- 295 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Toplum 15
Böylece besin bulma, yavru bakımı, savunma vs. kişisi karşılama olmaktan çıkmış; grup tedarikine dönüşmüştür. Ortaklaşma olmuştur. Avcı toplayıcı süreç içine bakıcı ve savunmacıların beslenmeleri de eklemekle avcı toplayıcı sürece ayrılan eylemli zaman artırmıştı. Avcı toplayıcı zamanın içi sanal imaj kuvvetleri doldurulmakla boşluklu tanecikli alanda iç içe enerji geçişmesi olacaktı.
Bu nasıl olası oluyordu? Enerji bir devim ve bir kıpır kıpır akışın kendisi olan durumla, potansiyeldir. Enerjinin kıpır kıpır titreşen devim enerjini halin bir en yüksek kıpır kıpır oluşa karşı, yükselişin zıt durumunu veren tırmanışın başladığı yer en az durumla enerjinin en düşük enerji seviyesini veren bir boşluk duruma doğru niceli bir alan skalası vardır.
Enerjinin en düşük ve en yüksek seviyesi tanımını biz söylüyoruz. Enerji enine ve boyuna bir salınım bir dalga hareketidir. Mantığımız bu salınımı matematiksel bir koordinat değerlerine oturtur. Salınım hareketi koordinat ekseniyle bölünür.
Koordinat (analiz-çözümleme) ekseninin altına düşük enerji seviyesi üstüne de yüksek enerji seviyesi diyoruz. Fazla detaya girmeden enerjinin bu koordinat sistemine göre birine göre diğeri düşük seviyedir. Örneğin eksenin altında olan salınma değeri en düşük enerji seviyesidir dersek biz buraya BOŞLUK diyoruz.
Özdek böylesi bir devim içinde olmasına karşın ne özdeğin kıpır kıpır olduğu hali anlam edip somutlayıp anlatabiliyorduk. Ne de anlatamadığımızı özdeğe uygun anlamıyla söyleyebiliyorduk.
Mantığımız kuantum dünyaya karşı atom ve moleküler yapı ile sınırlı sonluydu. Tıkaçlaydı. O nedenle imaj olan kuantum dünya zıttı durumla imajla okunacaktı. Kuantum imajdan ilham enstantanelerle moleküler düzeyin beyin okumasına kazandırdığı yeni özellik içinde imaj okumaları bir diyagrama oturtabiliyorduk.
Neden? Biz kuantum dünyaya kapanan bileşen çekirdek yapılardan özellikle davranıyorduk. Kısıtlı ve yeni özellikli titreşimlere sahiptik. Okuma ve duyumu bunlarla yapıyorduk. Bu nedenle kuantum dünya anlamlar dünyası oluyordu.
Bizim bilgiler duyumlardan ileri geliyordu. Duyumlarımız kısıtlı olunca bilgi de algı da kısıtlı oluyordu. Kısıtlı olan bilgi algı da kuantum düzlemle anlamsız ve anlaşılmaz oluyordu.
İşte bu nedenle anlaşılmaz olanı algılarımız zıt yönle beyin ile tamamlıyordu. Yani zıtlık olan, aşağı yukarı; sıcak soğuk vs. bize göre algıdır. Oysa kuantum dünya aynı anda hem sıcak, hem soğuk; hem aşağı hem yukarı dediğimiz durumlarladır. Kuantların aşağı yukarı olmak gibi bir tanım problemleri yoktur.
Tanımlayıp anlayamadığımızı beynimiz özne nesnel öğelere ayırıp anlam olarak tanımlayıp bu öznel tanımlarla biz dolaylı yoldan gerçekliğe ulaşmak istiyorduk.
Değilse kuantum nesne sıcak ta değildi, soğuk ta değildi. İniş te değildi, yokuş ta değildi. Akış ta değildi duruş ta değildi vs. İnsan bilinci o şeyi zıt diye tanımladığı anlamlarla anlayıp bu algılarla tamamlıyordu.
İyi de bu zıtlık bilinci nereden geliyordu? İki açıdan zıtlık bilinci doğuyordu. İlki soyut boşluk enerjisi. İkincisi kısıtlı duyu organlarımızdan ötürü algılanamayan yönlerdeki belirimler, zıtlığın duyum ve çekim etkisiydi.
Bunu da sadece hem çok bilinen hem anlaşılması kolay olan görme algısıyla belirteyim. Gözümüz, manyetik zarfı oluşan ışık skalasının sadece çok küçük bir bölümü içindeki manyetik dalgaları görür.
Oysa bu dalganın daha üstünde ve daha altında Planck sabitine kadar hesaplaya bildiğimiz manyetik zarf içinde ışık özdeğinin tümel yansıması vardır. Biz tümel yansımdan oluşan belirmeleri göremiyoruz. Var olup ta duyum haline gelmemiş manyetik zarfları anlayıp algılayamıyor tümel yansımalar veren obje imajı haline getiremiyoruz.
İşte imaj haline getiremediğimiz tümel yansımalar içinde olan etkiler bize çoğu kez tanımlayamadığımız buna karşın birçok durumla garip diye tanımladığımız zıt durum bize, zıtlık duyum algısını; verirler.
Demek ki zıt duyumlar, duyu dışı özdeksel belirmelerden doğan anlayıp anlatamadığımız anlaşılmaz olan bir etki yansımalardır. Yani var oluş tersi ile vardır. Açık olan kapalısıyla vardır.
Buradaki duyu dışı söylemi doğaüstü bir duyu dışılık saçmalığı değildir. Duyum organlarının yetersiz eksikti. Neden yetersiz ve eksikti? Her zaman belirttim. Hayat vücut gibi bir yalıtımı ortaya korken en az dış dünya ilişkisi olukla kendini sınırlıyordu.
Bu sınırlama aynı temel ilke ve ilkelerden yola çıkarak, organizmanın içinde yaşadığı oyuk alanlar özelindeki hassasiyete bağımlılıkla farklı düzlem ve farklı boyutlarda duyumları da oluşuyordu.
Hayat yaşadığı farklı ortamla, farklı oyuk devimli alan içinde çeşitlenmişti. En az dış dünya ilkesini yalıtım içine almakla dışarıdaki kaos stratejisinden kaçınacaktı. Canlı kendi yaşadığı oyuk alan içindeki bu sınırlamaya bağlı olarak; en az dış dünya ilkesiyle dış dünyaya açılan kapı denen duyumlar geliştiriyordu.
Bu duyumlar içinde göz yer altındakinde körelirken, 1 km yüksekte yere bakan canlıda göz keskinleşiyordu. Göz, kiminde ışığın farklı tayflarını görecek değerlerde iken kiminde gözün yerini başka radar dalgası denen manyetik ışık tayfına duyarlılık, gözün yerini alıyordu. Yani duyum organları yaşadığımız nişlere bağlı durumla bizim yaşamımıza yetecek kadarla sınırlı olmasında ötürü oluşan bir duyu dışılıktır.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.