- 427 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Örgü
Hızlı hızlı çektiği küreklerin ucuna bakarken, ara sıra yüzeye yakın yüzen alabalıkların karaltısıyla irkilip, bilmem kaçıncı kez gittiği yönü kontrol ediyordu. Sislerin seyrekleştiği yerlerde beliren ağaç cesetleri ve üzerine tünemiş balıkçıllar ters ters bakışlar atıyordu. Soğuk terleri en sonunda çenesinden hafifçe damlayıp, sandalın içindeki çuvala düştü. Tahta küreklerin saplarını geçirmek için gövdeye çivilenmiş demirden halkaların üzeri nemden ıslanmış ve gıcırtılar çıkarıyordu. Şafak sökmeye dakikalar kala, gölün ortasına ulaşmış, derin derin nefesler alıp veriyordu tedirgin bir şekilde. Şuuru işlemez hale geldi ve artık niyetlenip ayağa kalktı. Arabanın bagajında bulduğu kopmuş çekme halatının parçasıyla çuvalın ağzına yarım yamalak bir düğüm attı. Soğuktan parmaklarını hissedemiyordu. İstemsizce ellerini tek yumruk yapıp içine ciğerinden üfleyerek ısıtmaya çalışıyordu. Gölün kıyısındaki yürüyüş yolundan söktüğü dört beş parke taşını çuvalın dibine koymuştu ki dibe ulaşsın. Sandalın iç kenarından destekle ittire kaktıra yavaşça bıraktı elindeki ağırlığı karanlık sulara. Sıradan bir işi bitirme refleksiymiş gibi ellerini birbirine vurarak çırpıştırdı.
İskeleye yaklaştığı sırada, çakıl yoldan gelen seri adım seslerini işitince, soğuk kanlılığını koruyup, sandalı bağladı yalı kazığına.
- Günaydın bay Clark!
Kaskatı kesilen bakışlarını, sırtını dönerken büyük bir ustalıkla tebessüm eden bir emekli banka müdürüne çevirmişti. Yılların tecrübesi. Aslında en başından beri aklında tek bir soru vardı:
’Şimdi yeni bir çuvalı nerden bulacağım?’
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.