- 471 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
VERA İNBER
Don! Don’ Güçlü don, büyük Rus donu!
Biz, denenmiş bir müttefik bildik onu.
Çelik bir at sineği gibi sokmakta düşmanı
Biçmekte ve ot gibi sılkıştırmakta
Ve, geçerek kalkılmaz uykusuna dalmış ölülerden
İlerlemekte, ilerlemekte donmuş tankların kalbine doğru
Tıpkı destanlardaki gibi tunç tolgasıyla
Beliriyor tankın kulesinden
Bir askerin başı bir baş kıpkırmızı ve apak
Ve kovalayarak zırhlı kolu uzaktan
Esmekte fırtınalar ve kar tipileri
Gömmekte her şeyi...İlkyaz henüz yok.
Orman donmuş çatır çatır! Bir zırhın elması
Bir zümrüt ve yakut renginde alev saçmakta.
Gün uçup giderken geceleri
Gümüş renkli silahlarını kuşanarak
Çıkmakta meydana bizim çete reisinin gerillaları hemen
Ta Napolyon’dan beri işni bilen.
Ne ses ne soluk, nede birkımıltının izi.
Yukarda her zamanki güvenli ay nöbetçisi
Nöbettedir, ve kuşağı çok geçmeden erir
Erir ve karışır arasına yıldızlar halkının
Ve sonra birden homurdanır herşey, ufuk canlanır...
İşte kardeşler, Leningrad cephesi!
Bu şiir Rus şair Vera İnber’in ’’Ateş’’ adlı şiiridir. İnber bu şiirinde ünlü Leningrad savunmasını anlatmaktadır.
Vera İnber, 1890 yılında Odesa’da doğdu. Bilimsel yayınları yöneten bir editörle Odesa’da hocalık yapan bir öğretmenin kızıdır. Daha çocukluğunda şiir yazmaya koyulan İnber, edebiyat öğrenimi gördükten sonra çoğu Paris’te olmak üzere dört yıl yurt dışında kalmış ve Hüzünlü Şarap isimli ilk şiir kitabını da 1912 yılında, gene Paris’te yaynlamıştır.
Bunun ardından iki şiir kitabı daha yayınlayan İnber’in asıl profesyonel yazar hayatı, 1923’te bastırdığı Amaç ve Yol’la başlamaktadır. Nitekim, İkinci Dünya Harbi’ne uzanan dönemde, hem gazeteci hem hikayeci olarak eser vermiş;bu arada hem Sovyetler Birliği’nde, hem de yabancı ülkelerde sürekli röportajlar yapmıştır.
Harp sırasında Vera İnber, Lenigrad’dadır ve bütün o dehşetli kuşatma boyunca da şehirde kalmıştır. Nitekim, bu acı tecrübeler döneminden, Pulkova Boylamı ismini taşıyan ünlü şaheseriyle birlikte Leningrad Çocukları başlıklı hikaye kitabıyla, Hemen Hemen Üç Yıl isimli anılar kitabı doğacaktır.
Leningrad kuşatması’ndan söz etmişken o günlerde yaşanan olaylardan söz etmeden olmaz:
Kuşatmanın yeni başladığı günlerden birinde, her günkü çalışmalarını yaptığı Leningrad Radyo Evi’nde bir gün aklına ilginç bir fikir gelir Vera İnber’in… Stüdyoda bulduğu bir metronomu çalıştıracak ve onun tekdüze, hiç durmayan, kararlı ve sonu gelmez tik tak’larını radyodan yirmi dört saat yayınlayacaktır. Radyoda o anda bir program olsun olmasın, metronom hep çalışacak, yirmi dört saat tüm kente sesini duyuracaktır. Bu tik tak’lar adeta kentin hâlâ ayakta olduğunun, düşmana teslim olmadığının bir simgesi, bir habercisi olacaktır. Gece uykusundan uyanan herhangi bir vatandaş radyoyu açtığında o tik tak’ları duyuyorsa, kentinin düşman eline geçmediğini anlayacaktır. Bu metronom halka güven de verecektir.
Tik tak’lar kuşatmanın son gününe kadar hiç durmadan devam etmiştir, çünkü bir metronom durdurulmazsa daima, durmaksızın çalışır. İşte bu fikir kentte büyük bir ilgi ve heyecan yaratmıştır.
Bu sesi, şehri her yandan kuşatmış ama içeriye bir türlü giremeyen Almanlar da dinliyorlardı elbette ve bu yüzden büyük bir hırs duyuyorlardı. Şehre bir girseler, ilk iş belki de Radyo Evi’ni ele geçirip o metronomu susturacaklardı. Ama bunu hiçbir zaman başaramadılar.
Almanya’nın 1945 yılında kesin olarak yenilip teslim olmasından sonra, ele geçirilen Nazi arşivlerindeki aramalarda çok ilginç bir olayla karşılaşıldı. Arşivlerden birinde, kenarda kalmış, eski, tozlanmış bir deste davetiye bulundu. Anlaşılan bu davetiyeler dağıtılmamış, o arşivde bir kenara atılmıştı yıllar önce.
Davetiyeler, 9 Ağustos 1942 tarihinde verilecek olan bir kabul töreni için basılmıştı. Davetin sahibi Adolf Hitler’di ve kabulün Saint Petersburg’da Astoria Oteli salonunda yapılacağı yazılıydı. Ordularını 1941 Eylül ayı başında Leningrad’a saldırtan Hitler, anlaşılan Leningrad’ın hemen teslim alınacağından o kadar emindi ki, Leningrad’a girdikten sonra orada, Astoria Oteli’nde vereceği bir kutlama resepsiyonunu bile planlamıştı.
Astoria Oteli’nin bu iş için seçilmesinin elbette özel bir anlamı vardı. 1912 yılında İsveçli mimar Feodor Lidval tarafından tasarlanmış şahane bina, Petersburg’daki ünlü Vorovski Meydanı’nın yanına yapılmıştı. Çarlık zamanında en varlıklı ve seçkin konukların gelip kaldığı bu otel, 1917 Ekim devriminden sonra Bolşevikler tarafından uzun süre karargah olarak kullanılmıştı. Lenin Petersburg’a gelince burada kalıyordu. İşte Hitler bu tarihi anılarla dolu simge mekânı seçmişti kendisi için. Herhalde o anıların acısını çıkaracaktı kendince. Ne var ki, bu arzusu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Hitler, karşısında dirençli, örgütlü bir halk bulmuştu, bu engeli aşamamıştı…
9 Ağustos akşamı Hitler orada bir parti veremedi ama bunun yerine orada tarihe geçecek bir etkinlik yapılmıştı, unutulmaz bir gece yaşamıştı Leningradlılar orada. Elbette Hitler’in Astoria Oteli’nde o akşam için bir parti verme tasarısından onların hiç haberleri yoktu o zaman. O tarih, 9 Ağustos 1942 tarihi bir rastlantıydı sadece. Ama ne rastlantı…
Leningrad kuşatması 8 Eylül 1941’de başladıktan kısa süre sonra Dimitri Şostakoviç, Leningrad Radyosu’ndan tarihi konuşmasını yapmıştı. Diyordu ki, “Biz de ayağa kalkarız, kentimizi savunuruz…” Şostakoviç’in bu konuşması, halk üzerinde büyük bir etki yapmıştı. Besteci aynı günlerde yeni bir senfoniyi, “Leningrad” başlıklı 7’nci Senfoni’sini bestelemeye başlamıştı. Direniş günlerini betimleyen bu senfoni, halka direnme gücü aşılayacaktı. Vera İnber, radyo programlarındaki konuşmalarında bestelenmekte olan bu senfoniden haber veriyor, besteci de bir yandan evinde oturmuş, açlığına, hastalığına, korkunç soğuğa aldırmadan, durmaksızın senfonisini bestelemeye devam ediyordu. Halk sabırsızlıkla bu senfoniyi bekliyordu…
Leningrad Senfonisi tamamlandıktan sonra, kuşatma altındaki kentte, açık havada seslendirilmesi planlandı. Bu açık hava konserinin tarihi 9 Ağustos 1942 ve yeri Astoria Oteli’nin yanındaki geniş meydan olarak belirlendi. Leningrad’da o günlerde beyaz geceler devam ediyordu. Güneş gece boyunca tam olarak batmıyor, sabaha kadar alacakaranlık devam ediyordu. Ne var ki, o yıl yaz çok erken bitmiş, daha ağustos başında havalar soğumaya başlamıştı. Sonrasını o günkü orkestra üyelerinden genç müzisyen obuacı Katya Matus’dan dinleyelim:
“Hayatımın en güzel, en anlamlı gecesiydi. O gün heyecandan her yanım zangır zangır titriyordu. Hava da öyle soğumuştu ki, ellerimizi ısıtabilmek, çalgımızı iyi çalabilmek için eldivenlerimizi giymiştik, eldivenlerin parmak uçlarını da çalgımızı rahat çalabilmek için kesmiştik…” Sonra ekliyor: “İşte 9 Ağustos 1942 günü Hitler oraya gelememişti, onun yerine biz orada konser verdik…”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.