- 506 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Adaşım Cavit
Gölcükte, cadde üstü köşe başı iki katlı babadan kalma evde mutlu mesut yaşıyordu.Babası on beş yıl önce alt kattaki evin caddeye bakan tarafında bulunan salonu dükkana çevirmiş berberlik yapıyordu.Babası, askerde iken İzmirli arkadaşından saç, sakal traşı yapmayı öğrenmiş ve onun yanında alayın berberi olarak askerliğini bitirmişti.İlk önceleri zorlansa da zamanla işi iyice öğrenmişti.Belediyenin açtığı kurstan aldığı sertifika ve işyeri açma ruhsatı onu iyice berber yapmıştı.İşyerinin camında "Berber Arif " tabelasını astığı gün oğlu Cavit dünyaya geldi.Çifte mutluk yaşıyordu.
Bebesi o masum ve malum kokusu yanında rızkıyla gelmiş ona "Babalık" gibi ulvi bir sıfat vermişti. Allah’a ne kadar çok şükür etse azdı. Arifi’n sevincine diyecek yoktu.İşler iyice artınca koltuk sayısını önce ikiye sonra dörde çıkardı. Yanında üç kişi daha işe başlamıştı. Şehrin en aranan berberi olarak çoktan anılmaya başlamıştı bile. Oğlu Cavit’e işin inceliklerini öğretiyor,yeri geliyor kulağını çekiyor yeri geliyor alnından öpüyordu..Çırakları ile beraber ona yerleri süpürtüp havlu katlama işini yaptırıyordu.Cavit mırın kırın etse de babası asla taviz vermiyordu.
Zamanla Cavit’in bıyıkları terledi, boyu uzadı ve iyice serpildi.Hatta akranlarına göre iri kıyım bir delikanlı olmuştu.Kara yağız olması hasebiyle ona "Kara Cavit" diyorlardı. Askerlik çağına geldiği , eve gelen celp kağıdıyla anlaşıldı.O kadar zaman nasıl geçmişti bilemediler. Arif in burnunun direği sızladı.Annesi Cavit e sarılıp" Seni bırakmam oğlum" deyip için için ağlıyordu.
Yıl Bin dokuz yüz doksan dokuzu, aylar nisanı gösteriyordu.Caviti’n gönlü pır pır ediyor,Esra’yı her gördüğünde kalbi duracak gibi oluyordu.Babası, Cavit’in ikide birde fırına gitme hevesini sonradan çözmüştü.İtirazları olsa da iş ciddiye binince oğluna saygı duyup,Fırıncı Hamdi’nin kapısına dayandı.Ellerinde çiçek,çikolata ; Allah’ın emri Peygamberin kavli ile oğluna kız istemeye gitti.
Söz kesilmiş yüzükler takılmıştı.Cavit, İkibin yılının ocak celbinde askere gidecek, askerlik dönüşü düğün yapılacaktı.
Daimi müşterisi olan Binbaşı Murat,üstlerinden duyduğu emin bilgilerler ile Caviti ciddi ciddi bilgilendiriyordu;
-Gelecek yüzyıl ,hatta yeni bin yılda çok şey değişecekmiş.Tarihler,takvimler hatta bilgisayar sistemleri alt üst olacakmış.
Devlet ve şirketler önceden hazırlığını iyi yapmazsalar batarlarmış. İsmine " Milenyum "deniyormuş.Uçan taksiler,görüntülü telefonlar, el bilgisayarları derken çağ teknoloji çağı olacakmış.Binbaşı Murat anlattıkça anlatıyordu.Cavit duydukları karşısında hayrete düşüyor,hayalden hayale dalıyordu.Lakin,onun milenyumla, teknoloji ile işi yoktu.Esra ile evlensin yeterdi.Babası , mütehit arkadaşı Veli beyden on katlı binanın sekizinci katından oğluna düğün hediyesi bir daire almıştı.Babası sürpriz olsun diye ona dememiş,günü gelince gelinine anahtarı hediye olarak vereceği günü bekliyordu.Küçük yerlerde sırlar bazen zır olabiliyor.Müteahhit Veli, Caviti gördüğü ilk yerde olayı anlatmış ve "Babasına söz verdiğini ondan duyduğunu söylememesini yemin ederek " tembihlemişti.Caviti’n heyecanı iki hatta üç katına çıkmıştı.Asansörlü, olan bina site içinde, bahçesinde çocuk ve büyükler için parkları olan son derece modern denize nazır bir yerdi.Gölcük donanmsına yakın mevkide konuşlanmış pahalı bir semtti.Esra ve çocukları gözünün önüne geliyor, parkta oğlunu sallarken hayal efiyordu.Sonra,bir anda elindeki usturanın farkına varıyordu.Geçenlerde az daha memur emeklisi Sait beyin kulağını kesecekti.Adam aynadan görüp müdahale etmese, Cavit o hayallere kavuşamadan katil olup kotese düşecekti.Bir anda kendine geldi .
Devamı yarın...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.