- 718 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
İşte Örnek İnsan - ATATÜRK
Önce Çanakkale’de destan yazmıştı genç Mustafa Kemal. Osmanlı İmparatorluğu çöküp, Türklere Ankara civarında 3 vilayet kalmışken, Anadolu insanı savaşlardan bitip tükenmişken, yoktan bir ulus yaratıp düşmanı yurdumuzdan atmış ve yep yeni bir devlet kurmuştu. Dahası kurduğu bu Türkiye Cumhuriyeti’ni yaşadığı dönem içinde çağdaş uygarlık düzeyine yükseltmişti.
Tabidir ki halkın yararına olan tüm eylemlerden mutlaka zarar görenler de olur. Böyle olunca da bir iftira kampanyası başlar. Atatürk de bu saldırılardan nasibini almıştı. Annesi Zübeyde Hanım’ın genelevde çalıştığı, kendisinin bir veled-i zina olduğu.
Aklı başında olan her kişi böyle birinin askeri okullara alınamayacağını, es kaza alınsa bile paşalığa kadar yükselemeyeceği ve padişah yaveri, ordu müfettişi gibi üst düzey görevler alamayacağını bilir. Buna rağmen Atatürk düşmanı kesim bu iftiraları sürdürdüler. Bu bilgileri hangi kaynaktan aldılar dersiniz? Rıza Nur isimli bir akıl hastası masondan.
Şimdi bu Rıza Nur isimli kişinin kendi anılarından bir parçaya bakalım;
“Bu çocuğu (Harbiyeli) herkesten ziyade sevmeye başladım… Görmesem aklımdan hiç çıkmıyor, görsem yüzüne bakamıyor, içimde heyecan duyuyordum… Anladım ki bu çocuğa âşık olmuştum…”
Böyle bir aşkın sonu livata (sapık cinsel ilişki) demektir.
(Atatürk’ün Özel Yaşamı – İsmet Görgülü)
Görüldüğü üzere Atatürk düşmanlarının kaynak aldığı eserin sahibi böyle bir kişidir.
Atatürk karşıtı kampanyaların genelinde Osmanlı yönetimi ve Viyana Kapıları vurgulanır durur. Sanki Atatürk Osmanlı Yönetimini Viyana kapılarından teslim almış gibi yansıtılmaya çalışılır. Öte yandan Fevzi Çakmak ve Kazım Karabekir Paşaların dindarlığı örnek gösterilerek Atatürk’ün içki içmesi vurgulanır. Nedense burada bazı padişahların da içki içtikleri göz ardı edilir. Oysa padişahlar aynı zamanda halife idiler. Yani tüm dünya Müslümanlarının Lideri. Onların öyle bir sıfatı varken içmeleri göz ardı edilirken nedense Atatürk’ün içmesi göze batmaktadır.
Atatürk’e atılan bu iftiralardan sonra biraz da onun örnek kişiliğinden söz edelim;
Mustafa Kemal’in cephelerdeki tartışmasız başarılarını da fazla asker kırdırmakla eleştirenler için aşağıdaki iki olayı Lord Kindross’un Atatürk adlı eserinden aldım.
“Bir gün söylendiğine göre, bir çarpışma sırasında Mustafa Kemal’in bulunduğu sipere düşman bataryası ateş açar. Menzili tam olarak hesaplamışlardır, mermilerin birisi siperin ilerisine düşer; ikincisi 20 metre kadar yakına ve üçüncüsü de 10 metre yakına… Dördüncü merminin tam siperin kenarına, Mustafa Kemal’in oturduğu yere isabet edeceği kesin şekilde bellidir. Subayların biri kaçması için yalvarırsa da o, ’Artık çok geç’ der. ’Askerime kötü örnek olamam.’ Ve sigarasını içmeye devam eder. Siperdekiler dehşetten dona kalmış bir halde dördüncü merminin düşmesini beklerler. Fakat hiçbir şey olmaz. Düşman 3 mermi atmış, dördüncü atışı yapmamıştır.”
“Kireç Tepe savaşında takviye birlikleri getirmek için cephe gerisinde at üzerindedir. Geçebilecekleri tek yol, denizle sırt arasında, düşman filosunun ateşine açıktır. Askerler bu boğaza gelince dururlar. Mustafa Kemal’e, ‘Düşman ölüm saçıyor, kuş bile geçirmiyor’ derler. O hemen, ‘Böyle geçebilirsiniz,’ diyerek kurmay başkanı ve yaveriyle ileri doğru atılır ve ötekilere de peşinden gelmelerini emreder. Askerler tek sıra halinde onun peşinden koşarlar ve çok kayıp vermekle beraber, mevzii yeniden ele geçirirler.”
Günümüzde devlet yönetimindekiler, kendilerine bu makamı veren halkına karşı “Benim senin oyuna ihtiyacım yok”, “Gözünüzü toprak doyursun”, “Lan, artistlik yapma!”, “Ananı al da git!” şeklinde hitabedip Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçiren ABD’ye sesleri çıkmazken, Atatürk Çekmece taraflarında çift süren bir köylü ile karşılaşmıştı. Köylünün memnuniyetsizliğini kendisinden dinledikten sonra zamanın başbakanı İsmet İnönü, bakanlar, milletvekilleri ve valiyi toplantıya çağırmış ve köylü ile görüştükten sonra; toplantıdakilere şu sözleri söylemişti;
"Halil Ağa’nın öküzünü satıp, üretimini aksatan kanunu ya biz yaptık ya da bizim yaptığımız kanun yanlış yorumlanarak Halil Ağa’nın öküzünü sattırıyor. İkisi de bence birbirinden farksız... Böyle bir kanun yaptıksa, memleket çıkarlarına aykırıdır. Nasıl yaparız, nasıl yapmışız bunu? Eğer yaptığımız kanun doğru da, yorumlaması yanlış oluyorsa, o zaman sormak lazım. Hükümet nasıl bir yönetim içindedir? Sonra unutmayın ki, olay İstanbul’da geçiyor. Bunun Van’ı var, Bitlis’i var, kıyı bucak ilçesi var; acaba oralarda neler oluyor? Bu çark iyi dönmüyor beyefendiler! .."
(yunus.hacettepe.edu.tr/~sadi/bilgi/ataturk-halil-aga.txt)
İşte örnek insan…
Kadir Tozlu
29.05.2006