- 677 Okunma
- 1 Yorum
- 3 Beğeni
İHANET...
Ani ölümler ne büyük kaostur. Trafik kazaları, kalp krizleri, beyin kanamaları, doğal afetler ile gelen ölümler...
Ve ani ayrılıklar; bu dünyadan ahiret hayatına ani geçişler.
Ve geride kalanlar ve geride kalanlara; aniden gidenlerin bıraktıkları anılar, verilen sözler, yarım kalan ilişkiler.
Yine bir trafik kazası ve ani gelişen bir ölüm vakası. Ölen ölüyor geride kalanlara hayat devam ediyor.
Olayın kahramanı genç bir kadın. Ölen kişinin eltisi Sabiha...
Aralarından su sızmazdı. Kardeş gibi yakınlaşmışlardı özellikle şu son iki senedir.
Eşinin akrabaları arasında en çok onu sevmişti ve ölümü ile adeta yıkılmıştı.
Kendi öz kardeşini kaybetmiş gibi ciğeri yanmıştı.
Eltisinin ölümünün üzerinden iki gün geçmişti. Rahmetli eltisinin özel eşyalarını toplama işi de kendisine düşmüştü ne yazık ki. Kefenin cebi yoktu ki götürsün. Eşyaları öyle boynu bükük kalıvermişti.
Gözyaşları içinde giysileri mahalleden bir fakire verilmesi için itinayla katlayarak bir valize doldurdu.
Kapının arkasında asılı duran çantaya gözü ilşti. Aldı yatağın üzerine boşalttı içini.
Kol çantalarını bir poşete basıp, köydeki amca kızlarına gönderecekti.
Hepsi de yepyeni pahalı şeylerdi. Eltisinin çanta takıntısı vardı. Her renkten çeşitli büyüklükte onlarca kol çantası.
Çantanın içinden çıkan telefonu görünce eline alıp şaşkınlıkla;
"Aaaa! ben bunu hiç görmemiştim," diye mırıldandı.
Baktı telefon açıktı hâla. Şarjı bitmek üzereydi. Giden mesajlar bölümünü açtığında şaşkınlığı bir kat daha arttı. Gözlerine inanamıyordu;
"Eşime yakalanmaktan çok korkuyorum, ne olur artık görüşmeyelim!
Mesajı okuyunca kilitlendi kaldı adeta. Böyle bir mesaj ve ikinci bir telefon. Tüm bunlar ne demekti? Eltisinin yasak bir ilişkisi mi vardı yani?
Kime gönderilmişti bu mesaj? İsmi kayıtlı olmayan numarayı aramak için gayri ihtiyari arama tuşuna gitti parmakları.
Eltisi Elvan’ dan hiç beklemediği bir şeydi bu.
Kayını Ahmet çok iyi bir insandı. Gerçi üç dört sene öncesinde az üzmemişti karısını ama yine de Elvan’dan kocasını aldatma ihtimalini asla düşünemezdi. Kim olabilirdi bu adam acaba?
Telefonu uzun uzun çaldırdı. Bekledi açmasını. Karşı tarafın sesini duyup kapatacaktı. Acaba söylese miydi ? eltisinin vefat ettiğini?
Rahmetli günahıyla birlikte gömülüp gitsin diye düşündü.
Telefona çıkacak kişiye vefat haberini verip, hiç arayıp sormamasını söyleyebilir sonra da bu telefonu ortadan kaldırıp bütün bu olanları unutabilirdi.
Kendisi ölüp gitmişti ama işte günahı ortaya çıkmıştı. Kendi elleriyle yazdığı mesajla kendisini ihbar ediyordu. Hiç kimseye sezdirmeden eltisine son bir iyilik yapmalıydı.
Balkon tarafından gelen telefon sesiyle cama doğru ilerledi. Yatak odasının camı balkona açılıyordu. Kulağında telefon camdan balkona baktı sessizce.
Balkonda eşi ve ölen eltisinin kocası Ahmet vardı. Telefonu aceleyle kapattı. Balkondan gelen telefon ses de kesildi.
Balkonda oturmuş çay içen eşi ve kaynından başka kimse olmadığına göre en kötü ihtimal geldi yüreğinin üzerine oturdu. Daralan ruhu gözlerine ağlaması için sinyal gönderiyordu. Bu asla olamazdı. Böyle bir şey olabilir miydi?
Eşinin eltisi ile ilşkisi mi vardı?
Bu nasıl bir rezaletti. Kayın ve yenge arasında olan yasak aşkları çok duymuştu. Ama bunun çok sevdiği eltisi ve son derece güvendiği kocası için söz konusu olabileceğini rüyasında görse inanmazdı.
Dondu kaldı tülün arkasında. Tir tir titriyordu sinirden ve üzüntüden. Sanki hayat durmuştu.
Dünyası yıkılmış kendisi altında kalmıştı. Bu dünyanın çivisi çıktı diyen yaşlı insanları şimdi daha iyi anlıyordu. Evet bu dünyanın çivisi çıkmıştı artık.
Kimseye güven kalmamıştı. Üstelik kocası dünya iyisi bir insandı. İnanamıyordu aklı mantığı dumura uğramıştı adeta.
Ve bunu bu şekilde öğrenmek genç kadını şok etmişti. Usul usul ağladığının farkında bile değildi.
Biraz sonra kaynının odaya gelmesiyle ne yapacağnı ne diyeceğini şaşırmış bir vaziyette eli ayağı zangır zangır titreyerek elindeki telefonu nereye saklayacağını bilemedi. Öylece kaldı elinde telefon bem beyaz bir yüzle. Sanki kanı çekilmişti. Kekeleyerek konuştu:
"Ağbi bi .. bi telefon buldum. Bu .. bu kimin ne olur söyle. Kafayı yiyeceğim şimdi!
"Yenge o telefon Elvan’ın. Benim haberim var o telefondan. Az önce sen mi çaldırdın?
Nasıl yani?
Karısının ne haltlar karıştırdığından haberi var ve böylesine rahat. Yok artık kabus olmalıydı bu yaşadıkları. Kaynına doğru uzattı telefonu:
"Bu mesajları okudun mu yani!
Yutkundu nefesi boğazına yapışmıştı.
"Her şeyden haberin var öyle mi? Biliyor muydun şeyi!
Ahmet eşinin telefonunu aldı. Cebine koydu. Yengesine ve valize doldurulmuş eşinin giysilerine gözleri dolu dolu baktı.
’’Gel yenge mutfağa geçelim. Burası beni boğuyor. Orada anlatacağım sana her şeyi.
...
Her şey bir şüphe ile başlamıştı. Eşinin kendisine ne kadar sadık olup olmadığını alamak için bu oyuna başvurmuştu Elvan.
Bir kaç sene önce akşamları evine geç gelen, gece yarılarına kadar arkadaşlarıyla düşüp kalkan eşine bir türlü tam manasıyla güvenemiyordu. Artık içmiyordu. Babasının ölümü ile hem içkiye hem gece hayatına tevbe etmişti kocası.
Ama son günlerde dalıp dalıp gitmesi, balkonlara çıkıp fısır fısır yaptığı telefon görüşmeleri canını sıkmaya başlamıştı Elvan’ın.
Kaynanası Hüsniye Hanımla dertleşirken yeni bir hat alıp, ikinci bir telefon ayarlayıp eşini bazı testlerden geçirip deneyeceğini anlattığında.
"Yapma kızım. Zaten aranız yeni düzeldi. Gerek yok böyle oyunlara Ahmet eskisi gibi değil sen de görüyorsun. Beş vakit namazını kılıyor, ağzına içki de sürmüyor daha ne olsun!
Dese de dinlemedi kaynanasını. Hemen harekete geçti ve aldığı yeni numarayla mesajlar atmaya başladı kocasına.
Mesajlara cevap veriyordu Ahmet.
"Kimsiniz? Beni nereden tanıyorsunuz?
Hüsniye Hanım bir anne olarak çok korkuyordu, oğluyla gelinin arasının tekrar bozulmasından.
Çok badireler atlatmışlardı. İçki yüzünden bir aile çökmek üzere iken son anda mahkeme kapılarından dönülmüştü. Az kalsın boşanacaklardı.
Gelinine sezdirmeden oğluyla konuştu.
"Aklını başına al sakın artık harama uzanma. Karın seni sınamak için mesajlar atıyor dikkat et dedi.
Ahmet annesinin yanaklarını sıktı. Sımsıkı sarıldı annesine.
"Yok anacığım artık yaş tahtaya basmam ben. Ben tanıdık biri olduğunu anladım ama arkadaşlardan biri sandım. Arada böyle şakalar yapar bizim arkadaşlar. Ben harama asla bakmam artık. Tevbemi asla bozmam korkma sen.
Karımı seviyorum. O benim kahrımı çok çekti. Ona böyle bir şeyi asla yapamam.
Demesi rahatlatmıştı yaşlı anneyi."Sakın belli etme benim söylediğimi ha! Diye de sıkı sıkı tembihledi oğlunu.
Ahmet hemen bir hat alıp eşine aynı oyunla misilleme yapmaya karar verdi.
"Sizi çok beğeniyorum. Lütfen arkadaş olalım. Ben sizi uzaktan uzağa seviyorum. Ama cesaret edemiyorum karşınıza çıkmaya gibi benzer sözlerle rahatsız etmeye başlayınca Elvan’ın eli ayağı dolaştı korkudan.
Hemen kaynanasına koştu. Çok saf ve temiz bir insan olan gelinine kahkahalarla güldü Hüsniye Hanım.
"Kızım korkma bizim deli oğlanın işidir bu dur ben bi ağzını yoklayım dedi. Elvan’ın içine su serpilmişti.
Kaynanasıyla ana kız gibi anlaşırlardı. Hiç bir şeyi saklamazdı ondan. Kaç sefer omuzunda ağlamıştı. O zor günlerde hep en büyük destekcisiydi kaynanası.
Eltisiyle de çok iyi anlaşıyorardı. Ama karı koca meselelerini en çok kaynanasıyla konuşurdu.
Çünkü taraf tutmadan dinler, adil yaklaşırdı olaylara. Haksızlık asla yapmazdı eşinin muhterem annesi Hayriye Hatun.
Bu yüzden sonsuz güvenirdi en az öz annesi kadar sevdiği kaynanasına.
Elvan kocasının attığı mesajlara sanki bilmiyormuş gibi cevaplar vermeye başladı çok eğleniyordu.
"Ben kocamı seviyorum, beni rahatsız etmeyin lütfen!"
"Tamam sadece mesaj arkadaşı olalım. Dertleşecek birilerine ihtiyacım var evliyim ama karım beni anlamıyor," diye Ahmet de devam etti mesajlarına.
"Benim eşim de beni anlamıyordu, beni çok üzüyordu artık düzeldi aramız çok şükür. Böyle bir arkadaşlık inançlı bir insana yakışmaz. Beni tanıyorsanız bilmeniz lazım ben dindar birisiyim." Diye cevap veriyordu eşinin mesajına.
...
---Böylece devam etti mesajlaşmalarımız," diye yaşananları anlatırken gözyaşlarına engel olamıyordu.
---Aslında ikimiz de biliyorduk fakat sanki bilmiyormuş gibi bu oyuna devam ediyorduk iki aydır.
Bu ani ölüm hesapta yoktu tabi ki. İyi ki senin eline geçti bu telefon. Yabancı birisinin eline geçse hiç iyi olmazdı.
Mutfakta yemek yapan Hüsniye Hanım’ a baktı sesi ağlamaklı konuştu tekrar.
"Önce Allah sonra annem şahittir ki senin aklına gelen şey gibi bir durum yok ortada.
Hüsniye Hanım onayladı başıyla, üç gün içinde bir kaç yaş daha ihtiyarlamıştı sanki kadıncağız.
"Allah’ tan korkarım Elvan kesinlikle namusuna düşkün tertemiz bir kadındı. Bir başkası olsa benim oğluma bu kadar sabretmezdi derken gözlerinden akan yaşlara mani olamadı.
’"Ben zaten şok oldum mesajı okuyunca Elvan’ dan böyle bir şeyi asla beklemem ama insan bir anda düşünemiyor kırk şeytan dolaşıyor insanoğlunun aklında.
Eltisinin kendi kocasıyla aralarında bir ilişkinin olması ihtimalini düşündüğünü söylemedi bile. Böyle bir olasılığı aklına getirdiği için utanıyordu şimdi kendinden. Rahmetli duysa ne kadar üzülürdü kimbilir.
Ama hiç bir kimseye de yüz de yüz güvenemezdi ki.
İnsan kendi nefsine bile güvenemezken bir başkasının nefsine nasıl güvenebilirdi. Hele de bu devirde.
"Ölüm ve geride bıraktıklarımız ne kadar önemli." Diye mırıldanarak çıktı balkona...
...
YORUMLAR
"Her nefis bir gün ölümü tadacaktır"
Günahıyla sevabıyla hepimiz bu dünyadan göçüp gideceğiz elbette. İyi veya kötü anılarımız arkamızdan ağlamayacak bile, musalla taşına uzanırken.
Bizimle kabre girecek sadece bir azıktır, içinde ne varsa onunla yetinmek zorunda kalacağız. Yüce Rabbim, tüm inanları ihanetlerden korusun.
Önce; "Çok yazık" demişken, diğer paragraflarda "Çok şükür" dedim, ihanet yokmuş.
Okuru meraklandıran anlatımlara bayılırım.
Saygılarımla, Asude Hanım....