nötr ağırlık merkezli eksen, kişileri kendisine çeker.
Ağırlık merkezi eksenine yapılan bindirişler ortak paydalıydı. Ortak biriktirme ile depolananlardı. Depo enerji sosyal alan içindeki kişilerle paylaşılır. Paylaşımı yapacak yaklaşım ve kaçınmalar vardır.
Ağırlık merkezli yakınsama ve ıraksama eylemleri kişiyi biçimler. Biçimlenen kişilerdeki yakınsama ve ıraksama eylemleri kişilerin ortak im ve imgelerine dönüşürler. Bu im ve imgelerin kritik değer sağlamalarıyla eşleştiğini unutmayın lütfen.
Alanın yakınsama, biçimlenme ve eşletme imgeselliği temel durumu içinde kaygı yüklü kişilerimizde, kişilerin kaygılarını (stresini) giderci ve yatıştırıcılardı. Dinginlik teskinlik vericiydiler.
Yatıştırıcılar kolektif alan içinde şartlı, eşleştirmeli, kategorize edici öğrenmenin kalıplarıydı. Yatıştırıcılar kesikli sürekli durumlarla, adresleri belli yerlerdi. Güvenlik vericiydiler.
Yatıştırıcılar koşullu öğrenmenin kaynağını da oluşurlar. Koşullu öğrenme içinde sonuç durum ortada olmasa bile sonuç durumu ortaya koyan eşleşmenin etkisi bir süre devam eder.
Hatta insan ruhu veya insan psikolojisi eşleşmeleri yapılan bu güvenli duruma, rücu eder. Bu durum olumlu bir şeyin diğer yanda olumsuz olmasıdır. İnsan tutuculuğu, insanın yobazlığıdır.
İşte bu teskin edici; yatıştırıcı kalıp öğrenmeler; ileride dini bilinci oluşacak yatıştırıcı uyuşturucu söylem ve etkilerin de içine bindirişler yapacağı kompartımanlardı.
Totem alan içinde kişi odaklı groteski sakinleştiriciler dışta, kişiler arası davranışçı ortak anlama ve anlatımın eşzaman kalıplarına da dönüşmüştüler.
Yansıma çeşitliydi. İhtiyaçlar da yolu belirliyordu. Yol üssü durumlarlaydı. Üssü durumlar belirme ve belirsizlikler içerenleydi. Gereksinme bir eylem durumuydu. Her eylem durumunun kendisine göre bir yolu belirme şekli vardı.
İşte yol üssü durumla hem tutmanız gereken yolu yansıyordu. Hem belirlileri belirsiz, belirsizleri de belirli yapıyordu.
İşte bu tür eşleştirerek koşullu öğrenme kolektif kültürdü. Kültürün içinde temel referansa dayalı yönelimler de vardı. Kritik değerler sağlamasıyla eşletilen bu tür seçici ortak algılar, merkezin ağırlık noktasına ritüeli, edilmişti.
Bu nedenle ritüellerin adresi beliydi. Güvenliydi. Kültürün adresi belli ve güvenliydi. Her ikisi de bir karşılanmayla eşletilen yol haritasıydı. Ritüel de, kültür de pusula yönelimiydi. Ritüelin de kültürün de yön gösteren pusula güvenliği nedenle bir teskin edicilik, bir yatıştırıcılık, bir uyuşturuculuk özelliği de vardır. Iraksatan ve yakınsatandılar.
Elbette bu yakınsama ve ıraksamalar tedirgin edicilikten dinginliğe veya sükûnet içine geçişte görülecek olan zıt durumlu, rutin yan etkiler veya komplikasyonlardı. Bir tür ritüeller sistemin ağırlık merkezine olan bağlılığın seremonisiydiler.
Ritüel ve kültür kolektif durumla kolektif yaklaşımla görülen sonradan olanlardı. Kültür ve ritüel neden değildiler. Yani hemcinsler kültür ortaya koymak; ritüel de bulunmak için kolektif olmuyorlardı.
Aksine hem cinsler kritik sağlamalar yapmak nedenle kolektif eylem içinde oluyorlardı. Bir kes kolektif eylem ortaya koydunuz mu artık kolektif eylemler özne nesnel süreçlerle akıl almaz denli üslü durum belirmesiydi. Üslü durum eşletmeli yansımalardan biri ritüel se diğeri kültürdü.
Demek ki ritüel ve kültür kritik değerlere eşletilen bir koşullu öğrenmeydi. Ritüel veya kültür kritik değerleri vermiyordu. Aksine kolektif olan kritik değerler bir ritüeli ve kültürü veriyorlardı.
Bu şu demekti ritüel ve kültür olan yerde bir ortak sağlatma ve ortak paylaşma vardır. ortak sağlatma ve paylaşmanın tutumu ritüel ve kültürdü. Yani ritüel ve kültür kritik değerdendi ama kritik değer ritüelden ve kültürden değildi.
Kritk değer neden, kültür ve ritüel sonuçtu. Sosyo toplumsa yapılarda sonuç olan ve sonradan olan sanallık neden yerine başa geçebiliyordu.
Siz kolektif bir sağlatma, kolektif bir paylaşma yaptığınız sürece bu sağlatma ve paylaşmanın ritüel nedenle olduğunu söylemeniz bir kültürden dolayı bunların olası olduğunu söyleyebilirsiniz. Zurna zırt diyene kadar hiç bir sakıncası yoktu.
Yani bu tür akıl oyunlarıyla sonda olan sonucu, başta olan nedenmiş gibi söyleyebilirdiniz. Tıpkı siz ürettiğiniz sürece. Sömürü ortaya koyabildiğiniz sürece. Ve üretmeden önce rızklar yaratıldı diyebilirsiniz. Rızklar dağıtıldı deme saçmalığı bu türden bir uyuşturucuydu.
Ama hemcinslerin üretmediği milyonlarca yıl boyunca ne rızklar yaratıldı diyen vardı. Ne önce rızklar dağıtıldı diyen vardı. Çünkü üretmeden sömürü ortaya koymadan bunları deme ve akla getirme olanağınız bile yoktu. Neden ortada yok iken sanal sonuç hiç ortada olmayan durumla belirsizdir.
Kritik değerli gerçekleşmeler, ritüelden dolayı değildiler. Alan etkisi içinde kritik değerlerin sağlanmasına gösterilen riayet edişteki yatıştırıcılıktan dolayı kolektif özne ritüeli ağırlık merkezine seremoni etmişti.
Biliyoruz ki ağırlık merkezi karşılıklı eşdeğer kuvvet nedenle sıfır etkiyle nötürdü. Doğa da kendi içinde nötr bir tutumla türlü üssü durum davranışı ortaya koyuyordu.
Bu nedenle doğada bir aslan ceylanı avlar ama rızk olarak görmez. Bir ceylan da kendisini aslana verilmiş nimet olarak düşünüp, aslana öğünlük teslim olmaz (sığınmaz). Bu cahil insanda kendisini sömürene karşı teslim olma ibadeti ile vardır.
Ağırlık merkezine gösterilen riayetler nedenle ayinle ilgili vardı. Ritüel edimseli ve sonda olandı. Kolektif insan öznesi bir çevrim içinde oluşmakla sonda olanı, başa alabiliyordu.
Bir özne nesnel çevrim içinde sonda olanın başa alınmasından ötürü sanal bir yer değişmeyle ritüel sanki kritik değerin yerini alacaktı. İbadet ettiğimiz için rızk veriliyor olacaktı. Ya da eşdeyişle rızk verildiği için ibadet ediyor olacaktık.
Oysa var oluş eylemi bir kültür, bir ritüel olan ibadetten önceydi. İbadet var oluşun yansıması değildi. Kolektif güç karşısında heyecana kapılan insan öznesinin yansımasıydı.
Kuantum dünya neden ve sonucuyla aynı anda vardır ve aynı anda davranır. Oysa makro dünya neden sonuç; önce olan sonra olan ilişkili olmakla nesnel gerçeklik diye tanımlanır. İnsan öznesi içinde neden sonuç birbirinin yerini almakla birbirine geçişen anlamalarda oluşan algı yanılsamalarına bir kaynaktı.
Şöyle bir örnek vereyim. Kolektif akıl ve onu yapan kişi radyonun nasıl çalıştığını bilir. Ama kişi radyonun nasıl çalıştığını ve nasıl yapıldığını bilmez.
Radyolu bir ortam içine doğan kişi okula gidip öğrenene kadar ve çevresinde bunu durumu izah edecek birini bulana kadar radyonun nasıl çalıştığını bilmez. Radyo içinde birisi var sanır. Aklı almasa da öyle sanır. Çünkü başka türlü cevaplarla zihnini yatıştıramaz.
Ya da radyonun arkasında gizlenmiş, görünmeyen kişi veya cinler radyoyu konuşturuyor sayabilir (sayardı). Bundan 60 yıl önce durum buydu. İşte aynı durum üssü durumlu kolektif güç karşısında özellikle de köleci sistem yalnızlığı içinde aynı ve benzer çıkmazlara düşerler.
Temel referansların karşılanması sırasında birbiri yerine geçen groteski bir öznel algılardan oluşan sanal algılarımız vardı. Bu algılar bilmeye, sezgiye, adreslemeye, güvenlik duygulu sakinleşici lige dayalıydı. Bu tür sanı sal çıkarımla birlikte ortaya konan kolektif anlayışlı ritüellerin, bu kabil yorumları da yine bir kültürdü.
Üreten ilahi yapılar, yaptıkları bu üretim nedeniyle kılgısaldılar. İlahi yapılar kendi kültürleri içine kılgıdan gelen, eylemden gelen bilgiyi katmakla; yeni yorumlamalara gittiler.
Deneyden gelen bu çözümleyici ve birleştirici yorumlar, ilahi grubun iradesini oluştular. İrade ritüelden ileri gelmiyordu. Üretim yapma gücünden ileri geliyordu. Ama günümüzde bile iradeye ritüel vardı. Bu ayinle ilgili aslında sömürüyü ve üreten emek gücünü gözlerde gizleyen sakinleştiriciydi. Kendi başına afaki bir irade de yoktu.
Artık bileşik yeni yorumlar ilahi grubun İRADESİYDİ. Yönetim merkezindeki eksende kılgın irade de vardı. Eksen çevresinde inanıcı ve kılgın kültür vardı. Ekseni eksen yapan üreten kılgılardı. Düşünsel anlayış ta kılgı çevresinde, kılgıya bağlı yorum ve kültürdü. Yine de görüntü at başı öndeydi. Çünkü gölge ve görüntü kendi dünyasından ileri geliyordu.
Kişinin kendi iç dünyasında, kendi iç seslendirmesinden ileri gelen gölge yansımalar kişinin anlama anlatma kalıplarını oluşan ilkelerdi. Köleci dönemle birlikte üreten irade El ’e teslim edilen yeni bir mayalanmaydı.
Bu şu demekti. Eksen çevresindeki kültürün de El ‘e teslimiyeti demekti. Groteski tutum içindeki kişi, çevresinde olup bitenleri önce kendisine göre yorumlandı. Sonra da sosyal etkili özgecil tutumlar; totem alanda, totemi kolektif tutumla ve kolektif yarara göre yorumlandı.
Grup ya da kolektif yarara göre olan bu tutum; totem eksen içinde bir tür sosyalleşmeydi. Köleci sistemle birlikte çevre içinde olup bitenler El ’e göre yorumlandı.
El ’e göre yorumlanan durumların içindeki kişiler kendi köleliğine imza atan inanma kültürü içinde, El ’e bağlı anlayışları yerine getiren bir inanıcı yobazdı. Tarlaya çalışmak için giderken gerçekçiydi. Ama bunu yorumlarken gerçekle bağı kopmuştu.
İlahi bir kolektif anlayış içinde olan kişi biliyordu ki kendisi için "kolektif çalışmadan fazlası yoktu". Bir sapıklık olan günümüzdeki köleci anlayış bize ne öğretiyordu? " insan için rızkından fazlası yoktu!"
Bu anlayışa göre baştan beri rızkların verilmesinden başkası yalandı! Oysa rızk kavramı köleci sistemle mülkün abrakadabra yapılmasından sonra ortaya konmuş zihni uyuşturucu bir söylemdi. Mülkü olmak ta mülksüz olmakta verilen verilmeyen rızk ile anlatılıyordu.
"Kişi için kolektif çalışmadan başkası yoktur" kolektif bilinci gitmiş, teslimiyetçi anlayış içinde uyuşmuş bir izan içinde bu söz "kişi için rızkından başkası yok tura" çevrilmişti!
Kölece çalışılıp üretimin yapıldığı akış sürecince böylesi bir bağnaz anlayış o kişi için hep doğru dur. Bu durumda üreten bir toplumsal alan içinde sonda olan ve illüzyonlu olan rızk söylemi en başa konmuştu.
Günümüzde kovid 19 denen korona virüs salgını gündemdedir. Yukarıdan beri anlatıla gelen bu türden yobazın ya da lümpenin biri bu pandemi (salgın) "Allah ve peygamber düşmanları için var" diyor, neler neler anlatıyordu.
Bu şu demekti. Allah ve peygamber düşmanları hasta olacak ve dahi öleceklerdir. Bu söz bu sözü sözyleyni masum kılmıyordu. Ama kişi hasta olmadığına göre bu sav doğruydu!
Ta ki bu sözü söyleyen kovid olana kadar bu söz sanal olukla doğru gibi bir yanılsamayla, gerçekmiş gibi zihinlerde akış yapacaktı. Bu yazı askıya alınmadan önce bu sözü söyleyen kişi kovid di. Şimdi sormak lazım "Allah peygamber düşmanı kimmiş!" İşte tarih boyunca böyle kandırılıyoruz. Böyle afyonlayıp böyle uyuşturuluyoruz.
İşin doğrusu ve realitesi neydi? Mikro organizma gibi bir hayat, hemen her tür organizmaya uygun türde bir çeşitlilikle; konakçı olduğu hayatın ölümü pahasına kendisine konaklık ve yaşam buluyordu.
Başka organizmaya istemeden konakçı bir yaşam olanlar da bunlara karşı mücadeleci ve çok başarılı bir yaşam direnci ortaya kor. Bu dirençle kişi hasta olmaz ya da hastalıktan kurtulur.
Bu nedenle kimi konakçı organizmalar, üzerlerinde konaklayanına karşı başarılı bir savunma ve bağışıklık sistemi ortaya koyamazlar. Hasta olurlar. Kurtulur veya ölür bu durum kaçınılmazdır.
Bu şu demek; kişinin hasta olmasının ya da hasta olmamasının Allah ve peygamber sevisiyle veya sevgisizliğiyle hiç bir ilişkisi bulunmaz. Her kişi hasta olur.
Hayatın dinamiği bu olunca, Allah ve peygamber dostu olup ta kötü çalışan bağışıklık sistemi nedenle hasta olanları ne yapacaktık? Daha önemlisi Allah peygamber düşmanı olup ta bağışıklık sistemi çok iyi çalışmakla hasta olmayanı Allah peygamber dostu mu sayacaktık? Böyle bir kriter olur mu?
İşte bilimi, bilgiyi, araştırmayı ketleyen düşünce budur. Eğer Allah ve peygamber düşmanları için hastalık varsa siz neyi araştıracaktınız? Her şey ortada değil mi? Araştırsak bile ne olacaktı? Üstelik Allah’ın işine karışmış olacaktınız! Bu mantığa göre hasta olan Allah peygamber düşmanı olarak hasta olmaya devam edecekti!
Köleci sistemle birlikte groteski sorgulamadan, kılgın sorgulamadan, kolektife göre olan sorgulamadan, deneye dayalı analitik düşünce içinde olmaktan çıkılmıştı. Groteskilik te neydi? Deneye dayalı düşünce de neydi? El dilemezse ne soluk alırdınız, ne düşünürdünüz. İyi düşünce El ’dendi. Kötü düşünce şeytandandı.
Yeter ki sömürü sömürü olsundu. Her şey El ‘dendi. "kişi için kolektif çalışmasından başkası ve fazlası yoktur" bilinci yerine El düşüncesi, El zikri ve nedeni El’e bağlı olan düşünce üretme vardı.
Uygarlık içindeki insan anlayışının geldiği yollardan birisi de El ile El ’e kul oluştu. El ’e köle oluşun teslimiyetiydi. Kulluk ve teslimiyet erdeme (!) olarak söyleniyordu.
Sömüren El mantığına göre, erdem; El ‘e olan bağlılıkla beliriyordu. El ‘e ne kadar bağlısınız (kölesiniz-kulsunuz) o kadar erdemliydiniz. Çünkü erdem El iradesine alçak gönülle ve teslimiyetle boyun eğmekti. El, El adamı apilulara ve monarşilere diyordu ki “deyin ki ben inananların ilki oldum”.
Katılım yapmamak suretiyle, kolektif emek bağıntısını ortaya koymayan monarşin kişiler, kendi monarşin öğretilerini vaat ettiler. Öğretilerini, değişmemesi gereken inanıcı bir yol izleği yaptılar. Yeni bir inanç ve yeni bir kültür yaptılar.
Ve mülk sahipli güç ile yöneten monarşinler; kolektif sürecin egemeni oldular. Kolektif sahipli gücü, kişi sahipli güç ve irade yaptılar. Böylece monarşin beyler, kimi anlatımlarla yüz kollu, yüz gözlü kişi oldular.
Bu ifadeler daha önce ön ittifaklı toplumcu bileşmelere verilen ifadelerken, şimdi bir efendiye bağlı kul ve kölelerden oluşan inanıcı ve köleci kolektif güçtü. Kolektif güçten esinlenen bu tarz monarşin tasımla irade ve sıfatlar oluştu.
Zaten kolektif üreten ama kişi sahipli köleci güç içine, kul olarak doğanlar; bu inanıcı ahdin köleci tarihle doğduğunu bilmiyorlardı. Anadan babadan aktarılan, kulaklara küpe sözler olarak duyuyorlardı.
Süreci bu tarz bağlılık ve teslimiyet öğretisi içinde kavradılar. Bu nedenle üreten totem meslekli bileşimin gücü giderek anlaşılmaz olmuştu.
Bu anlaşılmazlık içinde bu tür ganimetçe, rızk takdirle, değişmez kaderle olan köleci ittifakı anlatımlar; yüz kollu, yüz gözlü, elli ağızlı, elli burunlu dev ve canavar anlatımlarına dönüşmüştü.
Canavarın bir kafasını kessen, diğer 49 kafası ortaya çıkıyordu. Bir gözünü kör etsen diğer gözleri görüyordu. Bu tür anlatımlar kolektif güç ile baş edilemeyeceğini soyutlama yapmanın ifadesiydi.
Köleci sistem, genel yararı değil seçilmiş kişi olan efendi yararına gözeten sistemdi. Çünkü bu sistem içinde irade El Melikul El olan köle sahibi efendinin iradesiydi. Köleci irade kolektif çevrimli ve üreten eksenli, taşıyıcı salınımlar üzerine bindirildiler.
Böylece kolektif çevrimin ekseni, kişi sahipli irade ile enfekte edilmişti. Kolektif eksen kişi takdirini buyuran paylaşım mantığına dönüşmüştü.
Artık yalanın, aldatmanın kol gezdiği bir ortam vardı. Sonucu kestirilemeyen fakirliği sefaleti, savaşı tedirginlikleri doğuracak olan ortamı, ortaya koymak istiyorlardı.
El kişileri, kolektif sürece bağlı olanları köleci sistem gibi eğri bir söz olan sürece vaat yoluyla ikna etmek için şöyle diyordu. “Kaderim elinde olan El ‘e yemin ederim ki…”; “El adına derim ki”; “ El buyuruyor ki” vs. diye söze başlıyordu.
Bu söylemler belki de farkında olunmadan ve zımnen El ’i meşru etme algısıydı. Köleci bir efendiye tabi olma anlayışının amaçlarını içeren modülasyonlardan birisi rızk vermeydi.
Bir diğer modülasyon da paydaşlığı köleci paylaşım sistemine göre tarif edilen ana baba tarifli köleci söylemdi. Kadının adının olmadığı köleci bir aile sistemiydi.
Kolektif güç ile bir üretim yapmanın sonrasında üreten kişi gücü ve kişinin kolektif alandaki paydaşlığı, süreç sonrasında ulaşılan bir sonuçtu. Üretileni paylaşma süreci kolektif sistem içinde sonda olmasına rağmen köleci sistemde paylaşma (rızk olarak başa alınmıştı.
Kolektif sistemde üretileni paylaşma vardı. Köleci sistemde ise daha siz doğmadan, hiç üretmeden kendisini kolektif güç yerine koymakla dağıtma yapan sanal söylemler vardı. Köleci süreç bu söylemlerle kolektif alan içinde çıkıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.