- 482 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Masum aŞk 5
“Hiss-i kabl-el vuku” ya inanır mısınız?
Hep derim:
Aklım belki yanılır
Ama kalbim asla!
EQ’nun IQ’dan daha değerli olduğu kabul görmüş bir durumda.
Bu sebeple yüreğinizdeki aydınlık bir nebze olsun fazla ise kalbinize güvenin.
Bu his ve önyargıyı birbirinden ayırmak gerekir.
Yapı olarak evrendeki her şeyi seven ve saygı duyan bireyler olmak için çabalamalı.
Hayatım boyunca kendilerinde bir sorun, gariplik ya da negatiflik sezdiğim insanlarla ilgili hep aynı yorumları duydum.
“Nereden bildin, nasıl anladın”
Nasıl oluyor ben de bilmiyorum ama şimdiye dek hiç şaşmadı.
Bu durum sadece iki insan için normalin çok daha ötesinde gerçekleşti.
Biri kuzenim Özden
diğeri çocukluk arkadaşım Mehmet’di.
Özden romanlar ya da tv dizilerinde görebileceğiniz karakterler kadar kötüleşebilecek ve nefes alırcasına doğal yalan söyleyebilecek bir insandı.
Bu sebeple onu hayatımdan çıkarmam benim için gayet doğal bir sonuçtu
Ama 21 yıl sonra öyle bir şey öğrendim ki yaşadığım şokun tarifi yok!
En yakın tabir ancak saf kötülük olabilir.
Mehmet çocukluk dönemi figürlerindendi.
fakat benim için hiç bir zaman gerçek bir arkadaş ya da dost olamadı;
asgari müşterekten öte hiç bir dert ya da sevinç paylaşımımız yoktur.
Saf çıkarcı, arkadaşının kusurlarını affetme yüceliği yerine yüzüne vurmak için fırsat kollayan, güven olgusunun zerresini sizde uyandıramayan ve
“Onlar için yapılabilecek bir şey yok” diyebileceğim bir avuç insandan biri de Mehmet’dir.
Kısacası onunla olan bağlarımın da kopması kaçınılmazdı fakat Özden’le ilgili şoku yaşadığımda onun da ne kadar alçalabileceğini aynı gün öğrendim.
İşte bu iki canlının ortak özellikleri:
Bunları yaparken gözlerinizin içine rahatça bakabiliyor olmalarıdır.
Neler yapmış ve yapacak olduklarını bilmeden hayatımdan çıkarmış olmam son derece yerinde olmuş ve beni yanıltmadığı için kalbime teşekkür ederim.
Mehmet’in onca yıl boyunca, benim için, tabiki istemeden ve dahi bilmeden yaptığı en büyük ve tek iyiliği bir okul çıkışı eve beraber dönmemizdi.
Eve doğru yürürken iki sınıf arkadaşı selam verip bizimle yürümeye başladılar.
Selin’i zaten oturduğumuz mahalleden tanıyordum. İyi kalpli, temiz biriydi.
Diğer kızı ilk defa görüyordum;
Sarışın, küt saçlı, beyaz tenli, kalbinin güzelliği tüm benliğini kaplamış ve gülüşü haddinden fazla güzeldi.
Kızda adını koyamadığım bir enerji veya mutluluk vardı. Hani çok istediği bir şeye kavuşacak çocuğun kontrolsüz sevinci gibi.
Dikkat mi çekmek istiyor acaba diye düşündüm ama ilgisinin odağındaki kimdi?
Ben mi, Mehmet mi?
Cevap çabuk ve netti:
Güzel kız Mehmet’le konuşsa da etrafa yaydığı müthiş enerjisi ile gözlerinin içi gülerek hep bana bakıyordu;
konuşmadığı anlarda da gülüşleriyle zorlanarak kaçırdı sol omuzu üzerinden bana attığı bakışlarını.
Meğerki okulda beni görmüş ve durumu yakın arkadaşı Selin ile paylaşmış; gün boyu takip edilmişim.
Mehmet ile yürüdüğümüzü görünce de tanışabilelim diye bizimle yürümeye başlamışlar.
Ben, aynı gün içinde okulda görülüp farkında dahi olmadan birinin ilk aşkına dönüşerek,
elim cebimde, gerekmedikçe konuşmadan ve biraz bilinçli biraz da yapım gereği ağır takılarak devam ettim yürümeye.
Şimdi baktığımda bana kazmaca gelen o hallerim gariptir ama kızlar tarafından beğenilirdi ve ben de bunu bilirdim.
Galiba o zamanki kızlar kötü çocukları severdi:
kendilerinin beğendiği yüz ve anatomiye sahip ama aynı derece kendilerini üzecek olan çocukları; ondan olsa gerek.
Tam olarak nereye kadar beraber yürüdüğümüzü hatırlayamıyorum ama
Selin, O’nu kolundan tutup hadi görüşürüz deyip gidemesin diye Mehmet’le bir şeyler konuşmaya çalışmasını, yol boyu tatlı tatlı saçmalamalamarını
ve keşke yolumuz biraz daha uzun olsaydı diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum.
Selin ve Güzel Kız yanımızdan ayrıldıktan sonra Mehmet’e kimdi o kız diye sordum.
Hayırdır! dedi azı dişerli görünecek kadar sırıtarak; Mehmet akıllı değildi fakat gerçekten kurnazdı.
Ne hayırdırı oğlum, öylesine sordum, ne uzatıyorsun diye karşılık verip çirkin ve aptal tavrının devamını kestim.
Benim için önemli olan cevaptan ötesini hatırlamıyorum; Mehmet bir şeyler saçmaladıktan sonra güzel kızın sınıf arkadaşı olduğunu
ve istemeyerekte olsa sonunda adını söyledi.
O gün, Mehmetin sayesinde ilk aşkım ile karşılaştım.
“Nazlı” Bu güzellikteki bir kıza yakışabilecek az isimden biridir.
O güzel kızın, benim dikkatimi çekmek için sarfettiği çabası ve o komik halleri hala yüzümü güldürürken, Mehmet’in ukdesi ve haseti oldu.
O gün bile aramızda geçeceklerin çok değerli olacağını hissedebilmiştim.
Onca yıldan sonra dahi haklı çıktığımı görmek mutluluk verici;
Belki biraz üzdüm ama iyiki tanıdım O’nu.
Ez cümle:
En başta dedim ya,
aklım belki yanılır ama yüreğim asla!
AYHAN...
_______________________________________________________________________________________________________________________
İçimizde ki kırık camların başkaları tarafından henüz keşfedilmediği zamanlardı. Yine o lanet ellerini uzatıp canımızı yakmayı başarmaları bizi insanlara karşı hep tepkili olmaya itti belki de...
Çok toydu aklım, aşkım tecrübesizdi. Duygularımı kontrol etmeyi dahi beceremeyişim bundandı. Her şeyi bir Rapunzel masalı gibi görüyordum oysa ki. Aklımın kulesine sıkışmış benliğim dış dünya da ki kötülüğü göremeyecek kadar cahildi.
Ve bana anlatılan o masal da insanlardan korunma iç güdüsü içinde Annemden başka kimselere saçlarımı uzatamayışımın sebebiydi. Takii o prens gelinceye kadar. Ona karşı hiç bir şüphe duymaksızın bana yaklaşmasına kalbime ulaşmasına izin vermiştim. Ama aşkı bulmak diğer insanlara karşı bir uyuyan güzel olmamı engellememişti. Çevremde olup biteni görmeyecek kadar at gözlüğü takınışımı daha yeni yeni fark ediyorum.
Hisler demiştik öyle değil mi? Bir hissi alem varsa bunu çoğu zaman içine girdiğim o umutsuz durum açıklar. Bir güven eksikliğim vardı belli belirsiz. En yakın arkadaşıma dair bile olan şüphelerimi bastırırdım. Şimdi düşününce bir mantık yürütüyor da insan konduramıyor. Üzerinden olanca zamanın geçmiş olması kaygılarımı önemsizleştiriyor.
Ve sen hep sessizliğinle olumsuz bir hayal bıraktın aklımda. Kendime dair olan her hissim görüntüm net iken, neden sana dair olan görüntüler bende yok diye sorguluyorum. Cevapların beni tatmin etmiyor. Bilmiyorum belki de onca geçmiş içerisinde defalarca sırtımdan bıçaklanmanın acılarını sonradan hissetmem beni sana karşıda olumsuz düşünmeye sevk etti. Diyelim ki tüm samimiyetin gerçek peki gözlerine bakmaktan göremediğim dudağının kenarında ki o alaycı gülüşü neden hafızam tekrar tekrar bana izletiyor. Neden bir kişi de gelip oda seni sevmişti demedi, demiyor.
Bazen seven insanların kıymeti çok sonra onlar gibi sevilmeyince anlaşılıyor. Sen ben seni öyle sevdim ki, seninde dengen şaştı derken aslında kendi dengenin şaştığını gizliyorsun. Çünkü benim kadar sevmedin. Kimse beni benim onları sevdiğim kadar sevmedi. Artık tüm bu yazmaların çizmelerin ve geçmişten bahsetmelerin bir anlamı yok.
Artık benim için seninde bir anlamın yok. O yüzden zamanın da sorgulamadığın şeylerin peşini bırakman en iyisi.
Ben artık o eski toy, saf kız çocuğu değilim. Sevmek için yaratılmış. Ne yapılsa da ne yaşasa da hep sevecek olan hep bırakıldığı yerde aptal aptal bekleyen o kız çocuğu büyüdü.
Büyümek beni insanlardan ve onları sevmekten uzaklaştırdı. Ama ne var ki, şair ruhu vazgeçmiyor yazmaktan. Yine de olanca becerimle kalemim döndüğünce yazacağım. Ama her yazıp çizdiğime inanmanızı tavsiye etmem. Samimiyetle kalemin mürekkebi dolmuyor. Neden?
Çünkü samimiyete dair yeni umutlar beslemiyor hayat. Bize anlatılan masallar da kötüler vardı evet. Ama onlar net bir şekilde kötüydü. Yüzümüze gülüp arkamızdan kuyu kazmazdılar. Şimdi insanlarla ilişkim onların benimle olan ilişkisi kadar. Ve saçlarımı uzatıyorum hiç uzatmadığım kadar. Çünkü aklımın kulesine uzanmak isteyen önce ona tutunup tırmanmaya çalışırken ter döküp çaba sarf etmeli.
Sende artık her şeyin farkına vardığımın farkına var isterim.
NAZLI...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.