- 360 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
RÖNESANS'IN ÜÇ HÜMANİSTİ
Dini ideolojiye en acımasız darbeyi tartışmasız olarak Polonyalı astronom Kopernik, yeni evren teorisiyle indirmişti. O, ortaya attığı güneş merkezli teorisiyle hem bilimi devrimcileştirmiş hem de felsefenin teolojiye olan bağımlılığınımutlak bir şekilde sona erdirmişti. Rönesans aydınları ki bunların başında büyük düşünür ve sanatçı Leonardo, Evrensel bilge Erasmus ve Roma’da yakılarak öldürülen Bruno gelir, ortaçağ ideolojisiyle kesin bir hesaplaşmaya girişmişlerdir. Aydınlar feodalizmin ideolojisini bilim ve felsefeden destek alarak yenilgiye uğratmak ve onun siyasi etkisini sınırlamaktaydılar. Rönesans’ın ve özellikle de Reform hareketinin sonradan büyük bir köylü ayaklanmalarıyla, birleşmesi, Aydınlanma Çağı’nın yolunu açmıştır.
Rönesans döneminin en ünlü sanatçısı, demokrat aydını, doğa bilimcisi ve felsefenin üstadı Leonardo da Vinci’ydi. Sanat, felsefe ve bilimi bu derece ustaca birleştiren bir başka aydın yok gibidir. Leonardo’nun görüşleri, ufukta beliren devrimci sınıfların ideolojisinin bir yansımasıdır. Ona göre ’’ateş bütün yalanları, softaların ileri sürdüğü bütün safsataları, tıpkı ışığın karanlığı kovması gibi yakacaktır.’’,Ona göre evrenin merkezi dünya değil, fakat diğer gezegenler gibi sıradan bir taş yığınıydı. O Heraklit, Demokrit gibi doğanın duyu organlarımız üzerinde etkide bulunduğunu ve doğayla ilgili bilgiye de ancak bu yolla ulaşabildiğimizi belirtiyordu. Ayrıca, ’’İnsan deneyi esas almalıdır, çünkü o bilimin gerçek temelidir.’’ diyordu.
Okyanuslara hakim olan İngiltere ve Hollanda aynı zamanda cbilimsel, felsefi ve kültürel gelişmeninde merkezi olmuştu. Böylece Rotterdam da Skolastik düşünceye karşı mücadelede bir merkez haline gelmişti. Rönesans döneminin kültür ve yazın dünyasının tartışılmaz otoritesi Erasmus’tu. Günde 1000 kelime yazı kaleme alan Erasmus, derin bilgisiyle kilisenin gerici ve hurafelerle bezenmiş öğretisine karşı savaş açmıştı. Eğitim yoluyla toplumsal sorunların aşılacağına inanan Erasmus. ’Deliliğe Övgü’ kitabındaakıl dışı uygulamaları ve sosyal adaletsizliği kıyasıya eleştiriyordu. Thomas Morus’la özel bir dostluğa sahipti, o da kilisenin bölünmesine karşı çıkarak, din savaşlarının kaçınılmazlığını görmüştü.
Adı savaşa karşı mücadeleyle anılan Erasmus, ’’Barışa Ağıt’’ başlıklı kitabında Avrupalı aristokratların savaş politikalarına karşı sert bir tutum almıştı. ’’Halkların savaş istemediğini’’ belirten Erasmus, ’’savaş kışkırtıcıları insanların mutluluğu ve feleketinden yararlananlardır’’ diyordu. Aydınlanma döneminde yeniden keşfedilen Erasmus, toplumsal uyum, barış ve eğitim konusundaki öğretisiyle onlarca kuşağı etkilemişti.
Bruno tarihte düşünce özgürlüğünün simgesi olarak anılır, ancak o aynı zamanda Rönesans döneminin büyük bir düşünürüydü. Bruno, doğa bilimleri alanındaki öncü felsefesiyle bir çok aydını etkilemişti; yıldızları evrenin sonu olarak kabul etmez. ’’yıldızları ise çok uzaklarda yansıyan güneşler’’ olarak görürdü.
Bruno’yu çağdaşlarından ayıran en temel unsur, onun bilimsel yöntemiydi: ona göre doğadaki her olgu gözle görülemez, hatta çoğunlukla hissedilemezde. Ona göre ’’doğa bilimleri, özellikle tümden gelimci metodlarla gelişim gösterebilirdi, çünkü evren bir mekanizma değil, organizmaydı.’’
Bruno 1600 yılında, 52 yaşına girdiğinde Roma’da diri diri yakılmıştı. İdam fermanı okunduğunda yargıçlara. ’’Ölüm fermanı okunan benim, korkuyla titreyen sizsiniz’’ diye haykırmıştır.
Bruno’ya göre Tanrı evrenle özdeşti. Tanrının ruhu her şeyde vardır. Yakılması onun materyalist dünya görüşünün yayılmasını engelleyemedi. Materyalist felsefe, 17. yüzyılda onun sayesinde olağanüstü bir gelişme kat etmişti.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.