- 398 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Toplum 16
Bu yüzden kuantum söylem özdeği dolaylı söylemektir. Kuantum özdek mutlaka ve behemehâl tersi durumla varoluştur. Zıtla söylemdir. Dolaylı kuantum özdek zıddı anlamladır. Kuantum özdek dolaylı yapılan deneyledir.
Kuantum özdek dolaylı gözlem oluşla yaklaşık olarak anlamak zorundayız. Bu nedenle enerji akar. Enerji durgundur. Enerji dalgalıdır. Enerji parçacıktır. Enerji plazmadır. Bunların hiç biri de tek başına kuantum denen eylemle oluşu vermezler.
Demek ki zıtlık duygusu kabaca üssü durumlu oluşun içinde kavranır. Bütünlük ya da sentez, kesikli durumla (belirli durumla) yalıtımlı alan içindeki girişmenin tarzıdır. Her bileşim kendi denge durum içinde zıt simetrisini verir.
Tekil durum diye andığımız süreç simetri bir süreçti. Şimdilik bildiğimiz dört temel güç kırılan simetri etkimeleri nedenle birçok dalga parçacık, sıcak soğuk, elektrik renk vs. dediğimiz enerji durumlara dönüşen veya dönüştüren etkiydi.
Bir tanımlayanı olmadıkça tanımlanamayan, ancak tanımlananına göre zıtlığın tanımı yapılır. Zıtlık olan çelişki simetri kırılmasından kaynaklıydı. Zıtlık simetriye göre eksiğini veren imaj boşluktan ileri geliyordu.
Azcık ta simetriden bahsedeyim. Evrensel hareket, bigbeng dediğimiz simetrik noktanın kırılmasından doğan bir hareketti. Simetrik durum; şimdilik bildiğimiz dört temel kuvvetin bileşimi olmakla "sahte bir en az enerji durumlu boşluğun enerjisiydi. Burada sahte boşluk enerjisini anlatmayacağım.
Şunu söyleyeyim. Bütün her şey bu dört kuvvet bileşimini veren simetrinin kırılmasıyla ortaya çıkmıştı. Bizler kuantum sonrası düzlem içinde sınırlı sonlu var oluş olmakla bütün bu her şeyi duyum yapamıyorduk. Özellikle de atom altı dünyayı. Duyumunu yapamadığımız özdek sel belirmelerin beraberinde belirsiz bir durumun baskı ve basıncı vardı. İmaj (sanal) yansıması vardı.
Duyu dışı dediğimiz hislerin kaynağı da bu belirsiz durumlarla olan özdek sel yansımalardı. Duyum eksikliğimizi tamamlayanlar ve bizdeki duyu dışı algılar da bizim kendimizden ve bilincimizden bağımsız var oluşlardı.
Böyle olmakla nesnel dünyada aşağıya göre zıt durumla yukarı olanı vardı. Büyük olana göre küçük olanı vardı. Zıtlıklar sıcak olana göre soğuk olanı; parça olana göre dalga olanın algısını veriyordu. Aslında böyle bir şey yoktu.
Sosyal yapılar ve toplumsal yapılar ÖZNE NESNEL yapılardı. Özne nesnel yapılar sayesinde duymadığımızı duyuyoruz, görmediğimizi görüyoruz. Gidemediğimiz yere gidiyoruz.
Özne nesnel yapı ile bizim aramızdaki aracı olan bilim teknik ve teknolojiydi. Özne nesnel imajdan kuantum imajları ortaya koyuyorduk. Yaşam da böyle bir güzellikti. Yaşam şimdilik dördüncü tür yalıtım bileşimiydi. Atomik bileşimle macerasına başlamıştı.
Atomik bileşenler moleküllerdi. Bir kısım moleküler sentezler klorofil gibi organik organ eller ile giderek hücresel organikler içinde hücre denen bir düzey bir düzlem olukla oluştu.
Bunlar birden bire, düzenlerle ortaya çıkmıyordu. Zıt durumlu anomalileriyle birlikte ortaya konuyordu. Ortamın oyuk alanı bu oluşmalar içinde anomali (aykırılık) olandan da, anomali olmayandan da seçme ayıklama yaparak seçilen oluşumun varlığını destekliyordu. Buna çevrenin alan etkisi diyorduk.
Süreç çok uzun evrelerin gel git yapmasıyla inşa oluyordu. İnşa; en az dış dünya ilişkisi içindeki bu kendi üzerine kendi etkimeli organizasyon eşliğinde; çevre etkisiyle, kendini sınırlı sonlu düzenli kılıyordu.
Yalıtımın içi adım adım oluşan girişmeler bağıntılı ben bilinci doğrultusundaydı. Hücre yalıtım içinde kendisini tek tip işlevle, özelleşen bir durumla kendisini ortaya koyuyordu. Her hayat sal olayı yapabilen hücre; yalıtım içinde özelleşip kolektif çalışmayla salt soluma organı entegresine, salt sindirme entegresine, salt beyin entegresine vs. dönüşüyordu.
Hücreler bileşimli organik sentez; organ, doku ve sinirlerle organizmayı ve organizmanın imajı olan ben bilincini ortaya koydu. Her bileşim, bir öncesi bileşimlerle; yeni bir ufuk, yeni bir olanaktı.
Çevrim alanı içindeki ben, yalıtımın eksen bilinci ve eksen merkeziydi. Ben kendisini merkeze alıp her şeyi kendisine göre kurguluyordu. Kendine özgü tasarım ve simülasyonlar ortaya koyuyordu. Bu da benin bencilliği olmakla korunan yasaydı.
Bencillik dışta kendisi gibilerle benzerlik ilişkisi nedenle bir girişme ortaya koyuyordu. Benzerlik ilişkisi çekme veya itme olabilirdi. Ortam olumlu da olan olumsuz da olan benzerlik ilişkisini duruma göre yeğlemekle akışlı oluyordu.
Kişi de, en az enerji harcanmasını güden durumla; akışa göre olan ilişkiyi, akışla eşleten yansıma bağı doğrultusunda oluyordu. Bu da dıştan ortaklaşan, sosyal olucu, kolektif ilişkiydi.
Sağlatan sosyal ilişki üreten ilişkiyle toplumsal ilişkiyi ve toplumsal zekâyı ortaya koyacaktı. Şimdi biz toplumsal ilişkili toplumsal zekâ entegresiydik.
Şimdiki öznelliğimiz kolektif ve toplumsal zekâdan ileri geliyordu. Nesnelliğimiz de üreten ilişkilerden, üretim nesnelerinden ve kendimizden ileri geliyordu
İşte toplum dediğimiz özne nesnel yapı ile kişi bencilliğin arasındaki bilim teknik ve teknoloji gibi aracı durumlar da ancak ve ancak kolektif unsurlu özne nesnel yapının ortaya koyabildiği bir enstrümandı.
Şu halde boşluk sizin anladığınız gibi içinde hiç yok olan bir boşluk değildi. Böyle bir boşluk yok. Boşluk; olan şeyin olmayanıyla, olmayan şeyin de olanıyla doluydu.
Boşluğun için en düşük potansiyel seviyesiyle, enerji doldurur. En düşük enerji seviyesiyle boşluk vardır. Sahte boşluk enerjisi, bileşen kuvvetlerden kaynaklı enerjilerin simetri durumuyla; bileşik kuvvetlerin içindeki sahte bir BOŞLUĞUN enerjisidir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.