- 455 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
İNŞAET
Yazın kavurucu sıcağında, güneş en acımasız haliyle, en tepedeyken alın terini silen işçilere baktı, babaydı, çocuktu, en önemlisi: İnsandı. Tüm varlığıyla, çabalayan, düşünen, sorgulayan bir insan... İnsanlığın milyon yıllık doğayla savaşındaki son dönemin; insan lehine dönüşmesi ve bu avantajın bir zaferden çok, soykırıma doğru gitmesinden, yegane bedenini sorumlu tutuyordu. Yüksekliğin insanda oluşturduğu büyüklenme hissine karşı, artık bilinçli bir nefret duyuyordu. Elbet, yüksekliğe de ihtiyacı vardı. Hele ki yüksekliğin insan ruhunu yücelten sahiplik duygusuna, yenik düşmüş zavallılar için gerçek bir ihtiyaçtı. Oysa sahiplenme veya sahiplik korumayı gerektirirdi. Halbuki modern insan, sahip olmayı adi bir kullanım hakkı olarak görüyor, kullanım süresi dolan herşeyi - canlı cansız farketmez- bir çırpıda hayatından çıkarıveriyordu. Kim bir kuşun insan için hayati bir öneme sahip olduğunu bilirdi veya sıradan bir bitkinin varlığının gerekçesini merak ederdi ki..?
İş makinaları da tüm kabalıklarıyla modern hayatın külhanbeyliğine soyunmuş, ağanın gözüne girmeye çalışan yapılı işçiler gibi aşağıda gururla çalışıyor, takdir edilmek için yukarıdaki adama göz kırpıyordu.Ancak, adam hiçbir şeyi takdir edebilecek durumda değildi.
Hayatın ve kendisinin varlığı konusunda devasa bir anlamsızlığa kapılmıştı. Oysa geçen hafta harıl harıl, güçlü bir ırgat gibi çalışan iş makinalarının etrafa yaydığı mazot kokusu onun için dünyanın en iyi parfümünden, o muhteşem kır kokusundan çok daha değerliydi.
Adam koşarak doktora geldi, hem umut hem de korku doluydu, titrek sesi, çaresizliğin tanımıydı. Doktor bey:” çocuğumun durumu..?”
_ Biliyorsunuz çocuğun hastalığına modern tıp bir tanı koyamıyor.
_ Oğlum her gün biraz daha eriyor, buna dayanamıyorum. Tüm servetimi vereyim yeterki çocuğumu kurtarın!
_ Sizin için yapabileceğim bir şey yok. Çok üzgünüm, Yurtdışına bakın! Bir ihtimal...
_ Çocuğumu tedavi için yurt dışına götüreceğim.
_ İyi olur...
Hastahane koridorundaki bankta oturan meraklı, yaşlı adam, bu çaresiz adamın doktorla tüm konuşmalarına kulak misafiri olmuştu, yanından geçerken genç adamın elini tuttu, genç adam, yaşlı adama, üzerindeki pahalı, temiz takım elbisesinin sol üst cebimdeki , karanfile baktı:” Ne istiyorsunuz benden” diye sordu.
_ Çocuğunu bir yere götürme!
_ Neden?
_ Nasıl söylesem bilmem ki! Çocuğun ölecek.
_ Ne diyorsunuz siz..? Ehhh! Defolun başımdan, saçmalıyorsunuz!
_ Sen bilirsin
_ Ben bilirim tabiki! Oğlum gözümün önünde erirken; sizi dinleyecek degilim!
Adam aynı gün çocuğunu yurt dışına götürürken, oğlu uçakta öldü, daha açısı taze iken hastahaneye geldi. Doktorun yanına gitti, sordu:
_ O adam kimdi? Çocuğumun öleceğini nereden biliyordu.
_ Hastahanemizin sahibi, yıllarca yurtdışında en meşhur hastahanelerde doktorluk yapmış ünlü biridir. Ancak şimdi hekimlik yapmıyor. Sizin çoçuğunuzu en son muayene eden oydu. Bize öleceğini söylemişti. Biz size söyleyemedik.
_ Kendisiyle görüşebilir miyim?
_ Yurtdışından döndüğünde, size bir randevu alabilirim.
Zengin adam, çaresiz bir şekilde odadan çıktı, doğrudan şantiyeye gitti. Herşey işliyordu, hayat, doğa, makinalar, rüzgar... herşey ama herşey....
Biricik yavrusunu düşündü, daha bir ay önce, birlikte gelmişlerdi, herşeyini ona bırakacaktı, ideallerini, geleceğini, tarihini... tek çocuğu vardı, daha velayetini yeni almıştı. Evlenmeyecekti, evlense de zaten çocuğu olmayacaktı. Gençliğini hoyratça heba etmesinin ağır bedelini ödüyordu. Bütün hataları, gözünün önüne geldi. Yapacak bir şey yoktu. Tek isteği vardı: yaşlı adamla görüşmek..!
Defalarca gitti geldi. Nihayet, bir gün hastahaneye uğrarken; yaşlı adamın döndüğünü öğrendi, doğruca odasına gitti. Sekreterine geçenlerde çocuğu ölen bayın geldiğini söylemesini istedi, bekledi. Bir saat, iki saat, üç saat...
Akşam olacaktı neredeyse, hala yaşlı adamın onu çağırmasını bekliyordu. Sonunda yaşlı adam onu çağırdı. Heyecanla içeri girdi, tek isteği çocuğunun neden öldüğünü, öğrenmekti.
_ Buyrun! (Son derece kibarca)
_ Hocam çocuğum neden öldü( mahcup ve pişmanca)
_ Çocuğunu Maslaktaki gökdelenler öldürdü.
_ Nasıl? Anlamadım!
_ Gel birlikte çıkalım. Sana nedenini yolda anlatayım.
Dışarı çıktılar, yaşlı adamın antika arabasına( Devrim) bindiler, Maslak Ayazağa’ya gittiler, Yaşlı adam:” Biliyor musun! Ayazağa köyündenim, 1970 de bile Ayazağa köydü, geçimimizi, tarım ve hayvancılıkla sağlardık, babam beni okuttu, Almanya’da profesör oldum. Ülkeme döndüm, tüm başarılarımı, ülkeme mal ettim.”
Arabadan indiler, yaşlı adam bir parmak işaretiyle, uzakları gösterdi. Konuşmaya devam etti:”Şu vadinin heryeri yeşil bir tek dere boyunca uzanan, kurumuş bitkiler hariç, bu bitkilerin Latince adı: leventis costantinica’dır. Ve benim adımla anılır çünkü İstanbul’a özgü bu bitkiler, dünyanın hiçbir yerinde yetişmez. Sadece İstanbul’da yetişir. Dünyaya ben duyurdum.
_Tamam! Herşey çok güzel de bunun, benim çocuğumun ölümüyle ne alakası var?
_ Şayet, dinlersen anlayacaksın. 1970’lerde Bir Alman ekiple Ayazağa köyüne geldik. Köyümüzdeki çocuklar hastalık nedir bilmezdi.. Bu yüzden köyümü araştırmak istedim. Köyün etrafındaki bütün bitkileri araştırdım. Dünyaya duyurduğum, bu bitkiler bazı kimyasallarla karıştırılıp, bazı önemli hastalıkların aşıları yapıldı. Yaklaşık altı ay önce bu bitkilerin kuruduğuna şahit oldum. Nedenini araştırdım. Şu inşaatı süren binanın bitkileri besleyen dereyi kuruttuğu için bitkilerin de kuruduğunu farkettim. Meğerse bu bitkileri yaşatan dereymiş. Eğer bu bitkilerden canlı bir tane olsaydı; senin çocuğun kurtulacaktı.
Doktorlar senin çocuğunun tedavisi için bana danıştılar, ben kendimden emin bir şekilde Ayazağa’ya geldim, elimde hayalkırıklığı ve öfkeyle geri döndüm.
Zengin ve genç adam olduğu yere diz çöktü, feryat figan, bağıra bağıra, ağlamaya başladı. Uzun bir süre kendini paraladı. Sonra kendine geldi, herşeyi anlatmaya başladı:” Biz o kaynağı kurutmak için neredeyse savaştık, tonlarca beton döktük, yine de başaramadık. Sonunda japonya’dan bir mühendislik firması çağırmak zorunda kaldık, onlar kuruttular.
Meğerse kendi paramla geleceğimi kurutmuşum. Çok pişmanım çok!
Not: Hikayede anlatılanların tamamı kurmacadır. Farkındalık amacıyla yazılmıştır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.