- 567 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
2071
Cezaevi bizim cezaevi.... Bir bakmışsın Metris, bir bakmışsın Silivri biraz daha sahiplenirsen belki de Diyarbakır... Ama şu hakikat ki cezaevi bizim... mahkumlar bizim... ceza evlerimiz tıklım tıklım tabiki çok modern çok güvenlikli, iris tarama vs... herşey var yani... ama çoğunluğunu yazarlar, çizerler ve gazeteciler oluşturuyor mahkumların. yıl 2071... Hala aynıyız anlayacağınız... biliyorum biraz karamsarca ama ne yapalım... öyle yeşilin bağrını yarıp yüksek kuleler dikmekle medeni olunmuyor anlayacağınız..!
Pala bıyıklı gözlüklü- çok okumaktan- kesinlikle karizmatik yani duruşu var. Hem hayata hem de inandığı şeylere karşı, tam bir duruş, katıksız ve net.. orta boylu, 3 çocuklu, eşi ölmüş kendini onlara vakfetmiş bir cezaevi müdürü... saçları kırarmış ama kel değil... sadece ruhunda dökülmeler hafif kelleşmeler var...
Şahsi arabasından indi, tatlı ama ciddi bir selam; hafif ama cesur bir tebessüm attı, başını dikti, içeri girdi, masasına oturdu,
Kapıdan geçerken yalaka iki gardiyan birbiriyle müdür hakkında konuşuyorlardı.
_Kendini beğenmiş
_Ben de biraz öyle gördüm
Yani biz tanımazsak adamı... inanacağız gardiyanlara, kendilerinden o kadar eminler ki... ilk kez gördükleri müdürün tüm karakterini tahlil ettiler. Gecesinden, gündüzünden, herşeyinden girip çıktılar.
_ Biraz da alkolik gibi...
_ Hı hı..!
_ Sanki biraz zamparalık da var...
_ var var...
Sonra; yeni gelen müdürü tebrik etmek için yanına gittiler, kapıyı çaldılar , gel sesini duyduktan sonra içeri girdiler, yerlerde halı mı olmadılar pas pas mı olmadılar, bir ara baktım bir tanesi çöp kutusu olmuş, bir diğeri küllük... Eski müdür şöyleydi de böyleydi de... car car konuştular. Müdür suratlarına, tavırlarına baktı, tek kelime etmedi, sadece:”Çıkabilirsiniz.” Dedi.
Müdürün bu tavrına şaşırdılar, adam hiç de tahmin ettikleri gibi biri değildi, değildi de nasıl biriydi. Onu anlatalım. - Yok mu bu işgüzar, tipik yalakalar, milletin arkasında demediklerini bırakmayıp insanın önünde iken yerlere yatanlar yok mu..! O kadar mide bulandırıcılar ki hikayeye girişime bile izin vermiyorlar, o kadar tiksindiriciler ki, şu anda yazarken bile yüzümü ekşitiyorum.-
36 yaşındayken eşi ölmüştü müdürün, o kadar vefalı ki hiç evlenmedi. Hem de hiç... kendini çocuklarına vakfetti. Onlara tek nasihati vardı: memur olmayın da ne olursanız olun!
Nitekim çocukları da onu dinledi ve memur olmadılar. Biri: seyyah olacak dünyayı gezip, gezdiği yerleri anlatan kitaplar yazacaktı. Bir diğeri: Tüccar olacak çok iyi paralar kazandığı halde asla aşırı zengin olma hırsına kapılmayacaktı. Son olarak kızı da: çok başarılı bir pedagog olacak il il gezip ücretsiz seminerler verecekti. Tamamının giderlerini tüccar olan karşılayacaktı. Müdürün de üniversiteden beri tek bir uğraşı vardı: kitap okumak... başka hiçbir şey yapmazdı, Sadece okurdu. Kitap okurken, sürekli gözlüğüyle oynardı. Hele hoşuna giden bir paragraf cümle bulduğunda gözlüğü çıkarır, masaya koyar, heyecanlı bir şekilde: “ işte bu...” derdi. Dünyaya karşı tek sevgi gösterisi, tek mutluluk pıtırcığı bu haliydi. Bu yüzden çocukları bir aradayken kapının eşiğinden, onu gizlice seyreder, bu ana şahitlik etmek için her biri Allah’a yalvarırdı. Babalarının tek bir cümle bulması için dua ederlerdi. İşte böyle güzel bir insandı.
Müdürle beraber bir kamyon dolusu tablet de geldi, müdürün talimatıyla tabletler dağıtıldı, sınırsız internet mahkumlara sunuldu.
Müdür bütün mahkumları büyükçe bir salona topladı, onlara bunun bir proje olduğunu her konuda da serbest olduklarını; yalnız buldukları her yeni şeyi ama herşeyi anlatarak sunmalarını istedi. “Kapım her zaman size açık... yeter ki üretin ne olursa olsun... ürettiklerinizin patentini adınıza ben alacağım” dedi. Ve çıktı.
Tabletler bozulursa kendileri tamir edecekti, pilleri bittiğinde tablet kullanım hakları da bitecekti.
Mahkumlar, tabletlere ölümüne sarıldılar. Çünkü onları hayata bağlayan tek şeydi. Hemen bir tamir ekibi kurdular.
Bir ay sonra; biri geldi, müdürün huzuruna çıktı:” müdürüm şu kadar para hackledim.”
_ Ne yapacaksın parayı sen mahkumsun hem de bu yaptığın hırsızlık...
_ Ama çok büyük para
_ Geç bunları...
_ Amerikan filmlerinde olur bu... Meblağ büyük oldu mu iş hırsızlık olmaz; sanat olur
Biz de böyle değil biri de bini de aynı... parayı iade et. Ben size üretin diyorum.
_ Tamam! iade ederim.
Ama bir yıl içinde proje meyve vermeye başladı. Kimisi güneş enerjisiyle dolan piller üretti kimisi oyun hem de öyle az buz şeyler değil! Dünya çapında bilinen programlar, sanal eğlenceler ve daha neler neler... Bir tanesinin bulduğu bir proje o kadar inanılmazdı ki
Yeryüzündeki tüm robotlara hükmedebiliyordu. Dünyanın en büyükleri peşinden koşup durdu. Ama müdür patentini kimseye vermedi. “ Bu benim ülkemin geleceğidir.” Dedi.
Şimdi siz herşey çok güzel diyorsunuz! Ama öyle değil! Projenin tüm patentlerini alan müdür, o cezaevinde yatıyor. Bir mahkum... tüm malvarlığını o projeye yatırmış, tüm bunları hiçkimsenin iznini almadan uygulamış, proje de tutmuştu. Cezaevinde hiç sorun çıkmadığı için 3 yıl boyunca kimse teftişe gelmemişti. İlk müfettiş geldiğinde müdürü cezaevine tıkmıştı.
Ve müdürün cezaevinde olması, Türkiye hariç tüm dünyanın işine yaramıştı. Aynı zamanda, projeler de mahkum edilmişti. Anlayacağınız biz bu kafada olduğumuz sürece ne onlar erecek muradına ne de biz çıkacağız kerevetine....