- 423 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Memlekete Dönüş!
“Yedi senedir!”
Müslüm abi, otogar yoluna girdi!
Cumali, yan koltuğa geçmiş; bavulunu kucağına almıştı. Ökkeş ayakta; Mazlum ise araya oturmuş, ücretleri topluyordu. Ökkeş:
"Üzülme be Cumali! Her şeyin sonu değil ya!"
Yolcu:
"Şuradan bir sivil alır mısın?" Mazlum para üstünü uzattı.
Cumali:
"Yedi senemi verdim oraya! İki rektör eskittim, Müslüm abi! Beni nasıl atarlar ya! Beni! Beni, beni... Cumali’ ni!"
Müslüm abi:
"Arkadan binen bayan! Ücretinizi verdiniz mi? Bak duymuyor!"
Mazlum:
"Hangisi abi?"
"Akşamki dizide; adamın metresinin giydiği bluzun, grisinin yarım kollusunu giyen!"
"Verdi abi!" Müslüm, rızkını korumanın rahatlığıyla Cumali’ ye döndü:
"Kafanı dinlersin fena mı? Annen ile hasret giderirsin."
Yolcu 2:
"İki öğrenci alır mısın birader?"
Cumali:
"Ben vermedim, benimkini de şuradan al!"
Mazlum, Cumali’ nin uzattığı paraya yeltenirken, Müslüm araya girdi.
"Benden olsun. Bu senin jübilen sayılır!"
Cumali:
"Eyvallah abi!"
Müslüm abi MEŞOT’ un önünde durdu.
Cumali, arkadaşlarıyla vedalaştıktan sonra otobüsünün bulunduğu perona doğru yürüdü.
Otobüs yolculuğu!
Araçlar da kendini yenilemişti.
İki artı bir koltuklar, muavinin hareket etmesini sağlayan koridor, uyduya bağlı ekranlar, yeni filmler, albümler...
Öte yandan yolculuğun demirbaşları!
Kakaolu kek, yarısı dolu çay, bükülen pet şişe, rahminden çıkar çıkmaz nenesine götürülen bebe, köpek donduran dinlenme tesisi... Haa! Bir de kusma torbası!
Aydın!
Otobüs, Didim nüfus tabelasından yokuş aşağı indi.
"Pazar yerinde durabilir miyiz?" Otobüs sağ yanaştı.
Şoför:
"Karşılamaya gelmemişler?"
Cumali:
"Söylemedim. Sürpriz olsun. Hâyırlı yolculuklar abi!"
"Sağlıcakla kardeşim!" Otobüsten indi. Muavin, bagajdan bavulunu çıkardı. "Buyur!"
"Eyvallah, kolay gelsin!"
"Allah’ a emanet abi!" Bavulu sırtına atıp yolu hatırladığı kadarıyla yürüdü.
Mahalle de kendini yenilemişti!
Geniş sokaklar, geniş kaldırımlar, modern binalar, çocuk parkı, gâvurca tabelalar... Varyemez İbrahim emmi bile, tuğlaları görünen duvarlarına sıva vurup badana yapmıştı.
Bavulunu bırakıp çevresine göz gezdirdi.
"Mahallem! Hey gidi günler hey! Ölen kalan var mı acaba?"
Köşedeki altı katlı apartmanın önünde bir kız ve bir erkek konuşuyordu. Cumali, oğlanı tanıdı. Yalçın, kardeşi! Okumak için ayrıldığında, o ilkokula gidiyordu. Çocuğa yaklaştı:
"Yalçın!"
"Evet! Sen kimsin birader?"
"Abinim ulan tanımadın mı?"
"Abim mi? Abim yıllar önce çekip gitti! Hem, nereden bileyim doğru söylediğini?" Cumali, bavulunun küçük gözünden eski aile fotoğrafını çıkardı.
"Bak, bu annem. Ayağında salladığı sen; kanepede yatan da benim! Üzerindekiler de benim cicilerim!"
Büyüklerin eskilerini giymek kültürdür!
Anne, küçüğe giydirdiği kıyafetlere bakınca; ilk göz ağrısının çocukluğuna gider.
İkincisi ise; o kıyafetlerin moda olduğu zamanı, ekonomiyi, kültürü, siyaseti ve savunulan görüşleri hatırlar!
Yalçın fotoğrafa baktı.
"Bu fotoğraf bende de var! Abi, abiciğim!" Sıkıca sarıldılar. Cumali:
"Hadi evimize gidelim. Anam burnumda tütüyor. Kızlara da bu kadar yüz verme!"
"Çok güzeller ya! Özellikle de bu mevsimde!"
"Onlar güzel değil! Hücreleri iyi düzenlenmiş o kadar!"
Cumali ve Yalçın, esnafın önünden geçiyordu.
Kuruyemişçi Nedim:
"Hâyırdır Yalçın, misafiriniz mi var?"
"Abim geldi!"
"Abin mi? Cumali sen misin? Nerelerdeydin yeğenim?"
Cumali:
"Üniversite okuyordum abi!"
Kasap Hüseyin:
"Yedi senedir! Biz de Avrupa’ ya işçi olarak gittin sandık!"
Fırıncı Naci:
"Hoş geldin güzel vatanımıza!"
Cumali:
"Yurt dışında değildim diyorum!"
Cumali, laf anlatamayacağını anladı. Komşu teyzeler de etrafını sarınca bahaneleri arka arkaya sıraladı.
"Okulda tadilât vardı da, uzun bir süre izinliyiz... Bizim rektörün kaynanası ölmüş, dükkânı kapatıp köye gitti... Okulda aşı olduk, eve gönderdiler... Bizim rektör karısından boşanacakmış, yenge de tazminat olarak okulun yarısını istiyormuş..." İki kardeş, evlerinin yolunu tuttu!
Ev!
Cumali, evin önünde durdu. Pencereye, balkona, sokağına baktı. Hatıralarından süzdü.
Yalçın:
"Annem seni gördüğüne çok sevinecek!" Kapıya yönelmişlerdi ki, komşu Hacer teyze önlerine çıktı:
"Cumali, sen misin? Ay inanmıyorum! Belginn, kız Belginn! Gözün aydın, oğlun askerden gelmişş!"
Cumali:
"Ne askerliği teyze? Okuyordum ya okuyordum!"
"Yedi senedir!"
"Evet!"
"Amma okudun üfledin ha, eşşoğleşşek! Âlim oldun başımıza!"
Belgin kapıya çıktı.
"Cumali, oğlum! Yavrum, anası kurban!" Oğluna koşarken komşusuna takıldı: "Nerelerdeydin kız, kör olmayasıca? Yüzünü gören cennetlik!" Hacer teyze:
"Oğlanın yanına gittim. Torunumla hasret giderdim. Her yerini öptüm, kokladım! Kız bir görsen; bir kanlı, bir canlı, bir topar-lak... Her yerini ısırasın geliyor!"
"Ay yerim onu! Bak, bu hafta bendesiniz. Mutlaka gel, neler var neler!"
"Kaçırır mıyım kız! Neyse, sen oğluşunla hasret gider."
"Güle güle komşum!" Komşusunu uğurladıktan sonra oğlu-na döndü: "Oğlumm!"
"Annemm!"
Yılların hasreti var tabi!
Hâyırsız, fırsatını bulup gelmemiş ki!
Belgin:
"Sen nerelerdesin yavrum? ’Ekmek almaya gidiyorum’ deyip çıktın! Yıllarca yolunu gözledim. Ee, ekmek de almamışsın?"
"Ne ekmeği kadın, okuyordum ben!"
"Yedi senedir! Neyi anlatıyorlardı da bitiremediler oğlum! Hayır, yedi senedir neyi anlamadın yavrum?"
"Okuduğumu anlamıyorum belki, niye üstüme geliyorsun?"
"Tamam, tamam! İçeri geçelim konuşuruz."
Salondaki masaya güzel bir sofra hazırlandı.
Belgin, sürâhi ve ekmeği masaya koydu.
"Ah oğlum, seni yıllarca aradım. Çalmadığım kapı, çıkmadığım program kalmadı!"
Cumali:
"Program?"
"Aa, iyi hatırlattın!" Masadan kalkıp fiskos masasının yanına gitti. Ahizeyi kaldırıp numarayı çevirdi.
"Alo Mügeciğim! Benim canım Belgin... İyiyim tatlım, sağ ol... Müjdemi isterim! Benim oğlan geldi... Ya öyle... Cümlemizin... Söylediğine göre üniversite okuyormuş... Evet, yedi sene... Okuduğunu anlamıyormuş... Sağ ol, sağ ol! Ne diyeceğim sana, dün programa çıkan Musa Bey var ya... Bence katil o! Hemen arayın polisi, hemen. Girsin içeri aklı başına gelsin... Tamam canım, konuşuruz. Kolay gelsin!” Belgin, telefonu kapattı.
Cumali:
"Ya, sen programa mı çıktın?"
"Ana yüreği işte, ne yaparsın? Birini daha aramam lâzım."
Dolabı açıp kırmızı telefonu çıkardı. Numarayı çevirdi.
"Alo, CIA mi? Lucy’ i bağlar mısın kızım... Ben Belgin! Alo Lucy! What’s up kız? Aynı, ne olsun? Müjdemi isterim. Benim ’son’ bulundu... Yeah... ’University’ okuyormuş sıpa... Evet canım ’seven years!’... Okuduğunu anlamıyormuş... Kocan dolmayı beğendi mi kız… Yalan! Yarasın Jackson enişteme... Doğrusu da bu zaten! Hep yumurta, sosis, patates olmaz! Sen yedireceksin ki o da sana... Tutmayayım seni. Başkana selam, ’My God’ a emanet...”
Telefonu dolaba koyup kapağını kapattı. Masaya döndü. Cumali’ ye sarıldı.
"Ayy, iyi ki doğurmuşum!"
-SON-
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.